7 Haziran Pazar günü yapılan genel seçimlerde seçmenler, Avrupa'da gelişmiş ülkelerdeki demokrasilerle kıyasladığında dahi, büyük bir katılım oranı göstererek ulusal iradelerini ortaya koydular. Aslında seçim öncesinde seçmen ikiye bölünmüş gibiydi. Bir tarafta 2003'den beridir tek başına iktidar olan AKP hükümeti ve icraatlarından memnun olanlar ve diğer tarafta bu yönetim şeklinin ülkeyi her geçen gün hukuksuz ve kaotik bir hale soktuğuna inananlar. Seçimlerde Cumhurbaşkanı'nın meydanlara inmesi ve hükümet partisi lehine oy verilmesi yönündeki çağrıları ise seçimi bir anlamda onun başkanlığı için de bir referandum haline getirmişti.

Seçim sonuçlarına göre 13 yıldır tek başına iktidar partisi olan AKP'ye halk bu sefer tam yetki vermemişti. Sonuçlara en yalın haliyle bakıldığında; ülkede on kişiden altısının mevcut hükümetin uygulamalarından hoşnut olmadığı ve başkanlık sisteminin karşısında olduğunu ortaya çıkmıştı. Halk, büyük bir ustalıkla son 13 yılda gerçekleşen yolsuzluk, hukuksuzluk ve haksızlıklara hesap sorulabilmesi için muhalefet liderlerine uzlaşmaları halinde yetki verdi. Seçim gecesinden beridir siyasilerin demeçlerini gördüğümüzde ülkede oluşan ortak aklın aksine, olmazların konuşulduğu, çözümsüzlüklerin çözüm olarak ortaya sunulduğu bir süreç yaşıyoruz.

Aklı kısaca, düşünme, anlama ve kavrama gücü olarak tanımlayabiliriz. Terimler sözlüğünde insanlara özgü, onların tümel ve zorunlu olan ilkelere hiç bir güç harcamadan uymalarını sağlayan bilme, düşünme ve önlem alma yetisi olarak tanımlanır. Daha geniş anlamda çıkarımlar yapma yetisi; olaylar ya da kavramlar arasında zorunlu bağıntılar kurma yetisi; bağlantıları algılama ve kavrama yetisi olarak da tanımlanır.
Antik felsefede akılın, insanı hayvandan ayıran bir öznitelik olduğu kabul edilirken, Ortaçağ'da, antik felsefede var olan duyu ve akıl arasında gerçekleşen ham bilgi ve bilen arasındaki ussal/ akli ilişkinin bozulduğu ve önemli ölçüde ortadan kalktığı görülür. Bilme ya da öğrenme, alma potansiyeli olan anlığın en üst seviyede kullanılmasına ancak alınanların sorgulanmadan kabulüne yöneliktir; aklı dışarıda tutar. Aydınlanma'dan, özellikle Kant'tan bu yana, yukarıdaki anlamın tersine, akıl yüksek bir bilgi yetisi olarak anlaşılır. Akıl kavramlar yetisi değil, anlığın kavramlarını ilkeler altında birleştirme yetisidir.
Önümüzde önce TBMM Meclis Başkan seçimi ve sonrasında hükümet oluşturabilmek için koalisyon görüşmeleri süreci var. Eğer seçmenin oluşturduğu ortak aklı, muhalefet liderleri kendi akıl tutsaklıklarında görmezden gelecek olurlar ve bugünün koşullarında oluşmuş kavram ve bilgileri yeni ilkeler haline getiremeyecek olurlarsa gün gelip tarihle hesaplaşacaklarını unutmamalıdırlar.