Daha önce nitelikli akademisyen başlıklı köşe yazımın içeriğinde değindiğim gibi durduk yerde donanımlı bilim insanı olunmuyor. Donanımlı bilim insanı olabilmek zeki olmaktan ziyade zekayı geliştirecek, ruhu motive edecek koşulların yeterliliğine bağlı. Ki bu koşullarda doğrudan devletin bilim üreten işgücüne bakış açısı ya da değerbilirliğiyle ilgili. Dünya istatistikleri de bunu doğrulamakta. En başarılı üniversiteler akademik performansın maddi manevi destek gördüğü ülkelerde oluyor genelde. Keza bu ülkelerde devletin üniversite alt yapı koşullarını sürekli ve düzenli geliştirerek değiştirdiğini de göz önünde bulundurursak geriye bir tek çalışmak kalıyor akademisyene.

Ülkemizde durum tam tersi! Akademisyenlik cazibesini yitirdi. Hem maddi hem de manevi. Lisansüstü başvuruların azalmasından belli! İstediğiniz kadar yapıcı, yaratıcı, sabırlı olmaya gayret gösterin. Değil mi ki maddi manevi karşılıksız bırakılıyor akademik emek, dikkat azalıyor, istek azalıyor, derken tükenmişlik gelişiyor. Bardağı taşıran son damla oluyor süregelen kadirbilmezlik çünkü. Yapılan işten de hayır gelmemeye başlıyor. Yapmış olmak için yapılıyor her iş ne yazık ki. Üniversitelerin alt yapı koşullarına bakıldığında ise durum daha da vahim! Üniversitelere yerleştirilen öğrenci sayısı akademisyen sayısı, bina ve sınıf kapasitesine bakılmaksızın arttırılıyor. Ki böylesi kalabalık dersliklerde derse katkı ve katılım sağlanabilir mi? Dolayısıyla bilgi ezberleniyor. Analizine fırsat kalmıyor. Derse girip çıkan öğretim elemanları ve öğrencilerden ibaret olmaya başlıyor eğitim-öğretim de ne yazık ki.

Akademisyenlere verilmesi düşünülen zam söylentilerinin kronolojisine bakıldığında son 2 yıl, derken son 2 ayda hızlandığını görmekle birlikte aslen 14 yıla dayandığını bilmeyen yok. Hakim ve savcı maaşlarına seyyanen yapılması öngörülen zam anında resmiyet kazanırken akademisyenler halen beklemede. Bugünden düne baktığımızda durum aynen şöyle:
Başbakan Ahmet Davutoğlu 12 Eylül 2014 tarihli beyanında "Çok daha nitelikli insan kaynağına ulaşmamız lazım. En iyi beyinler üniversitede kalsın istiyorum. Hissedilir bir iyileştirme planlıyoruz. Ekim ayı ortalarında nihai noktaya geliriz. Ekim ayı içinde, ekonomik şartlarımızın el verdiği ölçüde hissedilir bir iyileştirme yapmayı planlıyoruz" dedi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik "Akademisyenlerin uzun zamandır akademik zam konusunda beklenti içerisinde olduklarını biliyorum. Bu konuda haklı oldukları da bir gerçek! Çünkü birçok gencimizin sırf maaş mevzuu dolayısıyla akademisyenliği tercih etmedikleri ve istifa ettiklerine dair şikâyetler geliyor. Bizler de bunun doğruluğunu biliyoruz. Bu konuda bakanlık olarak bir çalışma yaptık. Sayın Cumhurbaşkanımızın da Başbakanlığı döneminde bu konuda gerekli araştırmanın yapılması ve düzenlemenin kendisine getirilmesi konusunda direktifleri vardı. Biz de diğer kamuda çalışanların maaş durumlarını da inceleyerek akademisyenlere unvan farkı gözetmeksizin 1000 TL zam yapılmasını uygun gördük. Bu durumu da Maliye Bakanlığına gönderdik. Onlar da kendi içerisinde bir çalışma yaptılar ve Başbakanlığa ilettiler. Bu durumda son düzenlemeye göre akademisyenlere 1000 TL zam yapılmasına dair görüşümüz, niyetimiz ve çalışmamız vardır. Son kararı yine Bakanlar Kurulu verecektir" dedi.

Yükseköğretim Kurulu Başkanı Gökhan Çetinsaya 2 Temmuz 2012 tarihli beyanında "Öğretim üyelerinin özlük haklarını ciddi şekilde iyileştirmek zorundayız. Son 10 yılda kamu kesiminde özlük hakları iyileştirildi. Fakat öğretim üyelerinin özlük hakları iyileştirilemedi. En büyük hedeflerimden biri, önümüzdeki aylarda sosyal haklar ve maaş bakımından bir iyileştirme yapılmasını sağlamak. Bu konuya hükümetimizin çok sıcak yaklaştığını da buradan mutlulukla ifade etmek isterim" dedi. YÖK Başkanının önemli saydığım ifadelerini yazmadan geçemeyeceğim. Bunlardan biri "Türkiye'de akademik personelin özlük hakları son derece dezavantajlı durumdadır. Bu bize kan kaybettiriyor. Bırakın kan kaybetmeyi bizim sayıyı ikiye katlamamız lazım. En nitelikli hale getirmemiz lazım. O manada mutlaka ve mutlaka bu ister maaş artışı deyin ister özlük haklarının iyileştirilmesi deyin bu konunun Türkiye'nin gündemine girmesi lazım" ifadesi.  Bir diğeri "İlim adamının maaş konuşmasının "zul" olduğunu, ilimin değerinin asla parayla ölçülemeyeceği" ifadesi. Bir diğeri de "Türkiye'nin 21. yüzyılın küresel dünyasında var olabilmesi, rekabet edebilmesi için eğitime, nitelikli insan gücü kaynağı yetiştirmeye özel bir önem verilmesi, ne yapıp ne edip nitelikli beyinlerin akademide, laboratuvarda, sınıfta tutularak Ar-Ge çalışması, patent, laboratuvar çalışması yapmalarının sağlanması gerektiği" ifadesi.

Tüm bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere farkındalık süper. Ancak yeterli değil ne yazık ki. Farkındalık eyleme / uygulamaya dönüşmedikçe bir anlam ifade etmez çünkü. Akademik zam öyküsünde bıçak kemiğe dayandı. "Farkındalık yetmez! Eylem şart!" diyorum. Otuz iki yıla dayanan akademik emeğime istinaden de.