Öyle bir kadın aktivist düşünün ki kadın hareketiyle ilk tanışması dedesinin onu elinden tutup çocuk yuvalarına götürmesi, kendi evinde ise babası ne derse onun olması, annesine ise neredeyse hiç söz hakkı düşmemesi ile gençlik yıllarında Danıştay üyesi, iki üniversite mezunu kapı komşularının eğitimli eşine şiddet uygulamasını görmesi ile başlasın. Eğitimini tamamladıktan sonra, evlenen ancak kadın hareketine desteğini hiç kesmeyen Sema Övgün, bugün 30'u aşkın kadın kuruluşunun çatısını oluşturan İzmir Kadın Kuruluşları Birliği Başkanlığı'nı yapıyor.

Öyle bir kadın aktivist düşünün ki kadın hareketiyle ilk tanışması dedesinin onu elinden tutup çocuk yuvalarına götürmesi, kendi evinde ise babası ne derse onun olması, annesine ise neredeyse hiç söz hakkı düşmemesi ile gençlik yıllarında Danıştay üyesi, iki üniversite mezunu kapı komşularının eğitimli eşine şiddet uygulamasını görmesi ile başlasın.
Bu üç gözlemi ve yaşadığı gerçeklikler onu okulunu bitirip, ayakları üzerinde duran ve çalışan bir kadın haline getirdi önce. Ardından sevdiği adama vardı. Evlendi. Ancak evlendi diye bacağını kırıp evinde oturmadı ya da 'sen otur-kocan çalışsın' söylemlerine kulak vermedi ya da mesleğini-işini bırakmadı. Eşinin de kadın hareketini desteklemesi gibi bir şansının olmasıyla birlikte kadın hareketlerinin neredeyse her kademesinde, her aktivitesinde yer aldı.

Çalışan kadınlara eşit hak ve ücret verilmesinden, medeni kanundaki kadının insan haklarına aykırı birçok maddesinin yeniden düzenlenmesi için verilen mücadeleye; kadınların siyasette daha görünür ve aktif olması gerektiği ve mecliste daha fazla kadın milletvekili ve bakan olması hakkındaki tüm kampanyaları düzenlemesinden sesiyle yüreğini ve aklını birleştirdiği projeleri hayata geçirmesine kadar çok sayıda etkinlikte görmeye alıştığımız işte o kadın, aktivist ve sivil toplum kuruluşu yöneticisi Sema Övgün, şu anda 30'u aşkın kadın kuruluşunun çatısında toplandığı İzmir Kadın Kuruluşları Birliği (İKBB) başkanlığı görevinde.

İKBB başkanlığı koltuğuna geldikten sonra da bir an boş durmayan, tüm kadınları örgütlü ve bilinçli mücadele çatısı altında birleştirmek için var gücüyle çalışan Sema Övgün en son İz Bırakan Kadınlar ödülünün de sahibi oldu. Kendisiyle buluşup sorularımızı yönelttiğimiz ama ne kıskançlık ne koltuk hırsıyla dolu olmayan bu sıra dışı aktivist kadın başkanın dileği oldukça sade ve içten; 'Benim beslendiğim tek şey bir teşekkür ve dokunduğumuz durumların ve kadınların hayatının olumlu açıdan değişmesi ve genç kız ve kadınlarımızın daha fazla hak kaybı yaşanmaması için güçlerini bize katmaları.'


Sema Hanım, kadın hareketiyle ilk tanışma hikayeniz vardır mutlaka?

