Dedeleri Osmanlı döneminde köle ya da hizmetli olarak İzmir'e getirilen ve kendisini Afro-Türk olarak tanımlıyan Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Derneği Başkanı Yalçın Yanık, Suriyeli mültecilerin gıda, giyecek, barınma, ayakkabı, eğitim ve sosyal ihtiyaçlarını sağlamaları için mücadele veriyor. Yanık öncülüğünde Kapılar Mülteci Dayanışma Platformu da kuruldu

Mültecilerin gıda, giyecek, barınma ve battaniye gibi sorunlarının çözümü için Kapılar Mülteci Dayanışması Platformu'nu kurduklarını ve dayanışma içerisinde bütün sorunlara çözüm geliştirmek istediklerini söyleyen Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Derneği Başkanı Yalçın Yanık ile mültecilerin sorunlarını, platformun kuruluş sürecini, mültecilerle birlikte Işıkkent'te yapılan eylemleri ve bundan sonra neler yapacaklarını konuştuk.

Mültecilerle ilgili sürece en başından beri dâhil olduğunuzu biliyoruz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?


Bu süreç sadece gıda, barınma ya da giyecek yardımları konusunda olmadı. Daha öncesi de var. Suriyeliler ülkelerinde savaş çıkınca Türkiye'ye gelmeye başladı. İmkânı ya da bir tanıdığı olanlar İzmir'e geldi. İzmir'de de yaşamlarını devam ettirmek adına iş aradılar. Bu süre içinde mesleği olanlar çalışma hayatına girdi. Mesleği olmayanlar için ise en kolay iş tekstil, ayakkabı ve deri sektörü oldu. Mülteciler de Işıkkent'te bu sektörde direk işe başladı. Başlangıçta az sayıdalardı ancak zaman ilerledikçe ve gelen mülteci sayısı arttıkça sayıları da arttı. İlk işe başlayan 30-40 Suriyeliden sonra Işıkkent'ten ilk şikâyetler gelmeye başladı. Sektörde işsizlik, mesleğin ağır ilerlemesi, parça başı esnek üretim gibi sorunlardan kaynaklı yılın 12 ayı çalışılamadığı ve Suriyelilere de ücretleri düşürdükleri gerekçesiyle tepkiler gösterilmeye başlandı. Sürekli bir şikâyet ve serzenişle karşılaştık. Önceleri 30-40 kişiden bir sorun olmaz diyerek olayı büyütmedik. Ancak çalışan Suriyeli sayısı her geçen gün artmaya başlayıp 1 yılın sonunda binleri bulunca tepkiler de büyüdü. Çünkü fiyatlar gerçekten çok düştü.  Bu zor süreçte dernek olarak neler yapabileceğimizi düşündük. Suriyeli ve yerli çalışanların yasal haklarını nasıl koruyabileceğimizi, nasıl bir sınıf dayanışması yapabileceğimizi, işverenlerin kural ve sınır tanımayan saldırıları karşısında düşünürken; iş ve ekmeğin herkese lazım olduğu sonucuna vardık. Bu insanların çalışmaya ve evlerine ekmek götürmeye ihtiyaçları var. Biz de ekmeğimizi, aşımızı insanlık için paylaşmamız gerektiğini ve dayanışma içinde mücadelemizi sürdürmek zorunda olduğumuzu kavradık.

Suriyeliler güvencesiz

Bu süreçte yaklaşık 5-6 bin kişiyle Işıkkent'te bir eylem gerçekleştirdiniz. O eyleminizde Suriyelilerin de haklarını aradınız. Ancak nefret söylemi ve ırkçılık gibi sıkıntılar da ortaya çıktı. Bu süreci nasıl atlattınız?


