Yazının başlığını "Vesayetin her türlüsüne HAYIR!..." olarak da okuyabilirsiniz. Demokrasinin getirilemeyeceğini 12 Eylül deneyimi ile öğrendik.Getireceğiz diyenlerin elimizdekileri de götürdüklerini artık biliyoruz. Demokrasi ile arasındaki mesafenin derinliğini her geçen gün biraz daha fazla hissettiren uygulamaları ile iktidardaki ömrünün sonuna gelen AKP,referandum ile uzatmaları oynuyor. Türkiye referandum sürecinde geçmişle hesaplaştırılmaya çalışılırken, AKP'nin ülkeyi sürüklediği vahim tablonun analizi degeri plana çekilmiş oluyor. AKP Genel Başkanı'nın geçmiş acılara döktüğü gözyaşları kendilerinin geldikleri süreçte ekledikleri acılarıyı kamaya yetmez. Yitirdiğimiz canlara içimizin sızlaması için okuduğu satırların dokunaklı olması gerekmiyor. Çünkü; acılarla yüklü bir coğrafyada yaşıyor olmanın ucu hepimize bir şekilde dokunuyor. Gözyaşlarının dinmesi, bedellerin azalması için çaba göstermesi gerekenlerin, açtıkları yeni sayfalarda biriktirdikleri acıları görmezden gelerek, geçmişin acılarına demir atmaları, acılarda bile ayrıştırılışımızın bir göstergesi değil mi?!.Yitirilen evladın acısının giysi olup üzerinize yapışmasının ayıbını kimler üstlenecek? Evladını yitiren yoksul şehit ailesine gecenin bir yarısında giydirilen yeni giysilerin utancını hepimizin gözyaşları bir araya gelse yıkayamaz. Sadaka zihniyetine teslim olan devletin bir an önce sosyal devlet niteliğine kavuşması gerekiyor!... Sandık,sadaka ekonomisine ve yoksullaştırılmaya "HAYIR" demek için de bir fırsat olacak!...Devletin tüm olanaklarını kullanarak hafızamıza "evet" sözcüğünü çivi gibi çakmak isteyenlere, "HAYIR" yanıtını vermek için pek çok nedenimiz var!.. Bu nedenleri geçmişte değil, bugünde aramazsak, geçmişin hatasına yeniden düşmüş olacağız. 12 Eylül anayasasını hazırlayanlar karşılarına geçmişi almışlardı. Geriye bakarak ileri gidilemeyeceğini artık öğrenmiş olmalıyız!...Toplum, bir önceki referandumda neyi oyladığını bile anımsamıyor. Dilerseniz çevrenizdekilere sorarak test edebilirsiniz. Geriye gidişin taşlarının döşenişine toplumun da ortak edildiği referandum süreçleri ile oyalanarak, yasalardan dolanarak rejimi kuşatma harekatı sürdürülüyor. Asıl hedef aslında anayasanın değiştirilemez maddeleri. Referandum sonrasındaTürkiye'yi yeni bir anayasa yapmayı konuşuyor bulacağız. Bu oyun rejim başkalaşıncaya, rejimin başkalaşmasına direnen kişi ve kuruluşlar başkalaşımın içine çekilinceye dek sürdürülecek. Ya oyunu bozan olacaksınız, ya da oyunun parçası. Başka bir seçenek yok! Referandumu, demokrasilerde siyasal iktidarın, her gelenin her istediğini yapabileceği bir keyfiyet kurumu değil, hukuki bir yetki olduğunu anımsatmamız için bir fırsata dönüştürebiliriz. AKP'nin geçmişle hesaplaşıyor gibi, kendisini kurtaran (günü kurtaran) anayasa değişikliklerini hangi koşullar içinde hazırladığı gerçeğini şimdiden unuttuk ve sadece"evet" ve "hayır"ı konuşurken; yargısının ve medyasının bağımsız olmadığı tescillenmiş bir ülkenin"anayasa değişikliği ile demokratikleşme" iddiasının anlamsızlığını konuşamıyoruz. Muhalefeti dışlayan bir anlayışla hazırlanan ve anayasaya aykırılığı çok açıkolan hükümler taşıyan değişiklikler, en son gelinen noktadan değil, sürecin tamamı üzerinden okunduğunda, iddia ettikleri gibi, sözü gerçekte millete vermedikleri anlaşılacaktır. Hukuksuzluğun alabildiğine genişletildiği, resmiyetin yerini keyfiyete bıraktığı, tutukluluk hallerinin tutsaklığa dönüştürüldüğü yargılama zincirini kırmak yerine, bu zinciri uzatacak bir yeni yapılanmanın kapısını açan yasalara "evet" dedirtmek isteyen AKP'nin, geçmişin acılarından beslenmeye çalışıyor olması, yasa değişikliklerini dayadıkları zeminin güçsüzlüğünün göstergesi değil mi?Türkiye bu oyunu bozacak kadar birikimli bir ülke. Hayır demek için herkesin kendince nedenleri var. 12 Eylül'ü yaşayıp, o günün koşullarında "evet" demek zorunda kalanların şimdi, vesayetin her türlüsüne "HAYIR" deme şansları; 12 Eylül'ü yaşamayan gençlerin, ikinci bir 12 Eylül deneyimine "HAYIR" demeleri için başta terör, işsizlik ve yolsuzluklara batmış sadaka ekonomisi olmak üzere pek çok gerekçeleri var. Demokrasi makası daraldıkça, AB ile mesafe giderek açılıyor; AB ülkelerinde Başbakanlar, kadın-erkekeşitsizliklerinin giderilmesi çalışmalarını Eşitlik Bakanlıkları kurarak yürütürlerken, Türkiye, kadınları ikinci cins gören inançlarla yönetiliyor. Referandum sürecinde hepimize, özellikle kadınları erkelerle eşit görmeyen bir anlayışla demokrasinin var edilemeyeceğini anlatmak için kadın örgütlerine çok iş düşüyor.Türkiye; askeri vesayet süreçlerini aratacak bir vesayet anlayışının kurumsallaşmasına "HAYIR" diyerek, AKP'nin tıkadığı demokrasinin yolunu açmak zorunda!...Varlıklarını borçlu oldukları 12 Eylül'ü bahane ederek kendilerini kalıcılaştırmayı hesaplayanların oyunu sandıkta bozulmalı!... Başka deyişle, artık iç dinamikler çalıştırılmalı.