Kadın hareketine 12 yaşında dedemin beni çocuk yuvasına götürmesiyle başladım. Ve dedem derdi ki 'Git babandan para iste, muz ve zıbın alacağız'. Ortaokulda idim. Bunları çocuk yuvasına götürdük dedemle. Öyle başladık. Muz, çikolata, şeker götürdük. 3 ay arayla gidiyorduk. Lise yıllarında Türkiye'de ilk kadın hava izcisi oldum. Lise bitti. Üniversite yılları 1980'li yıllara rastladı. Dil tarih ve coğrafya fakültesinde okuyordum. Resim bölümünde. Orada hem çalışıyordum hem sosyal faaliyetlerde bulunuyordum. Kızım vardı. Orada konuşurken arkadaşlar 'Seni biz Dünya İş ve Meslek Kadınları Derneği'ne (Soroptomist) alacağız' dedi. Eşim çocuğa bakıyordu, bebeğim daha altı aylıktı. Böylelikle ben Soroptomist oldum. 34 yıl boyunca her kademesinde çalıştım. Anıt ağaçlar projesi benimle başladı. Bizim dernekte başlattım. Resmini çekip kartpostal yaptık. Kartpostalları satıp derneğimize gelir sağladık. Evsel atıklar hakkında kurslar açarak eğitici eğitimleri verdik.
Kadın hareketiyle tanışmam ise 1997'de başladı. Annem köle modelindeydi. Babam ne derse o olurdu. Danıştay üyesi, yüksek eğitimli bir komşumuzun eşinden şiddet görmesi benim şiddete karşı duruşumu başlattı. Orada zihniyet değişikliğini anladım. Şiddet uygulayan eşi de iki üniversite mezunu idi üstelik. Kocanın akrabaları eve geliyor. Kadın misafir gelecek diye, 'Çamaşırları makineye atayım' diyor. Makinenin sesine erken uyanan koca, 'Sen beni nasıl uyandırırsın?' diye şiddet uyguluyor. Gel de çalışma şimdi. Sonra boşanmalar konusunda çalışmalarım başladı. Mallar eşit paylaşılmıyordu boşanma sonunda. Mallardan hiç birini eşine vermeden kocaya verilmesi durumlarını gördüm. Medeni yasa ne zaman değişecek diye soruyorlardı kadınlar. Bu konuda da büyük mücadeleler verdik.

Kadın Adayları Destekleme Derneği (KADER) başkanlığı da yaptınız uzun süre. Şimdi de İKBB başkanlığını yürütüyorsunuz?
 
İzmir Kadın Kuruluşları Birliği (İKBB) 1998'de kuruldu. Dernekleri bir çatı altında birleştirdik. Derneklerin sorunlarını çözmekte kısır ve güçsüz kalıyorduk. İKBB olarak 18 dernek olarak bir araya gelip ortak eylem ve etkinlik yaptık. Daha sonra benim de içinde olduğum sorunların yasaların değişmesiyle ve düzenlenmesiyle olabileceğini gördüm. Bizlerin, siyasette kadınların çoğaltılmasının da olumlu etki yaratacağını gördük. 1998'de KADER'e aldılar. Biz kadınların siyasette etkili ve yetkili olmasıyla yasaların değişebileceğine inandık. Medeni Yasa'nın değişmesi, şiddete karşı yasalar çıkarılması için mecliste komisyon kurulmasını sağladık. Ben bir kadın aktivist olarak ve onların toplantılarına katılarak, sığınma evlerinin açılması, belediyelerde danışma ve semt evlerinin açılması, kadın meclisleri ve kent konseylerinin açılması için çok çalıştım. 15 yıl çalıştık. 7 ilden kadınlarla çalıştık her ay.
Kadın festivalini düzenledik 2002'de. Daha sonra her yıl bir ilde yapıldı. BM Yerel Gündem 21 olarak yapıldı bu çalışmalar. Kadın Meclisleri ve kent konseylerinin yasası bakanlıkça onandı ve yürürlüğe girdi. Ortak yönerge var. Kanun her şeyin üstü.
Her ilde var mı, tam işliyor mu? Hayır. Tüm bunlar aktivist kadınlar ve onların mücadelesiyle oldu. Kadın hareketinin başarıları bunlar. İlmek ilmek emek zaman ve maddiyat vardı. İKBB olarak Medeni Yasa'nın değişmesi için bir tren ve 3 vagonla Ankara'ya gittik. O zaman Cumhurbaşkanına kadar çıktık. Partilerin grup başkanlarıyla görüştük. Yine dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in eşi ile kadınların eğitimi projesi de başlattık o sıra. 300 kadın eğitimlere alındı, 2000 kadın okuma-yazma öğrendi tüm derneklerin katılımıyla. Sonra bilgisayar kursları istedi yetişkin kadınlar. Bir laboratuvar şefi 'Sizin sayenizde öğrendim bilgisayarı' dedi. Daha sonra diğer dernekler de verdi bilgisayar kurslarını.