Fiyatların düşmesi aslında de en çok işverene yaradı. Hem yerli hem de Suriyelileri en alt ücretlerden çalıştırıyorlardı. Burada yerlilerin Suriyelilere olan tepkisinin işverene de göstermesi için mücadele ettik. Ancak çok da işe yaramadı ve ırkçılığa ve nefret söylemine dönüşen tepkilere engele olamadık. Tabi bunu yerli işçiye anlatmaya çalışırken çok zorlandık. Çünkü çalışan Suriyeli 5-6 bin sayısına ulaşmıştı. Bu sorunun altından tek başımıza kalkamayacağımızı bildiğimizden dolayı diğer kitle örgütleriyle bağlantı kurduk. Öncelikle Suriyelilerin çalışması ve evlerine yiyecek götürmesi gerektiğini anlattık. Ancak yerli çalışanlarında haklarından feragat etmeden çalışmalarını sürdüreceklerinin garantisini verdik. Bunun sağlanması içinde yürüyüş, toplantı ve işverenlerle görüşmeler yaptık. Belli noktalarda işe de yaradı. Zaten Işıkkent'te 30 bine yakın çalışanın çoğunluğunun iş güvencesi yok. Sigortasız çalıştırılıyor. Suriyelilerden önce de var olan bu sorunun hala devam ettiğini yerli çalışanların görmesini de sağlayınca olaylar başka bir hal aldı. Yerli insanlarımıza örgütsüz olduğumuz için işverenin güvencesiz çalıştırdığını, aslında Suriyelilerin çalıştırılmasıyla birlikte bütün işçilerin birleşip yürüyüş yapabileceğimiz ve haklarımızı savunabileceğimizi anlattık. O dönemde de sitede 5-6 bin işçi yürüyüş yaptık. Bu yürüyüş sonrası işverenler geri adım attı ama Suriyeli çalıştırmaktan da vazgeçmedi. Çünkü Suriyeliler güvencesiz ve daha ucuza çalıştırılıyor. Hatta işverenler işyerlerini Suriyelilerin üzerine kilitleyip sadece geceleri çalışmalarını da sağladılar. Bu sorunları gerekli yerlere bildirdik ve işyerleri denetlenmeye başladı. Bu şikayetler işe bile yaradı. Çünkü bu süre zarfında işyerleri sigortasız işçi çalıştırmamaya başladı. Yani Suriyelilerin böyle bir katkısı da oldu. Sonrasında ildeki bütün idari makamları destek almak için ziyaret ettik. Soruna diğer kitle örgütleri de sahip çıktığı için vali yardımcısından da destek geldi. Sorunların bir kısmını da bu şekilde hallettik ama hala bitiremedik. Dayanışmamız böyle başladı.

Haftada 4 gün 300-400 kişiye çorba veriyoruz


O dönemde sürdürdüğünüz bu emek mücadelesi çok gündeme gelmemişti. Ancak ciddi bir başarı da kazandığınızı görüyoruz. Bu sürecin Kapılar Mülteci Dayanışması Platformu sürecine evrilmesi nasıl gerçekleşti?

Kapılar Mülteci Dayanışması Platformu tamamen gönüllülüğe dayalıdır. İzmir'de en çok yoksul ve fakirin barındığı yer olan Basmane'ye Suriyeliler de yerleşince semt iyice yoksullaştı. Burada yaşayan mülteciler de en ucuz şekilde yaşayabilmek adına en kötü şartlarda yaşamaya başladı. İlişkimiz de siteden başlamıştı. Oradaki dayanışmamızı buraya taşıdık. Geçen sene Ramazan ayında Kordon'da yeryüzü sofrası kurduk. Buraya gösterilen ilgi sonrası bu süreci devam ettirme kararı aldık. Bunu devam ettirdikçe katılım ve dayanışma da arttı. Bu süreçte herkes elinden geldiği kadar yemek, giyecek ve ayakkabı gibi desteklerde bulunarak, dayanışmayı sürdürdü. Sonrasında bu dayanışmanın bir merkezi olması gerektiğini düşündük. Çünkü insanların rahat rahat ulaşabilmesi çok önemliydi. Sosyal medyadan da yararlanarak dayanışma grubuna dönüştürüldü. Öncelikle Kapılar Dayanışma Platformunu oluşturduk. Oluşturduğumuz bu platform için de bulunduğum binanın alt katını tadilat ettirip, yeni alan yarattık. Düzenli çorba ve yemek verilen bu alanda mülteci çocuklar için eğitim alanı da oluşturduk. Sonrasında da evde yaşayan ihtiyaç sahipleri için düzenli olarak yemek yapmaya başladık. Haftada en az 4 gün 300-400 kişiye çorba veriyoruz. Sonrasında bu insanların giyecek, battaniye ve ayakkabı gibi ihtiyaçlarını da karşılamaya başladık. Türkiye'nin dört bir yanından ve çeşitli ülkelerden de gelen desteklerle ciddi bir destek oluşmaya başladı. İnsanlar da burayı öğrenmeye başlayınca artık kendileri geldi.

