Bu hafta, referandum sebebiyle olan seçim yasakları çerçevesinde, bir süredir ara verip, özlediğim Altay yazısı ile köşemden sizlere ulaşacağım. Cumhuriyetin kurulmasında bizzat yer almış 103 yıllık bir camia son 20 yılda yaşadığı haksızlıklarla tarihinin en zor günlerini yaşıyordu. Biraz geç olsa da camia, özellikle son iki yıldır uzun zamandan beridir ihtiyaç olan birlik ve beraberliği sergileyebilmek için büyük çaba gösterdi. Bu birleştirici tabloda payı olan ve yer alan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Başlıkta oldukça iddialı davrandığımın farkındayım. Son iki karşılaşmasında rakiplerinden 4'er gol yiyerek direkt şampiyon olma şansını yitirmiş bir takım için nasıl bu kadar iddialı olabiliyorum? Altay kulübünün bu yıl şampiyon olmaktan başka çıkar yolu yok. Yıllardır gelen tüm hayal kırıklıklarına rağmen kulübü canı gibi sevenler, hiç bir aksilikte ümitlerini ve takımlarına inançlarını yitirmiyorlar. Eğer bu dibe vurmuş zamanda, hatalarımızdan dersler çıkartabilirsek, Altay ismine yakışır güzel günler bu camianın hakkı olacaktır.

Altay Sosyal Dayanışma Derneği'nin sayın Erdoğan Tözge adına düzenlediği vefa gecesinde altı çizildiği gibi 103 yıllık bir camianın kendine ait kimlik özellikleri olmalıdır. Bu yapı taşlarından biri vefadır. 103 yıllık süreçte bu camiaya emeği geçmiş çok sayıda değerli insanlar olduğunu düşünüyoruz. Son dönemlerde yaşanılan hayal kırıklıkları bizleri kısa vadeli düşünmeye ve kısa vadeli çözümler üretmeye yöneltti. Bu kısa vadeli çözümler sorunları çözmekten öte, daha da gerilemelere sebep oldu. Bu günü birlik yaşamlar sırasında vefa çok zaman ihmal edildi. Hatta kulübe emekleri olan insanlara haksızlıklar edildi. Bu birçok insanın kulüpçülük duygusunu zedeledi. Altay Sosyal Dayanışma Derneği'nin bu çabaları, bu yaraların sarılması ve iyileştirilmesinde umarız öncü olur.

Altay şampiyonluk mücadelesinde motivasyonu en yukarda ve 20 maçlık yenilmezlik serisine ulaştığında maalesef bir Ege temsilcisi karşısında buna son vermek zorunda kaldı. İşin garip tarafı şampiyon adayı, motivasyonu yüksek Altay karşısında kendinden çok daha motive olmuş bir rakip buldu. Düşmanlık boyutuna ulaşmış ilişkiler maalesef rakip için sıradan görünen bir maçı adeta şampiyonluk maçı havasına büründürmüştü. Altay kulübünün 103 yıllık kimliği içerisinde dostluklar oluşturmak ve bunu koruyabilmek önemli olmalıdır. Sporun barış ve kardeşlik aracısı olma vasfı camiamızın da kimlik parçalarından biri olmalıdır. Geçmişte tüm ülkede sevilen takdir edilen Altay, aşağı liglere indikçe kendine fason düşmanlar üretmiştir. Bunda kendi camiamızın ve ülkemizin içinde olduğu dinamiklerinin de payı elbette vardır. Kendi camiasından kişileri düşman belleyenler Kızılcabölük'ü de, Kütahya'yı da, Cizre'yi de düşman görebiliyor. Oysa 103 yıllık geçmişiyle Türk spor tarihinin büyüklerinden olan Altay kulübü dostlukların odağı olmalıdır. Sporun ve kulübümüzün dinamiklerine uygun dostluklar oluşturabilirsek Altay çok daha güçlü olacaktır.

Ve seçim sürecinde beklediğimiz müjde gerçekleşti. Alsancak Stadı Altay'ındır. Sadece İzmir'in değil tüm Türkiye'nin bildiği bu gerçeği, Altay kulübü zor güne düştüğünde fırsatçılık yaparak inkar etmek sporun hangi etiğine sığar. Bir yanda sporun etiğinden bahsederken, içinden doğduğun camiaya kötü günde saldırmak, senin en kötü günlerinde seni hep dost kabul etmiş bir camianın haklarına göz dikmek ne kadar iyi bir bireye, iyi bir vatandaşa yakışır. Umarım camialar arasında zor günlerde kurulmuş dostluklar, bireylerin aç gözlülüğü ile bozulmaz. Altay Alsancak Stadı'nda yeniden müsabakalar oynandığında Altay kulübü yeniden ayağa kalkacaktır. Ayağa kalkarken hatalarından ders çıkartmayı başarırsa bir daha da yıkılmayacaktır.