Bu yıl hayatımda ilk kez, bir arkadaşımın daveti üzerine Hıdrellez kutlamaları için Tepecik’e gittim. İlk motivasyon kaynağım, orada dinleyeceğim müziklerdi. İkincisi ise, birçok kişiden, İzmir’e taşınalı çok olmayan İtalyan arkadaşımdan bile duyduğum, eğlenceli ortam.

Bölgeye akın edenlerin yarattığı yoğun trafik nedeniyle normalden çok daha uzun süren yolculuğumuzun sonunda arabalarımızı park edip sokakları ve ara sokakları gezmeye koyulduk.

Benzerini en son Temmuz ayında Alaçatı’da gördüğüm kalabalığın içinde birbirimizi kaybetmemek için büyük çaba göstererek, sokaklara kurulmuş uzun masaların, nereden servis yaptıklarını bir türlü saptayamadığım garsonların, dans edenlerin, kadeh tokuşturanların, dumanı tüten ızgaraların, semtlilerin ve bizim gibi “turistlerin” arasında adım atmaya çalıştık. Hemen hemen on adımda bir, farklı bir grubun hünerlerini sergilemesi, müzik konusundaki beklentilerimi karşıladı.

Yeterince yürüdüğümüzü düşündükten sonra durduğumuz noktada, göremesek de duyduğumuz DJ, dönüşümlü olarak Roman müziği ve hip hop çalıyor, arada iki türü uyumlu bir şekilde karıştırıyor, tüm çaldıklarıyla kalabalığı coşturuyordu. Sokakta birbirini tanıyan veya tanımayan, çok farklı mahallelerden insanlar neşe içinde karşılıklı dans ediyor, birlikte fotoğraf çekiliyor, müzik ve bayram karşısında bir oluyordu.

Bu samimiyet, yaşam sevinci, eğlence ve kutlama eminim o akşam orada bulunan herkesi mutlu etti. Oysa yılın diğer günlerinin, müzik ve danslarını çok sevdiğimiz Roman halkı için bayram havasında olduğunu ne yazık ki söyleyemeyiz.

Romanlar’ın (Çingeneler) Anadolu’ya geldiği tarih konusunda kesin bir bilgi olmasa da, anavatanları Kuzey Batı Hindistan’dan yola çıkarak Afganistan ve İran üzerinden Anadolu’ya, özellikle 9. Yüzyıl’ın sonuna doğru geldikleri iddia ediliyor.

Bugün Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, ağırlıklı olarak da Trakya, Ege ve Marmara’da yaşayan Romanlar, yüzyıllar boyunca önyargı ve baskılara maruz kalmışlar. Romanlar’ın büyük çoğunluğu, İzmir’de olduğu gibi kent merkezinden uzak, fazla “görünmeyen” varoşlarda, olumsuz koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Eğitimsizlik, mesleksizlik, işsizlik ve evsizlik gibi sorunlarla mücadele ediyor, ayrımcılığa tabi tutuluyor.

Yetişkinliğe henüz yıllarca uzaklıkta olan kız çocuklarının, hatta bebeklerin abartılı bir kadınsılık ve süs içeren kostüm, saç ve makyajları, belki de bu şartların getirdiği, bir an önce “beğenilip” evlenerek “kendilerini kurtarmalarına” yönelik ümitlerin göstergesi. Ne de olsa, bahar bayramı olan Hıdrellez’de, baharla birlikte doğanın ve tüm canlıların uyanmasıyla paralel olarak insanların da talihlerinin açılacağına inanılıyor, dilekler tutuluyor.  

Romanlar, zor koşullara rağmen kimliklerini korumayı başarmış bir etnik grup. Müzik, kuşkusuz bu kimliğin en önemli unsurlarından. Roman müzisyenlere atfedilen esnek icra tarzı, farklı enstrümanları çalma yeteneği, geniş repertuar, doğaçlama yeteneği ve virtüözlük*, kuşaktan kuşağa aktarılıyor.

Roman müzisyenlerin Hüsnü Şenlendirici, Selim Sesler, Kibariye, Balık Ayhan ve Dolapdere Big Gang gibi temsilcilerinin, “sahicilik” ve samimiyet duygusu veren müzikleri, kitleler tarafından beğeniliyor. Tepecik’te yaşayan konservatuvar okumuş Roman gençlerin, karşılaştıkları ayrımcılığa müzikle isyan ederek, yaşam tarzları, müzik ve kültürlerini küçümseyenlere karşı kurduğu Tepecik Filarmoni Orkestrası da büyük ilgi görüyor.

Kültürel zenginliğimizin bir parçası olan bu yetenekli toplulukta büyük çoğunluk, araştırmalara göre, beraberinde getirdiği dışlanma, hor görülme nedeniyle “Çingene” kimliğini kabul etmiyor. Bu deneyime gönderme yaparak birçok Roman müzisyenin dile getirdiği, “Amerika’nın zencileri, Türkiye’nin Romanları” benzetmesi** de, sanıyorum Tepecik’te çalan hip hop müziği açıklıyor.

Romanlar’ın müziğindeki “aksak ritim” (dokuz sekizlik ölçü), dünyanın aynı mahallede hep birlikte dans ettiğimiz, aynı sofraya oturduğumuz bir bayram yeri olabileceği hissini yaratırken, yaşamlarındaki aksak ritim ise hala dezavantajlı bir grup olarak görüldükleri ve sorunlarının ulusal ölçekte çözülmesi gerektiği gerçeğini hatırlatıyor.


Kaynak:
* Koray Değirmenci (2009), “Dünya Müziği Söyleminde Romanlık ve Roman Müzik İcrası: Hüsnü Şenlendirici ve Selim Sesler Örneği", Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

** Özgür Akgül (2006), “Türkiye Müzik Piyasasında Roman Müzisyenler: Meslekî Örgütlenme ve Kı̇mliksel Dönüşüm,” Yüksek Lisans Tezı̇, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bı̇limler Enstı̇tüsü