Bir ev kullanılmıyorsa ihtiyaç sahibi kullansın


Bu süreçte eski ve oturulmayacak durumdaki evler içinde çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?


Evet, öncelikli ihtiyaçları halletmeye başladıktan sonra da evler için çalışmalara başladık. Çoğu yıkılmak üzere olan eski, kapısı ve penceresi olmayan evlerde yaşıyordu. Bu evler için küçük tadilatlarda bulunduk. Dünyada ve Türkiye'de o kadar çok boş ev var. Bu evler neden ihtiyaç sahibi insanlara verilmesin? Nereli olduğu önemli değil. İhtiyacı olana verilmesi sağlansın yeter. Bomboş binalar dururken, belediye ve yetkili kurumlar tarafından yıkım tehlikesi olan evlerde yaşıyorlar. Yarısı olmayan evlerde ya da tek göz odada penceresi ve kapısı olmayan sözde evlerde kalıyorlar. Bir ev kullanılmıyorsa ihtiyaç sahibi kullansın. Bu insanın hakkı değil mi? Basmane ve Agora Bölgesi'nde kiraya verilemeyecek durumdaki evler mafya tarafından kiraya verildi. Kimse de bunu sorun olarak görmedi. Böyle bir ortamda yaşarken bu ihtiyaçlar neden karşılanamıyor. Devlet ve belediye ortada yok. Herkes terk edildi. Evlerinde halı, battaniye, yiyecek, giyecek, tüp ya da herhangi bir şey olmayanları belirleyip, bu eksiklikleri gidermeye çalıştık. Bu dayanışma sürecinde aslında her şeyin farkında olan çok sayıda insan olduğu gördüm. Hala dayanışma ruhunun ölmediğini fark ettim. Sosyal medyada da bu dayanışmayı aktif olarak sürdürüyoruz. Muğla'dan tarhana, Uşak'tan battaniye, İstanbul'dan gıda, Ankara'dan yiyecek gibi çok ciddi bir dayanışma grubu oluştu. Bu süre içinde İzmir Müzisyenler Derneği, Halkların Köprüsü Derneği ve kitle örgütlerinin de destekleriyle ciddi bir alan yarattık ve daha kolektif işler yaptık.

Devletten yardım görmedik

Bütün bu yapılanlar sonrasında Kapılar Dayanışma Platformu'nun mülteciler için sorunlarının çözüm yeri de diyebiliriz.

Mülteciler için devletin ya da belediyelerin bir dayanışma alanı yok. Burası da mülteciler için çok biliniyor. Bu da onların kafasında sorun gideren yer olarak bilinmesine neden olmuş olabilir. Mültecilerin sağlık, barınma ve kimlik sorunları ortaya çıkmaya başlayınca dayanışma içinde bunlara da çözüm üretmeye çalıştık. Kemalpaşa ve Bornova'dan bulgur almak için gelenler oldu. Burası devletin ambarı zannedildi. Devletten herhangi bir yardım görmediler. Ben hiç görmedim. Konak Kent Konseyi Mülteci Çalışma Kurulu var. Burada yavaştan çalışmalara başladı ve devam ediyor.  Bunlar yavaş yavaş harekete geçirilmeye başlandı. Şu an için yetersiz ama daha geliştirilip büyütülebileceğine inanıyorum. Çocukları okullara gönderirken, gönüllü öğretmenler ders vermeye ve kırtasiye masraflarını karşılamaya başladı. İlaçlarını alamayan ve doktora gidemeyen insanlara buradan ilaç desteği verdik. Her noktada destek olmaya çalıştık. Yabancı aktivistler alt katın inşaatında aktif olarak çalıştı. Her türlü katkı sağlamaya çalıştık. Burası gönüllülerin emekleriyle bu hale geldi. Her türlü sorunlarını çözmek için elimizden geleni yapmayı sürdüreceğiz.