Medya ile ilgili çalışmalarınız da var?

Evet. Şu anda küresel medya, algı yönetimiyle kadınları yönetiyor. En çok kadınlar basını ve medyayı izliyor. Şu anda İKBB medya ve takip izleme-algı yönetiminde kadınlara karşı olumsuz bakışın toplumsal cinsiyet bakış açısıyla değişmesini istiyoruz. Üniversitelerde toplumsal eşitlik komisyonları var. Bunlar kadın emeğinin yıllardır mücadelesiyle geldi. Hatta liselere ders kitaplarına girmesini istiyoruz. Masalların dili bile cinsiyet eşitsizliği üzerine kurulu. 7 cücelere hizmet eden pamuk prenses çok kıymetli mesela. Masal karakteri Pamuk Prenses bile 7 erkek cüceye hizmet eder şekilde gösteriliyor. Dolayısıyla masal dili bile değişmeli. Hangi birine yetişeceksiniz? Toplumsal cinsiyette dil değişikliği, erkeklerin zihniyet değişikliği gerekiyor. Bizim de eşimiz, erkek kardeşlerimiz var. Hayatı eşit paylaşmak istiyoruz. İşe en düşük ücretle alınan kadınlar. Mobbinge en fazla kadınlar uğruyor. İşyerlerinde, üniversitelerde mobbing en fazla kadınlara uygulanıyor. İstatistikler ortada. İşsizlik en fazla kadınlarda. Kadınlar işe girmekte çok zorlanıyor. Çocuk doğurunca iş kayıpları oluyor. Kadına fiziksel-ekonomik ve psikolojik şiddet her yerde. Siyasette ve ekonomide şiddet diz boyu. 'Sen otur-kocan çalışsın' anlayışı yeniden getirilmek isteniyor. Küresel medya algı yönetmesiyle kadınları yönetiyor. Kadın aktivistler ve dernekler olarak bunları izliyor ve takip ediyoruz.

Bir medya çalıştayınız olacak sanırım?

Kadınlar medyayı da yönetmeli ve yönlendirilmeli. Yeni sezonda yerel basınla ve kadın muhabirlerle, adalet-polis-sağlık-magazin-siyaset muhabirleriyle work-shop çalışmaları yapıp sonuçlarını paylaşacağız. Medyaya ve kadınlar lehine çalışmalar nasıl olursa düzelir diye çözüm için çalışacağız. Sadece dillendirip ah vah demeyeceğiz.

Şimdi hükümetin doğum yapan kadınlara yönelik yeni düzenlemeleri de var. Yeni düzenlemeleri nasıl buluyorsunuz?

