Koltuğu sallantıda olan 2 teknik direktör kozlarını paylaşıyordu. Bir tarafta Okan Buruklu Teleset Mobilya Akhisarspor, diğer tarafta ise Fransız Paul Lu Guenli Bursaspor.
İki takımda ligde pek iyi bir konumda değildi ve mutlak galibiyete ihtiyaçları vardı. Stres altında geçecek bir mücadele olacağı kesindi. Mücadele başladığında ilk aklıma gelen şey, izlediğim bu maçın 1. Lig maçını andırmasıydı. Devamlı kaptırılan toplar, hatalı paslar... Böyle olunca da kaleye gidilemiyor, gol pozisyonuna girilemiyordu.
8 dakika böyle geçti. Serbest vuruşu Olcan kullandı, Mustafa bomboş kafayı vurdu, top auta gitti. Maçın ilk tehlikeli atağı bu idi.
Sonraki için 24. dakikayı beklememiz gerekti. Yine bir duran toptu, yine Olcan ortaladı. Bu sefer orta yere yakın bir mesafeden gitti. Bunun gole dönüşmesi çok zordu. Ancak saha içinde kimsenin bilmediği bir Zlatan İbrahimoviç varmış. Biz onu defansta oynayan ve ismi Mustafa Yumlu olan bir oyuncu olarak tanımıştık. Sırtı dönükken topuğuyla bir vuruş yaptı, kaleci uzansa da top ağlarla buluştu. Akhisar öne geçmişti.

Bir ikili mücadelede Mustafa yüzünü tutarak kendini yere attı. Oysa pozisyonda hiç bir şey yoktu. Yüzüne de hiç bir darbe almamıştı. Maç içinde bunları çok yapıyor, devamlı sahaya tedavisi için doktor giriyor, itici oluyor. Bunları bırakması lazım.
45. dakikaya kadar yine hiç bir şey yokken sahada, Caner biraz heyecan kattı. Arkasına bakmadan, kalecisine geri pası vermeye kalktı, araya Yusuf girdi, biraz çaprazdan kaleye vurdu, Lukac gole izin vermedi. Ceza alanı içerisinde 2 tane boşta arkadaşı vardı. Atsa skora eşitlik gelecekti. Bu hem Bursaspor'un hem de duran top dışında maçın ilk tehlikeli atağı idi.

İkinci yarının da birinci yarıdan hiçbir farkı yoktu. Gol yollarında etkisiz vuruşlar çoğaldı bir tek. Örneğin 56. dakikada ceza alanı içerisinde Shehu kafa vurdu ama yavaş gitti. Onda da top takım arkadaşı Stancu'ya çarptı. Stancu ofsayttaydı. Hızlı ve etkili vursa, yine gol olmayacaktı.
İlk güzel atak Olcan'la gelişti. Soldan defans arkasına sarktı, kale önüne yerden pas attı ama araya son anda Yusuf girdi, topu kornere attı. Yusuf'a ayrıyeten değinmek gerekiyor. Sahanın en çok çalışan isimlerinden biriydi. İleri geri devamlı koştu, hep mücadele içinde yer aldı. Köşe vuruşu kullanıldı, Sissoko kafasını vurdu ama top kaleci Harun'un üzerine gitti.
Saha içerisinde bir poşete de takıldım kaldım. Maç boyunca o poşet oyun alanından hiç çıkmadı, dolaştı durdu. Zaman zaman oyuncular da üzerine bastı, hiç kimse dışarı atma gereği duymadı.
80. dakikada Stancu, aradan defans arkasına çok güzel bir pas attı, Delarge topa dokunup, kaleciyi geçip, boş kaleye gol atmak istedi ama yere yatan Lukac, ayağıyla kesip, topa sahip oldu.
89'da Yusuf soldan hızla giderken Miguel Lopez'in bir gelişi vardı, metreler öncesinden faul yapacağını belli ediyordu. Koşması gereken şekil rakip oyuncuya paralel ve yavaş yavaş yaklaşarak olmalıydı. Onun diklemesine gitmesi topu almasını imkânsızlaştırıyordu. Rakibini futbol kuralları içerisinde durdurmak yerine, taktik faulü tercih etmişti; sarı kartı da yedi.
Deplasmanda alınan 6-1'lik Trabzonspor galibiyetinden bu güne tam tamına 12 maç geçmiş ve galibiyet alınamamıştı. Bu 13. maçtı ve sonunda şeytanın bacağı kırıldı. Tek gollü bir galibiyet, aydınlık bir gelecek.

Abdullah Avcı şaşırttı

Abdullah Avcı'nın maç sonu konuşmaları hep değişik olur. Maçta uyguladıkları taktikleri çekinmeden anlatır, rakiplerinin de açıklarını birer birer sayar. Bazıları bunu takdir eder ama ben çoğu zaman kızarım. Çünkü anlatırken, kişilere de değinir, neyde eksik olduklarını ve bu eksiklikleri nasıl kullandıklarını anlatır. Bu, o bahsi geçen oyuncuyu rencide edebilir, kendisine de düşman edebilir.

Tahminen ilk defa olsa gerek, yenildikleri Fenerbahçe maçından sonra çok farklı açıklamalarda bulundu. Rakibi Başakşehir'i oynatmamak için sahadaymış, bu da onların ne kadar büyük bir takım olduğunu gösterirmiş. Bu lafı birçok kişi tarafından eleştiri aldı. Söylenmeyen bir şey vardı, ben de onu söyleyeyim dedim.
Fenerbahçe'nin o günkü oyun sisteminde yıllardır Barcelona oynuyor. Rakibinin büyük ya da küçük olduğuna aldırmadan, tam saha pres yapıyor, topu saniyeler içerisinde geri alıyor, rakiplerine oynama izni vermiyor. Yani Fenerbahçe'nin yaptığı gibi, oynatmıyor. Görüldüğü üzere Avcı'nın burada kendi takımına pay çıkaracağı hiçbir durum yok.