Herkes istediği katkıyı yapabiliyor

Burada kültürel ve sanatsal aktivitelerde de bulunduğunuzu biliyoruz. Mülteciler ve çocukları için bu da son derece önem arz ediyor. Ancak toplumda artan nefret söylemi için toplumsal entegrasyonun da sağlanması gerekiyor. Bunun için planlarınız nelerdir?


Şu an için mültecilerin en acil ihtiyaçları gıdadır. Bunun için acil bir çağrı yaptık ve herkesten destek bekliyoruz. Bunun dışında ise söylediğiniz gibi daha farklı şeylere de ihtiyaçları var. Çünkü bu insanların toplumla kaynaşması ve bütünleşmesi, çocukların ise eğlenme alanlarına ihtiyacı var. Burada tiyatro, müzik, kukla gibi farklı alanlarda eğlenceler düzenlenmeye başladık. Psikologlar da düzenli geliyor. Bu süreçte sağcısı, solcusu, inançlısı ve inanmayanı her görüşten insanın desteğini aldık. Dayanışma da zaten böyle bir şey değil mi? Aslında bu son derece insani bir durum. Ancak yaşadığımız dünyada takdir etmek durumunda kalabiliyoruz. Herkes istediği her katkıyı yapabiliyor. Bu gelenleri de kimin ihtiyacı varsa ona veriyoruz. Bu dayanışma kültürünü daha da genişletmek ve sürdürebilmek adına çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Özellikle kültürel ve sanatsal etkinlikler ile eğitim alanında önemli çalışmalara başlamayı istiyoruz. Bunun içinde gerekli çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun dışında en politik ve en olumsuz insanların yaşadığı yerlerden biri olan Basmane Bölgesi'nde bir değişim başlattık. Artık mahalle ve insan dayanışmasını buraya yerleştirdik. Bu dayanışma da sadece dokunarak oldu. Konuşarak hiçbir şey olmuyor. Bu dayanışmanın model olması ve başka yerlerde de geliştirilmesini istiyoruz. Çünkü her şey insan için diyorsak, bunun için çalışmalıyız. Her semtte bunu gerçekleştirmeliyiz. İnsanların buna ihtiyacı var. Ülke genelinde dayanışma kültürünü geliştirmek gerekiyor. Çocuklarımızın oynayabileceği alan, gidebileceği kreşleri yok. Yaşlılarımızın birbirlerinin sosyal ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir alanları bile yok. Bundan sonra da bunların gerçekleşmesi için çalışmalar sürdürülmeli. Bu konuda devlete ve belediye baskı uygulanabilir.

Bu süreçte devletten ve belediyelerden ciddi bir destek alamadığınızı biliyoruz. Böyle bir konuda vatandaşların dayanışmasının yanında devletin de ciddi çözümler geliştirmesi ya da bu dayanışma içerisinde olması gerekmiyor mu? İzmir'de 4 parti temsilcisi var. Ülke genelinde mülteciler ve diğer yardıma muhtaçlar için bir şeyler üretmeleri gerekmiyor mu?

Burada ciddi sorunlar yaşanıyor ve kendiliğinden sona ermeyecek. Ellerini taşın altına koyması gerekenler hiç oralı bile olmuyor. Devletin ve yerel yönetimlerin imkânlarıyla harekete geçilmesi gerekiyor. Öncelikle Suriyelilere resmi statülerini vermeleri gerekiyor. Bu sorunun açıklığa kavuşması şart. Bu konuda mecliste çalışmak gerekiyor ama çalışıldığını da görmedik. Devletlerin tabi olduğu uluslararası anlaşmalar var ve bu anlaşmalara göre de bu insanlara statüleri verilmeli. Bu insanlara gerekli destek verilmediği için denizlerde ya da yollarda öldüklerini canlı yayınlarda gördük. Bu insanlar ölümü göze alarak aldıkları bu yolculular için dolandırıldı. Devlet ise sadece izledi. Savaşın ya da afetin ne zaman çıkacağı belli değil ve bu insanlara elimizden geldiği kadar destek olmamız gerekiyor.

