Hiç unutamıyorum. Adamcağız oturduğu koltuktan heyecanla fırladığında başı neredeyse tavana vuracaktı. Adamcağız dediğime bakmayın dehşet içinde kalan aslında İngiltere kabinesinde görevli bir bakandı. Biraz eskilere dönüp belleğinizi yoklayınız. Hani bir zamanlar TV'lerde oynayan bir dizi vardı. Hatta filmi bile çevrilmişti sanırım: "Emret Bakanım". İşte anlatmaya çalıştığım  o diziden aklımda kalan bir sahne. Görevli, geliyor; bakanına "Sayın Bakanım üzülerek söyleyeyim .... işinde 5.000 Poundluk hatalı bir ödeme yapılmış". İşte; o koskoca İngiliz bakan bu söz üzerine koltuğundan dehşet içinde fırlamıştı.
Hep düşünmüşümdür, adamların olaylara ve sonuçlara bakışları bizlerden ne kadar da farklı oluyor. 5.000 Pound (Sterlin) üç aşağı beş yukarı 17.500 TL tutarında bir paradır. Bu tutardaki bir hatalı ödeme bizim ülkemizde köy muhtarının kılını bile kıpırdatamaz. Bizlerin kişi olarak paramıza verdiğimiz değer ile batılıların kendi paralarına verdikleri değer göreceli olarak çok farklıdır. Pizza reklamlarında "Sadece 12.90 lira" diyerek tanıtım yapılırken "sadece"nin ne kadar önemsizleştirme amacı taşıdığını hiç düşündünüz mü? İddia ediyorum, işte bakın: 1 Doların piyasa değeri 2.30 kuruştur bu para birçoğumuz için önemli bir para değildir. Ama gelin görün ki Amerikalılar 1 dolar için nasıl da titizlenirler. Bırakın doları onların sent(Cent)'leri bile kıymetlidir. Bizim ülkemizde sentin paraleli kuruşların dönüşümünün bile olmadığını hatırınıza getiriniz. Konuya bir ek daha yapayım. Epey zaman önce yurt dışına ilk kez gittiğimde Almanya'da ücretliler için "fenigkasse" diye adlandırılan bir uygulama olduğunu duymuş, merak etmiştim. Fenig (Fenik) Almanya'nin eski parası markın 1/100'ü yani bizim kuruşumuzun karşılığı. Uygulama şöyle: ücretlilerin maaş bordrolarında oluşan 1-99 fenikler ilgiliye ödenmeyip, fenikkasse'ye aktarılıyor. Orada değerlendirilen paralar emeklilik konumunda kişilere ek kazanç oluşumu sağlıyorlar. Şimdi bizim ülkemizde böyle bir uygulama düşünebilir misiniz? Hadi canım sende, bizim işimiz o kuruşlara mı kalacak?
Bu kısa sayılabilecek girişimizden sonra gelelim asıl söylemek istediklerime.Tüketim hırsımız bizleri öylesine sarmış ki zamlardan şikayet eder fakat detayları önemsemeyip eski hamam eski tas harcama tutkumuzu frenleyemeyiz. EİB (Ege İhracatçılar Birliği) Koordinatör Başkanı Sabri ÜNLÜTÜRK tarafından yapılan bir açıklama gazetemizin bir kaç gün önceki (15.10.2014) başlıklarından biri olmuştu. "TÜKETİM, ÜRETİME TERCİH EDİLİNCE NEREDEYSE AVM İHRAÇ EDECEĞİZ"  Doğru söze ne denir? Geçim sıkıntısından yakınıp AVM'leri dolduranlar bizler değil miyiz? Sokaklardan taşan, trafiği kilitleyen araç çokluğunun kalkınmanın bir göstergesi olmadığı acaba ne zaman anlaşılacak? Her şey varken bir daha almak, yenisi çıkmış hadi bir daha. Bunlar Amerikan ekonomisinin genel stratejisi olabilir, bizler ülkemiz için kendimize özgü bir model yaratamayacak mıyız? Yoksa, biz giderek büyüyen ödemeler dengesi açığıyla iç içe yaşamayı sürdürüp gidecek miyiz?

Aslında kabahatlerin tümünü halkamıza yüklemek haksızlık olacaktır. Üst yönetim birimlerinin sorumsuzca sürüp giden harcama tutkularının ve yaşam tarzlarının halk tabakalarında da ister istemez bir özdeşlik yarattığını düşünmemiz gerekir. Bir zamanlar "Balkanların ve Ortadoğu'nun en büyük" yakıştırması gündemdeydi. Demek ki bu bize yetmiyor. Şimdi öyle mi?  Şimdi,"En büyükler bizde olsun" gündeme geldi. En büyük cami İstanbul'un yüksek tepesi Çamlıca'ya yapılacak. Bizim Beyaz Saray'ımız "Ak Saray" namıyla Amerika'dakinin 5 katı büyüklüğünde olacak. Bir tane yetmez İki tane protokol uçağımız olacak. Bu sene devlete 9000 yeni araç alınacak, kiralanacaklar sayılmaz. Meclisin koltukları has deriden olacak onlara oturan vekillerimizin maaşları da 25.000 lira olacak. Olacakların sayısını istediğiniz kadar çoğaltıp çeşitlendirebilirsiniz. Yığınla borcu olan Düzce Belediye Başkanının 650.000 liralık yeni aracı olacak. Velhasıl olacak da olacak...

Tüketim toplumları yaşam tarzlarını frenlemeyi düşünemezlerse ya da üretimleriyle yeterli desteği sağlayamazlarsa sonlarının mirasyediler gibi olacağı kaçınılmazdır. Ülkemizde; şu anda finans politikalarıyla bir yerlere varılmayı başarı sayanlar vardır. Halk kesimi de büyük ölçüde bilinçsizce ve yanlış yönlendirilmelerle uyutulmuş/uyuşturulmuş gibidir. Devleti yönetenlerden başlayarak israfı önleyici, harcamaları kontrol edici bir politikanın uygulamaya geçirilmesi kesinlikle gereklidir. Varlık satarak, borçlanarak ne kalkınma olur ne de gerçek refah. Ekonominin asıl kanunu budur. Bizler şapkalarımızı önümüze koyup gerçekleri aramalıyız. Yoksa olacakları kestiremiyorum. Onun da "Adını siz koyun".
Esenlikle kalınız.