Biz doğum izinlerinin uzun süreli tutulmasına dair yeni düzenlemelere karşıyız. İstemiyoruz. Çünkü bugün Amerika'da, Avrupa'da olduğu gibi 40 günlük bebekler bile kreşlere veriliyor. Çok da güzel yetişiyor. Devletin ve uzun verdiğimiz mücadelelerle kreşler açılsın her semtte dememizin anlamı bu. Kadının çocuk bakma yükünün paylaşılmasını istiyoruz. Erkeklere de doğum izni kullanabiliyor. Biz de yasalarda sıkıntı olmayabiliyor. Yasaların işlememesinde sıkıntı var. Var olan yasaların geri çekilme durumlarını gözlemliyoruz ve bunun için mücadele veriyoruz. Boşanma davalarında mal paylaşımının yarı yarıya olması ve çocuklara verilmesini ve eşlere yüzde 30 verilmesini istemiyoruz. Biz çalışırken evlatlarımıza yatırımı yapıyoruz. 2000'li yıllarda daha çok yeni aldık bu hakkı yani mal paylaşımını. Buradaki niyet nikahsız yaşayanların mevcut çocuklarının ayrılma durumunda mağdur olmaması için yüzde 50 mal paylaşımından yararlanma hakkı. Şu anda Meclis alt komisyonlarında görüşülüyor. Derneklerin avukatları, STK'lar bu konuları takip ediyor. Bunun yasalaşmaması için biz de medya aracılığıyla etkinlikler ve açıklamalar yapıyoruz alınmış haklarımızın geri alınamaması için.

Şiddet gören erkeğe evden uzaklaştırmaya kadar varan yaptırımlar var ama yeterli mi? Ceza aldığı halde şiddete uğrayan hatta öldürülen kadınlarla ilgili hergün onlarca haber okuyoruz?

Mesela şiddet gösteren erkeğin 6 ay evden uzaklaştırılmasına karşı evi yok, çamaşırını kim yıkayacak diyorlar. Onu dayak atarken düşünsün. Bunun 15 güne düşürülmesi isteniyor. 500 yıllık bir değişim ve dönüşümden bahsediyoruz. Malların paylaşımından kadının eğitimine kadar eşit hak verilmesi yönünde. Türkiye'nin mazisi daha yeni. Kadın haklarının -15 yılda verdiğimiz mücadelelerle alınan kadın haklarının- geri alınmak istenmesine karşıyız ve tepkimizin kınanmamasını istiyoruz. Bilakis yanımızda olunmalı. Erkekler destek vermeli. BM'nin siz de kadınlarla çalışın çalışmaları var. Kadın aktivistlerin mücadelesiyle kabul edilmiş birçok anlaşma var; CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi gibi. Bu anlaşmalara devlet imza attı ve yasaların işlemesine onay verdi. Hal böyle iken kadınların toplumsal cinsiyet eşitliğinin geri çekilmesinin anlamı ne? Kağıt üstünde bile olsa var iken geri çekilmek istenmesinin anlamı ne?

Sorumluluk seçilmekle bitmiyor

Mecliste kadın vekil sayısı çok az mı hala?

Bunun için kurulmuş KADER var. Tüm dernekler de destek veriyor. Kadınların seçilince bir yere gelemediklerini görüyoruz. Sadece kararlarda el kaldırma ve indirme ile var oluyorlar. Diyoruz ki kadın bakış açısıyla; 'biraz sesinizi yükseltin'. Kadınların haklarını korumuyorlar. 80 kadın milletvekili ancak son düzenlemeler dahil olmak üzere kadın haklarıyla ilgili hiç birinin beyanatını ve mücadelesini göremiyoruz. İlla seçilmekle iş bitmiyor. Bilakis sorumluluk bitmiyor. Daha çok sorumluluk almaları ve mücadele vermeleri gerekiyor. Bizlerle temas kurmuyorlar. Sadece kadın vekillerin değil erkek vekillerin de illerinde böyle çalışmaları yapması gerekiyor. Görüşmelerle yapacağız. Biz İKBB olarak meclise gideceğiz. Ve bu son yasaların değişikliğiyle ilgili grup başkanlarıyla ve kadın vekilleriyle görüşeceğiz. Bunları dillendireceğiz. Çıkması istenen yasaların ve Anayasa'da kalıcı olmasını isteyeceğiz. Seçilmiş bir kadın siyasinin ömrü 4 yıl. 4 yıl sonra bizim aramıza dönecekler. Ekim gibi BM Zihniyet Değişikliğinde 'Erkeklerle Her türlü Şiddete Karşı Çalışmalar'da seçilmişlerle birlikte gidip konuşacağız. İmza vereceğiz. İzmir'de 'He for She' etkinliği için elektronik ortamda imza topladık. Herkesin bilgisayarı yok ama onları da ikna ettik. Topladığımız imzaları vereceğiz İKBB olarak siyasilere. Haklarımızın geri çekilmemesi için neler yapılması gerektiğini ortaya koyacağız. Küsmek-kaçmak-adam sendecilik artık olmamalı. Sorumluluk almalı, haklarımızı elimize almalıyız. Halkın sesi olduğu için STK'lar önemli. Tek kadın bakan var. 79 kadın milletvekili ve bir kadın bakan var. Yakışıyor mu? O bakanlar kurulunda hepsi kadın olsa bir erkek bakan olsa fotoğraf böyle olsaydı nasıl olurdu? Yüzde 30 kritik eşik. Biz yüzde 50 diyoruz ama yüzde 30'a razıydık. Onu da göremedik. Teke indi. Takdir okuyucunun.

