Eğer  birisi  söze “ Ben bir aptalım” diye başlarsa ne düşünürdünüz:? Bu itirafı yapan kişinin  farkındalığı  kayda değer  bir durum olsa da aynı zamanda bize o kişinin  bir çözüm arayışı içinde olduğunu da çağrıştırır. Bununla birlikte  bu ifade ile  onun  diğerleri ile  bir karşılaştırma yapacak bir düzeyde olduğunu varsayarak  bu  aptallığı sorgulamamıza yol açabilir. Ancak aptal olmakla aptallık yapmak iki farklı olgudur.

Bu noktada sözü İngiliz bilim yazarı ve editörü Michael Hanlon’a verelim:
 “Spor yaparak geçinmek zordur. Başarılı bir model veya sporcu olmak için zeki olmaya gerek yoktur ama sıra dışı bir bedensel yetenek ve fizik gerekir. Bedensel işler ise eskisine göre daha az aranır bir halde ve daha az para ödenen ama çok az zeka gerektiren işlerdir.
Düşük zekalı olan insanların yapacakları işlerden biri toplumun ortak saray soytarısı rölünü almaktır. Donuk zekaları göstererek hazzımıza sunmak için tasarlanmış ki dünyayı esir etmiş gözüken Biri bizi gözetliyor türü tüm o feci realite programlarının esas amacı budur. Tiksindirici ve acımasız televizyon  programlarını bir düşünün. Aptallarla her zaman alay edilmek istenmiştir.  Ama bugün " daha az zekilere"  yöneltilen alaycılık tarihte hiç olmadığı kadar haince bir tertibe yönelmiştir. Eski sınıf bariyerleri kalkar ve toplumun teknotik tabakaları tekrar hizalanırken en dibe bu çaresizler düşmektedir ve bu kişiler pek de zeki olmadıklarından kendilerini kurtaracak olanaklardan -özelikle önderlikten- mahrum kalmaktadırlar.”
 Hanlon’un bu yorumunu okuduktan sonra böylece konu benim açımdan farklı bir platformda yeniden şekillendi.
 
Gerçekten zeki olmayan ama öyle gözükmeye çalışan ama bir çaresizler ordusu ile karşı karşıyayız . Bugün zekanızın statünüzle ilişkilendirildiği bir dünyada gerçekten de bu aptalları ne yapacağız sorusunu önemsiyorum. Televizyon  programlarına baktığımda sadece kentin kenar mahallerinde yaşamak zorunda olan insanları eğlendirmek veya onların saf duygularını  bir ticari meta haline dönüştürmeye yönelik çabaları gözlemlemek hiç de zor değil. Bu süreç o insanlar farkında olmasalar da  sizin gibileri ne yapsak da  eğlendirsek derken araya sıkıştırılan arsız ve abartılı reklamlardan para kazanma telaşına düşen uyanık yapımcıların bir oyunu gibi gözükeblilir. Ancak mesele o kadar basit mi.?

Hanlon  saptamasında daha az zekilere yöneltilen alaycılıkla birlikte haince bir tertibin olduğundan söz ediyor. Buna büyük ölçüde katılıyorum ancak bu tertibin olması gerçekten aptal olanların; isterseniz buna daha nazikçe “Yetersizlik”  diyelim, farkında olmamalarıdır. Bir şeyin farkında olmamanın iyi bir yanı da vardır elbette , çünkü  daha az acı çekersiniz ve kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz; ve bu durum bu şekli ile zararsız gözükebilir ama başkalarının maskarası olmak üzücüdür. Bugün medyada bazı saf insanların bazı senaryolar içinde bir figüran gibi kullanılmaları bazılarının ise aptal olmadıkları halde aptallık yapmaya zorlanmaları arasında fark vardır. İnsanoğlunun onuru reytinglere kurban edilse de, yetersizliğin bu boyutlarda bir eğlence aracına dönüşmesi yine de bu insanların yoksullukları ile ilgili bir başka boyutu olduğu  gerçeğini gözden kaçırılmamalıyız. Bu açıdan yoksulluk gerçekten her türlü kötülüğün kaynağıdır tanımlamasını hak edecek bir fenomendir ve yoksulluk var olduğu sürece bu ekonomik sistem içinde yatırımcılara para kazandıracak her şey kullanılacaktır.

Öyle ise soru şu şekilde olmalı: Modern hayata katılamayan insanların ne kadar seçeneği var? Örneğin özellikle gelişmiş ülkelerde belirli yaş kategorisindeki  insanların deneyimlerinden yararlanmaya yönelik çeşitli programlar  bile düzenleniyorken  Türkiye  gibi  genç nüfusa sahip ülkelerde   sosyal  ve ekonomik hayat  doğal olarak daha çok genç insanların beklentilerine göre şekillenmektedir. Bu durumda  kendilerini  ifade edecekleri alanların sınırlı olması nedeniyle  bazıları için  sosyal medya bir alternatif olarak değerlendirmeleri akla yakın seçeneklerden birisi gözükebilir ancak bu yeterli değildir.

Böyle vahşi bir ekonomik rekabetin olduğu ve hemen her şeyin kar odaklı olduğu bir sistemde ailelerin en büyük kaygılarından biridir; çocuklarının gerek zihinsel gerekse duygusal ve fiziksel açıdan yetersizliklerinin gün gelip de bu çaresizliği bile paraya dönüştürme amacında olan bazı yatırımcıların oyuncağı olmaları. Bugün belli bir akademik zekaya sahip olsalar bile kişilik itibari ile oldukça saf olan insanlar vardır, ancak onlar sadece kandırılabilirler ancak zihinsel açıdan yetersiz insanları kandırmanın ötesinde kullanılmalarına karşı başka bir seçeneğimiz de ailelerin kendi çocukları ile ilgili olabildiğince objektif olmaları ve onların yetersizliklerini kesinlikle göz ardı etmeden onların eğitiminin öncelikle aile içinde olması gerektiğini bilmeleridir. Sonra okul ortamı gelir ki bu nokta da özellikle öğretmenlere büyük görevler düşmektedir. Herkesin aynı kulvarda yarıştırılmasını öteden beri çok büyük haksızlık olarak gördüğümü belirtmeliyim  ve bu yüzden adına sınav denen bazı yarışmalarda kazananların çok önceden belli olduğunu iddia ettim. Bu sınavlarda aslında kaybedeceklerin belirilendiğini söylemeye çalışırken doğanın kusurlarının bir insanın omuzlarına haksız bir şekilde yüklenmemesi gerektiğini vurgulamaya çalışıyordum. Herkes için geçerli olan tek ilahi amaç bir insanın salt en iyiye ulaşması değildir çünkü iyi denilen şey her zaman göreceldir; ama bir insan elinden gelenin en iyisini yapabilir ki saygıdeğer olan da gösterilen bu çabadır. Bu süreçte sadece  o kişinin değil, ailenin, akrabaların, öğretmenlerin, arkadaşların veya dostların  ve otoritelerin sorumluluğu  vardır. Bu yüzen bir kişinin ve sonucunda  bir  toplumun mutluluğunda ve refahında  farkında olsak da olmasak da hepimizin payı vardır ve hepimiz ister inanın ister inanmayın bir  insanın yaşadığı bir trajediden  sorumluyuz.

Öyle ise aptal olmak bir günahkarlık değildir, aptallık ise ciddi bir sorundur   ama yetersiz insanlara yeterince şans tanımadığımız sürece hepimizin bir günahkar sayılacağı bir gerçektir.