Türkiye'de Kurban Bayramı'nda en çok tartışılan konulardan biri Arakan meselesi oldu. Binlerce kilometre ötede gerçekleşen bir olaylar dizisinin Türkiye'de siyasetin neredeyse merkezine yerleşmesi oldukça ilginç. Bu durum, AKP yönetiminin gündem belirlemedeki başarısını bir kez daha kanıtlıyor. Aynı zamanda da yönetimin kimlik merkezli dış siyasetinin bir diğer örneğini oluşturuyor.

Bugünkü yazımızda kısaca bu meseleye ve soruna dönük Türk dış politikasına değineceğiz. Sorunun çözümü için yapılması gerekenlere odaklanacağız.    
Arakan, Myanmar devletinin batı kıyılarını oluşturan bir bölge. Tarihte Birmanya ve Burma olarak da biliniyor. Hindistan ile Çin arasında Hindiçin olarak bilinen bölgenin en batısında yer alıyor.
    
Myanmar, bölgenin birçok devletinde olduğu gibi Budistlerin çoğunluğu oluşturduğu bir devlet. Komşu devletler Tayland, Laos ve Vietnam'da da aşağı yukarı benzer bir tablo var. 51 milyon nüfusa sahip bu devlette Budistler büyük çoğunluğu oluştursalar da, ülkede bir Müslüman azınlık da mevcut. Myanmar'daki Müslümanların önemli bir bölümü Hindistan Müslümanları. 1850'lerden sonra bugünkü Myanmar ülkesine yerleştirilen Bengal kökenli Müslümanlar. Daha küçük bir grup ise etnik açıdan Myanmar'da yaşayan çoğunlukla aynı kökenden olmakla birlikte Müslümanlaşanlar. Arakan Müslümanlarının büyük bir kısmı bu kategoriye dahil. Ancak Myanmar devlet yönetimi onların da Bengal kökenli olduğu iddiasında. Ülkenin yerlisi olmadıkları iddiasıyla onlara yurttaşlık vermekten kaçınıyor. Bugün Arakan'da yaşayan Müslümanların -ki sayısı her geçen gün zorunlu/gönüllü göç süreçleri ile azalıyor- büyük bir kısmının yurttaşlığı yok. Eğitim ve sağlık dahil her türlü haktan yoksunlar.
    
Arakan, 1948'de Myanmar'ın kurulmasının hemen ardından bağımsızlık talebinde bulunan bir bölge olmuş. 1989-1990 yıllarında ve 2011 yılında bölge Budistleri ile Müslüman gruplar arasında çatışmalar yaşanmış. Bu süreçte Bangladeş'e sığınan Arakanlıların sayısının 400 bin civarında olduğu söyleniyor. Hatta Myanmar devletinin baskısından kaçıp, teknelerle açık denize açılan birçok Arakanlı, Endonezyalılar tarafından kurtarılıp Endonezya'nın Sumatra adasındaki Açe bölgesine yerleştirilmiş.
    
Tüm bu süreçler Arakan Müslümanları içinde silahlı mücadele yanlısı grupları da doğurmuş. Hatta 25 Ağustos'ta, bu grupların polis kontrol noktalarına yapmış oldukları saldırıların ardından Myanmar güvenlik güçleri Arakan'da geniş çaplı bir operasyon başlatmıştı.
    
Operasyondan günümüze kadar çok sayıda sivil öldürüldü. Binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Evlerini terk etmek zorunda kalanların umudu Bangladeş. Ancak Bangladeş hükümeti ekonomik sıkıntılarını da gerekçe göstererek sığınmacı kabul edemeyeceğini ifade ediyor. Türkiye'de hükümet çevreleri, Türkiye'nin maddi yükü karşılayacağı vaadiyle Bangladeş'i ikna etmeye çağırıyor.
    
İşler karışık. Arap dünyasından neredeyse hiçbir ses yok. Batı, olan biteni izliyor. Türkiye'de ise Arakan'da neler olup bittiğini nesnel bir biçimde ele alacak bölge uzmanlarına ihtiyaç var.
    
Arakan'daki ayrılıkçı silahlı gruplar ile sivil halk arasında ayrımı vurgulayacak, insan hakları merkezli bir Myanmar politikası geliştirmek en uygunu.
    
Myanmar, Fransız, Hollanda ve İngiliz emperyalizmlerinin yüzyıllar boyunca tetiklediği kavgalar nedeniyle şimdi bu halde.
Myanmarlı Myanmarlıyı, o dinden olan bu dinden olanı öldürüyor. Emperyalizmin mirası kimlik siyaseti, yeni emperyalizmi yeniden üretiyor.
    
Türkiye'nin Myanmar'a yapacağı en büyük iyilik, Mustafa Kemal'i Myanmarlılarla tanıştırmak.
Nitekim emperyalizm ile mücadele ve etnik/dinsel kimlikler ötesi yurttaşlığa dayalı bir milli bilinç fikri Mustafa Kemal'in temel mantığı.
Çözüm Myanmarlı Müslümanlar için de, Myanmarlı Budistler için de Mustafa Kemal Atatürk'ün vizyonunda...
Aslında en çok da bizim için...