"Eniş (yokuş) aşağıya koşarsam etimi yersin,
Yokuş yukarı koşarsam b.kumu yersin."
Tavşan, ön ayakları kısa olduğu için aşağıya yavaş, yukarıya hızlı koşarmış. Niye mi yazdım bu halk deyişini? Yaklaşmakta olan anayasa referandumu öncesi hayır kampanyasıyla ilgili çorbada tuzum bulunsun, diye!  

*
Bugün 12 Mart 1971'in yıldönümü. Daha yakın tarihimizden olan 12 Eylül 1980 darbesinin anımsanması yaygındır da, bir başka darbe günü 12 Mart adeta küllenmiştir. Elbette ülkemizdeki dirençli sol kadrolar; 12 Martların, 12 Eylüllerin toplumsal bellekten yitip gitmemesi adına her zaman olduğu gibi özverili çabayı sürekli gösteriyorlar.
         
Her iki darbenin; kalıcı izler bıraktığı acılar gibi bugün gülümseten anıları da var. Bu anıların o yılları yaşayanlarca kaleme alınmış olması ise ayrı bir değer. Uzun yıllar Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmış, edebiyat çevrelerinin Berin Ağabeyi Şair- Yazar Berin Taşan'ın (d.1928 Merzifon) anıları bu açıdan önemli. 12 Mart'ın yıldönümü yaklaşınca Berin Taşan'ın, 2005 yılında yayımlanmış, "Cumhuriyet Savcısından Bir Tanığım Kalsın" (*) adlı kitabını, yeniden okumanın tam sırası, diyerek raftan çekip aldım. Gerçekten kitapta 12 Mart öncesi ve sonrasına ilişkin pek çok çarpıcı anı var.
         
At izinin it izine karıştığı, AKP saltanatının soluk bırakmadığı bugünün ortamında; bir Cumhuriyet Savcısı'nın iki kitabıyla ilgili olarak egemen güçler tarafından suç duyurusunda bulunulması pek ilginç gelmese de o günlerde çarpıcı bir olay. Anlatalım:
        
12 Mart öncesinin önemli bir örgütlenmesi TÖS olarak bilinen Türkiye Öğretmenler Sendikası çatısı altında olmuştur. Dönemin sağcı iktidarı, TÖS'ün güçlü yapısını ortadan kaldırma adına her fırsatta gereğini yapmaktadır. 12 Mart hükümetinin özüne ve ruhuna uygun kimlikteki Sinop Emniyet Müdürü olan zat, daha büyük bir ile tayin olmak için bunu fırsat bilir ve kente TÖS'ün sürgünle gelen öğretmenlerini yakın izlemeye aldırır. Bu izleme; öğretmenler nereye gidiyorlar, kimlerle görüşüyorlar, evlerine kimler girip çıkıyor biçimindedir. Derken bir akşam yine Sinop Emniyeti'nin sakıncalı gördüğü Sinop Kültür Derneği'nin üç yöneticisi TÖS üyesi bir öğretmenin evine girerlerken belirlenirler. Ancak üç yöneticiden ikisi, sokak kapısı önünde beklerken, üçüncü kişinin elindeki daktiloyu eve bıraktığı saptanır.  İşte tam da suçüstü! Dernekten TÖS'lü öğretmene daktilo götürülüp bırakılıyor, ihtimal ki, öğretmen de o daktilo ile evinde gizli bildiri hazırlıyor! Polis atak davranıyor ve derneğin üç yöneticisi doğru nezarete. Oysa daktilo öğretmenin kendi daktilosudur. Dernek yöneticisi kişi bozuk olan daktiloyu tamirci olan akrabasına onartmış, öğretmene daktilosunu geri vermek üzere iki arkadaşıyla eve gelmiştir. İki yöneticinin daktilonun verilmesi anında sokak kapısı önünde beklemelerinin nedeni ise öğretmeni gece saatlerinde rahatsız etmemek içindir. Olay budur!  
          
Berin Ağabey o sıra Sinop C. Savcısıdır. Soruşturmasını yapar ve biri öğrenci olan üç yöneticiyi serbest bırakır. Bununla da yetinmez; üç yöneticiye nezarette işkence yapan, adli görevlerini kötüye kullanarak kişi özgürlüğünü kısıtlayan polislerle ilgili olarak da dava açar. Vay sen misin polisleri sanık yapan, çok değil iki gün sonra Adalet Bakanlığı Müsteşarı kendisini telefonla arar. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Niçin sanıkları serbest bıraktın?
-Tutuklulukları için bir neden yoktu, ondan.
-Nasıl olmaz, anarşik olaylarda hükümetin tutumunu bilmiyor musun? Hakkında Sinop Valisinin yıldırım telgrafla şikâyeti var.
-Ben görevimi ve sorumluluğumu bilen bir Cumhuriyet Savcısıyım. Bana mı inanıyorsunuz, yoksa valiye mi?

Bu görüşmenin ardından Berin Ağabey ile ilgili soruşturma yapmak üzere Ankara'dan bir başmüfettiş gönderilir. Başmüfettiş, yapılan işlemlerde yasaya aykırı bir yön bulunmadığını raporunda belirtir ama masa üstünde görerek "okumak(!)" amacıyla yanında Ankara'ya götürdüğü Berin Ağabeyin, biri şiir diğeri araştırma iki kitabıyla ilgili suç duyurusunda bulunmayı da ihmal etmez. Oysa özellikle "Ağır Cezalı 300 Karar" adlı kitap, Sinop çevresinde kriminolojik bir araştırma ürünüdür ve değişik akademisyenler tarafından kaynak kitap olarak değerlendirilmiştir. Bu konuda şöyle diyor Berin Ağabey:
-Bilimsel bir araştırmanın, üstelik bir il savcısının hiçbir karşılık beklemeden kendi olanaklarıyla yaptığı bir çalışmanın suç açısından incelenip soruşturma konusu yapılması herhalde ileriki tarihlerde bir tutum ve davranışı sergilemesi bakımından bir belge niteliğinde görülebilir.
Sonuçta Berin Ağabey ve kitapları soruşturmadan aklanarak çıkacaktır.
Peki, bugün geldiğimiz ortamdaki müsteşarlar, valiler, emniyet müdürleri, başmüfettişler sizce dünküleri aratmıyor mu?

(*) Cumhuriyetin Savcısından Bir Tanığım Kalsın, Berin Taşan. Ümit Yayıncılık, Nisan 2005, Ankara.

Tarihten sayfalar

12 Mart 1971, TSK'nin, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a muhtıra vererek Süleyman Demirel Hükümeti'ni istifaya zorladığı askeri müdahalenin adıdır. Muhtıra sonrası Parlamento fesh edilmez, siyasi partiler kapatılmaz, Anayasa askıya alınmaz. Askerler teknokrat bir hükümet istemektedirler. CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim adında anlaşma sağlanır ve Erim partisinden istifa ederek "partiler üstü reform hükümeti" ni kurar. Erim Başbakanlığındaki yeni hükümet kısa sürede sol düşünceye karşı kasırga gibi esmeye başlayacak, tutuklama ve işkenceler birbirini izleyecektir.          
Bugüne egemen olan AKP'nin varlığındaki kilometre taşlarından birisi bu 12 Mart Muhtırası sürecidir. Özü, 27 Mayıs'ın getirdiği sınıfsal bilinçlenmeyi ortadan kaldırma amaçlı karşı devrim eylemidir.