Kadınların günlük yaşam pratiklerinde de karşılaştıkları zorluklar var mı? Göçle gelen kadınların entegrasyon sorunları ya da ev kadınlarının sorunları gibi?

Parklarda çocuk emzirme kabinleri olmalı. Parke taşlar olmamalı kaldırımlarda, düşmeler ve kırmalar. Elleri dolu olan bir kadının yokuş yukarı çıkarak evine yürümesi kadar acı bir şey yok. Bir erkek otopark, bir kadın çocuk parkı istiyor. İzmir'de kadınlar lehine değil parklar. Kaç parkta tuvalet var mesela? Düğün salonları olmalı. Semt evleri ve kadın danışma merkezleri arttırılmalı. Meslek edindirme kursları güzel ancak satış ve pazarlama noktasında talep bulamıyorlar. Belediye yer vermiş satmaları için. Ama bu kadınlar ürettiklerini satamıyor. Bunları günümüze uygun modellerle düzeltmeli. Göçle gelenlerin olduğu yerde kadınların ürettiği yöresel yemekler değerlendirilebilir. Belediyelerin lokantaları var. Bu lokantalar bu yöresel yemekleri bu kadınlar aracılığıyla üretebilir ve satılabilir. Yoksul kadına para vermekle olmuyor. Vakıflar aracılığıyla para dağıtımına karşıyız.

Medyanın kullandığı dilde ya da haberleri sunuş tarzında hiç mi değişim yaşanmıyor?

Medyada kadın olumsuz lanse ediliyor. Üçüncü sayfada kadına şiddet, ikinci sayfada magazinde kadın haberleri var. Akıllı kadını istemiyorlar gazete sayfalarında. Şiddet çok arttı. İKBB olarak medya takip izleme yerel basında kadınlara verilen formlar var- 143 ülkede eş zamanlı yapıldı bu çalışma- dolduruldu. Kadınlara dair olumlu haber yapan gazetelere ödül verdik. 5 gazete kapısını açmadı. Bundan sonra onların da daha dikkatli ve duyarlı olup kapılarını açacaklarını umuyorum. Her yıl olacak bu proje çünkü. Şimdi Dünyada Barış Ülkede Barış projesi var. Barış için 'Torunuma Barış Dolu Günler' projesi başlattık.
9 Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Abbas Türnüklü Akran-Alabuluculuk-Müzakere ve Çözüm Merkezi kurdu. Bu konuda Türkiye'de ilk kez üniversitelerde akran çözüm üretmeyi kurdu. Bu yasalaştı. Uzlaşma kültürü adına çok önemli. Liselerde-adliyede-üniversitelerde bu birime destek veriliyor. Biz de İKBB olarak bize destek verir misiniz dedik. Ortaokul çocuklarına yönelik. 10 okulda 10 dernekle başladık. Hayırsever Ayşe Mayda sponsor oldu. Kendisi 100 yaşında. Her okula 3 sandalye bir masa bir dolap aldık. Bu konuda öğrenci ve öğretmen el kitapları aldık. 360 çocuk şu anda bu eğitimi aldı. Barış lideri oldular. Bu çocuklara yarın katılım belgesi töreni düzenliyoruz. Yüz yaşında hayırsever Ayşe Mayda bize destek oldu. Anneler Günü'nde yılın annesi seçmiştik. Bu yıl da 360 barış çocuğu var. Bu barış liderleri elini öpecek ve teşekkür ediyoruz. Çok anlamlı bir tören. Akran uzlaştırma kültürüyle yetişmesine bir nebze dokunduk. Çocuk evinde anne babası tartışıyorsa 'Gelin kavga etmeyin ben sizi uzlaştıracağım' diyor artık. Veli gelip okula teşekkür ediyor. Bir okulda iki kardeş kavga ediyor. Teyzeleri çocuk barıştırıyor. Teyzeler gelip teşekkür ediyor. Bu çocuklar bunu ömür boyu unutmayacaklar. Seneye daha fazla artacak. Bunların yaka stickerlarını yeşil yaptık. Toplumsal cinsiyet eşitliği olsun diye yaptık. Mavi ve pembe stickerler kullanılmayacak artık.