Çocuklar da çeşitli işlerde çalışıyor

Sitede ciddi bir dayanışma içinde bulunup, var olan düzeni değiştirmeye çalıştınız. Bu mücadeleniz sonrasında değişenler neler oldu?

Ayakkabı ve tekstil sektöründe hala güvencesiz çalışma devam ediyor. Özellikle Suriyelilerin büyük bölümü tekstil sektöründe çalışıyor. Bu biliniyor ve herhangi bir işlem de yapılmıyor. Çünkü bu insanların çalışmak zorunda olduklarını işveren biliyor. Bunu bildiğinden dolayı da ucuz ve güvencesiz çalıştırıyor. İşi iyi bilenler asgari ücret alabiliyor ama işler değiştiğinde de ya ilk kapının önüne onlar konuyor ya da maaşsız çalıştırılıyor. Mülteciler artık en alt yaşam biçimi içerisinde hayatlarını sürdürüyor. İnsanların iş araması, çalışmak için çabalaması aslında olumlu bir gelişme. Kadınlar ve çocuklar bile sokaklarda katı atık toplamaya başladı. Anne ve baba iş bulmayınca çocuklar çeşitli işlerde çalışıyor. Haftada 80-100 liraya çalışan insanlardan bahsediyoruz. Çalıştıklarının karşılığını alamadıkları yönünde her gün şikâyet alıyoruz. Çocukların çalışması, işverenlerin maaşını vermemesi ve zor şartlarda çalıştırmasına baktığımızda hepsi ayrı bir suç niteliği taşıyor. Bu konuda ne söylesek havada kalıyor. Çalışmak zorundalar ve bunun içinde her şartta çalışmak istiyorlar. Bu gerçeklik, gözden kaçırılamaz.

Devletin Suriyelilere vatandaşlık verileceğini açıklanmasından sonra toplumda ciddi bir ırkçılık ve nefret söylemi geliştirildi. Suriyelileri istemiyoruz gibi kötü kampanyalar başlatıldı. Devlet ise ne vatandaşlık verdi ne de ırkçılık konusunda bir şey yaptı. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Yaşamdan kaynaklı olan hakların sürekli geliştirilmesi gerekiyor. İnsan olarak haklarımızı savunmalı ve bu haklarımıza sahip çıkmalıyız. Öncelikle Suriyelilere mülteci statü verilmesi gerekiyor. Ortadaki belirsizliğin kaldırılması için bu oldukça önem taşıyor. Ortadaki nefreti ve ırkçılığı bitirmek için devletin de çalışmalara başlaması gerekir. Çünkü ciddi sorunlar oluşmaya başladı. Ülkede yaşayanlar tarafından mülteciler istenmiyor ve bu ileride daha da ciddi sorunlara yol açabilir. Haklarının verilmesi gerekiyor. Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla bütün dünyanın insanlara ait olduğunu unutmayalım. Kafamızdaki sınırlara böyle bakalım. Sadece parası olanlar için sınırsız bir dünya olmasın. İnsanlar arasındaki adaletsizliğin bitirilmesi için bütün insanların çalışması gerekiyor. Ayrımcılıklara son verip bütün sorunlara karşı dayanışma içinde olmalıyız.

Yalçın Yanık

Afrika kökenliyim. Osmanlı Devleti döneminde köle ya da hizmetli olarak getirilmiş insanlardanım. 200 seneyi aşkın tarihimiz var. Kendimizi Afro-Türk olarak tanımlıyoruz. Aydın, Söke'liyim. Yaklaşık 40 yıldır İzmir'de yaşıyorum. Dericilikle uğraşıyorum. Yaklaşık 10 yıldır Afro-Türkler derneğimizde, siyahların ülkeye getiriliş hikâyeleriyle ilgili çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Bu derneğin de yönetim kurulundayım. Bu dernekte kökenlerimizi, geliş hikâyemizi öğrenmeye çalışıyoruz. Deri, Kundura ve Tekstil İşçileri Sendikası'nın da kuruculuğunu ve başkanlığını yapıyorum. İnsani dayanışma ve emek dayanışmasının içinde yer almak için uğraş veriyoruz.