Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, birçok konuşmasında Fethullahçı hareketin Haşhaşi bir hareket olduğunu ifade etmekte. Peki kim bu haşhaşiler? Haşhaşiler, Müslümanlığın Şii mezhebinin İsmaili tarikatına mensup din adamı Hasan Bin Sabah tarafından 1090 yılında Alamut Kalesi'ni ele geçirdiğinde kurulmuş olan dini tarikat ve siyasi örgüttür. Bu dönemde Selçuklu İmparatorluğu, dünyanın en güçlü devleti olarak kabul edilmektedir ve Hasan Sabah bir dönem Selçuklu Sultanı Melikşah için çalışmıştır. Hasan Sabah'ın müritlerine, uyuşturucu madde kullandıklarını ifade ederek kötülemek üzere, 'haşşaşin' veya 'haşşaşiyun' denirdi. Bu terim, Ortadoğu'daki haçlılar tarafından batı dillerine geçmiştir. Fransızcada 'Assassin', İtalyancada 'Assasino' kelimeleri zaman içerisinde 'katil' 'kiralık katil' anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
Dünyanın ilk siyasal suikastlarını ve bugünkü canlı bombaların atası kabul edilebilecek ilk eylemleri bu örgüt gerçekleştirdi. Hasan Sabah müritlerine şunu öğretirdi: 'Düşmanlarımızı öldürmek yetmez. Biz cani değiliz, verilmiş bir hükmü infaz eden görevlileriz. Eylemlerimizi ibret olsun diye halka açık yerlerde, herkesin içinde gerçekleştirmeliyiz. Böylece bir kişiyi öldürürken yüz bin kişiye de dehşet saçarız. Bununla birlikte infaz edip, dehşet saçmak da yetmez, ölmeyi bilmek gerek. Çünkü öldürerek düşmanlarımıza korku salıp aleyhimize işlere girişmekten caydırırken, en cesur biçimde ölerek de kalabalığın hayranlığını kazanırız. Ve bu kalabalıklardan çıkan insanlar gelip bize katılırlar. Ölmek öldürmekten daha önemlidir. Kendimizi savunmak için öldürüyor, ama insanları ikna etmek, kazanmak için ölüyoruz. İnsan kazanmak bir amaç, kendini savunmak ise sadece bir araçtır' 
Kalabalıklar görkemli veziri, sultanı hayranlıkla izlerken Alamut'tan gönderilen katil de oralarda bir yerlerde, en beklenmedik kılığa girmiş halde bulunurdu. Muhafızlardan biri olurdu mesela. Tüm bakışlar önemli şahsiyete toplandığında indirirdi darbesini. Kurban yere serilir, cellat kımıldamadan bekler, kaçmaya çalışmaz, ezberlediği bir sloganı haykırır, dudaklarına meydan okuyan bir gülümseme yerleşir, çılgına dönen muhafızlar tarafından öldürülmeyi, korkuya kapılan halk tarafından parçalanıp linç olmayı beklerdi. Gerçek dışı gibi gelen bu sahneler yüzünden sık sık Hasan'ın adamlarının uyuşturucu kullandığı öne sürülmüştü. Ölüme gülerek gitmeleri başka nasıl açıklanabilirdi? Afyon etkisiyle böyle davrandıkları savına itibar ediliyordu. Bu sebeple Haşşaşiyun( Afyon içenler) olarak anılıyorlardı. Oysa Amin Maaluf'a göre gerçek farklıydı. Alamut'tan günümüze gelen metinlere göre Hasan müritlerine dinin esaslarına bağlı kalanlar manasında 'Esasiyun' demekten hoşlanırdı ve bu değiştirilen terim afyon kuşkularının ortaya çıkmasına sebep oldu. Müridin ölüme meydan okuyabilmek için gerekli inancı kazanması, taşkın kalabalık tarafından canı alındığında şehitlik mertebesi sayesinde önünde kapıları derhal ve ardına kadar açılacak bir cennete iman etmesidir. Afyon etkisi altında birinin karmaşık suikast planlarını uygulaması pek mümkün görünmemektedir. Burada asıl afyon, müridin inancıdır.
Hasan Sabah'ın uyguladığı aşırı yasakçı, cezalandırıcı, şeriatı çok keskin şekilde uygulayan tarikatı varlığını tam 166 yıl sürdürdü. Ve sonrasında ne mi oldu? Tarih 8 Ağustos 1164'tü. Hasan Sabah'ın yasaklarını bire bir hiç yaşamamış ondan sonraki 3. Neslin lideri göreve geldiği gün vakur adımlarla kürsünün basamaklarından çıktı, müritlerini el hareketiyle susturdu. Sonra da gezegenimizin bugüne kadar işittiği en şaşırtıcı nutuklarından birini atmaya başladı:
'Tüm dünyalılar, cinler, insanlar ve melekler' dedi. Zamanın imamı sizi kutsuyor ve geçmiş, gelecek tüm günahlarınızı affediyor. Kutsal yasanın artık iptal edildiğini, çünkü Mahşer gününün geldiğini bildiriyor. Allah cennete girin diye koymuştu bu yasayı. Bunu hak ettiniz. Bu günden itibaren cennet sizindir. Yasanın boyunduruğundan azat edildiniz. Bugüne kadar yasak olan her şey serbest, şart olan her şey de yasaktır! Günde 5 vakit namaz yasaklanmıştır! Mademki şimdi cennetteyiz, Rabbimle sürekli iletişim halindeyiz, belirli saatlerde ona seslenmemize gerek kalmamıştır. Günde 5 vakit namaz kılmakta ayak direyenler, mahşer gününe inanmayanlardır. Bundan böyle namaz kılmak inançsızlık belirtisidir. Buna karşılık Kur'an'da cennet içkisi olarak belirtilen şaraba izin veriliyordu, hatta şarap içmemek iman eksikliğinin belirgin işareti olarak kabul ediliyordu. 
Dönemin Acem tarihçilerine göre bunlar ilan edildiğinde mecliste kanun ve ney çalınmaya ve kürsünün basamaklarında şarap içilmeye başlanmıştı. Hasan Sabah'ın şeriat adına yaptığı uygulamalar ne kadar aşırıysa, bunun tepkisi de o ölçüde aşırı boyutta olmuştu. Tarihe baktığınızda 166 yıl kısa bir süre ama yaşadığınız dönemi düşündüğünüzde üç insan hayatının sığabileceği çok uzun bir dönem. İnsanoğlu tarih boyunca mutluluğu aradı. Bazen bunu dine sarılarak gerçekleştirdi. Ama özgürlükler tamamen yok edilmeye başlandığında bir süre sonra kazanan yine özgürlük oldu. Bugün kökten dincilik hayatımızı giderek esir almakta. İnsanların yaşamları özellikle orta doğu coğrafyasında din merkezli şekillendirilmeye çalışılıyor. 166 yıl dünya tarihinde kısa, kendi ömürlerimizde uzun bir süre. Bu sebeple, günümüzde karamsarlığa düşen dostlarıma sesleniyorum. Biz görsek de göremesek de kazanan özgürlük olacak.