Gelecek hafta Pazar günü seçim yasakları olacağı için bu haftaki köşemi 1 Kasım Seçimlerine ayırmak istedim. Yazıma bu başlığı atarken acaba yanılıyor muyum diye de bir endişe yaşadım. Belki de cumhuriyet tarihinin en sönük, siyasilerin en az gündemde olduğu, sokaklarda anlamsız gürültüler yapan seçim araçlarının nadir göründüğü bir seçim kampanyası dönemi yaşıyoruz. Belki de siyasilerin sessizliğinin en büyük nedeni, siyasilerin söylemleri yerine bombaların patlaması, bir önceki seçim sonuçları ile başlayan şehit haberlerinin oluşturduğu yaslar ve acılar.

Birçok uzman 7 Haziran seçimlerinden 1 Kasım'a ne değişecek diye düşünüyor ve kaybedilen zamanın ülkeye büyük zarar verdiğini söylüyor. Geçen seçimlerde her 10 kişiden 6'sı 13 yıl tek başına iktidar olmuş hükümet partisi AKP'nin icraatlarından memnun olmadığını ve başka bir formül bulunması gerektiğini oylarıyla saptamıştı. Siyaset üstü olması gereken Cumhurbaşkanı'nın etkisi ve MHP'nin anlaşılmaz hayırcı tutumu nedeniyle ülkede siyasi bir tıkanıklık oluştu. Bu uzlaşmaz tutum, ülkenin ekonomik kayıplara uğramasına sebep olduğu gibi, siyasi tansiyonun yükselip çözümsüzlük üretmesi yüzlerce sivil, polis ve askerimizin can kaybına sebep oldu.

Geçen gün çocuk hastalıkları uzmanı doktor bir dostumla 7 Haziran'da seçilip, daha ne icraat yapacağını göremediğimiz ve seçilemeyecek vekillerin bireysel mağduriyetini konuşurken, bu kişilerin tüm vekillik haklarını elde etmesini sağlayan düzenlemenin yapılmış olduğunu öğrendik. Kimlerin dilekçesi ve oylarıyla bunun gerçekleştirildiğini tahmin edin isterseniz. Mecliste grubu bulunan 4 siyasi partinin vekillerinin dilekçeleri ve oylarıyla. Hani şu asla bir araya gelmem diyen MHP ve HDP'nin bir araya gelerek verdiği oylarla. Söz konusu olan vatanın çıkarları olduğunda bir diğer partiye randevu dahi vermeyen siyasi anlayış, sıra kendi bireysel çıkarları olduğunda aynı dilekçenin altına gönül rahatlığıyla imza koyup, oylamada beraber parmak kaldırabiliyor. Bunun da adı milliyetçilik oluyor.

Bazı dostlar 1 Kasım seçimlerinde de hiçbir şey değişmez düşüncesi ile seçimlerde oy kullanmak yerine hükümetin hazırladığı tatil ortamını devam ettirmeyi planlıyor. Bu tarz düşünceye şunu sormak gerekir. 7 Haziran'da hiçbir şey değişmedi mi? Bu ülke her türlü siyasi dirence rağmen 6 Haziran gecesi ile aynı mı? Bunun aynı olmadığını çok net söyleyebiliriz. 13 yıl boyunca girdiği her seçimde tek başına iktidar yetkisi alan ve yaptığı her türlü antidemokratik, hukuksuz, vicdansız uygulamayı sandık gücüne bağlayan siyasi partiye 10 kişiden 6'sı artık yeter demiştir ve tek başına iktidar olma yetkisi vermemiştir. Bu seçimde sonuç ne olursa olsun, sadece bu durumun bile bundan sonra iktidar olacaklara unutulmaz bir hatırlatma oluşturacağına inanıyorum.

12 Eylül 1980 günü, yıllar sonra çok daha iyi anlaşıldı. 11 Eylül 1980'de kardeş kardeşi boğazlarken, 13 Eylül'de tek silah sesi kalmadı. İlk başta bu halka, darbenin ne kadar gerekli olduğu propagandası yapılması için kullanılırken, zaman bu cinayetleri hazırlayanlarla darbeyi planlayanların aynı kişiler olduğunu ortaya çıkardı. Şimdi de terör üzerinden şantaj propagandası yapılmaya gayret ediliyor. 6 Haziran'da susmuş silahlar, bir parti 400 vekil çıkartamayınca tekrar canlar almaya, ocakları söndürmeye başlıyor. Terörle beslenen siyasi bir anlayış, terör tehdidi ile oluşacak siyasi bir iktidar döneminde, terörün başrol oyuncuları sahnede hep kalmak isteyecekleri için o ülkede terörden beslenenlerin daha da güç kazanacaklarını biliyorum. Bu sebeple, umudumuzu yitirmeden, şantajlara boyun eğmeden sandık görevimizi yerine getirmeli ve bu ülkenin en büyük ihtiyacı olan yeni bir başlangıca fırsat vermeliyiz.