Medyadan beklentiniz?

Dil değişikliği şart. Erkek egemen toplumda gücü elinde tutan eril sistemin güçsüz bulduğu kadına tepki vermesi-onu aşağılaması anlayışı değişmeli. Maçı kaybeden takıma karşı belden aşağı küfürler edilebiliyor ya da Japon bayrağı açılabiliyor. Kadınlar zamanında geleneksel model olarak bebekle oynatıldı. Takım çalışmasını bilmiyorlar. Kadın futbol-basketbol takımları kuruluyor artık. Değişim dönüşüm küçük küçük başlıyor. Medyadan beklediğimiz başarılı kadınların ön plana çıkması. Başarılı STK'lardaki kadınlara değer verilmeli.

İzmir ve Türkiye genelinde çok sayıda kadın derneği var. Çalışmaları yeterli mi?

İzmir'de 1500 tane dernek, 150 kadın derneği var. Bunların kaçı çalışıyor? Tabela derneklerinin ne kendilerine ne de topluma yararları olmuyor. Öncelikle üyelerine aidiyet duygusu aşılamalı. 34 yıllık eğitimciyiz. Yaşam koçluğu, kişisel gelişim gibi her eğitimin bilgisini internet kanalıyla okuyorum-öğreniyorum ve bunu nasıl uygularsam başarılı olabilirim diye çalışıyorum. Toplumda yaşayanlar olarak birlikteyiz STK-gazeteler-meslek odaları olarak. Çok çalışıyoruz ancak 'haberlerde az görünüyorsunuz. Neden yoksunuz diye eleştiriliyoruz.' Her ilde kadın haklarına yönelik çalışma var. Bir kanunun çıkması için en aşağı 5 yıl çalışıyoruz. Anında örgütleniyoruz. Sosyal medya mecrasını kullanıyoruz. Toplantı-kampanya ve lobi çalışmaları yapıyoruz. Seyreden-karışan ve adam sendeci kadın grubu var. Bir kadın derneği var sırf geziyor. Bir kadın grubu yasaların çıkması için çalışır. Hepsinin tüzük ve yönetmeliği farklı. Tüzük ve yönetmelikleri farklı olduğu için İKBB çatısı altına toplayamıyoruz İzmir'deki 150 derneği. Bizim tüzüğümüzde kadın paydasında çalışma önemli. Dini ve siyasi konuşmalar ve propaganda yapılamaz. Birçok dernek sadece siyasi kaygı güdüyor. Tek başına bir kadın dernek kurmuş yönetimi bile yok, götürüyor. O kadar komik oluyor ki o kişiler. Onlar dışlanıyor ve anlaşılıyor-kınanıyor bir süre sonra.