İzmir'in en önemli toplu taşıma aracı olan kent içi banliyo sistemi olan İZBAN'da 15 Şubat'tan itibaren "artı para" uygulaması başladı. Adı çok güzel "artı para", sanki para kazandırıyor gibi. Ama vatandaş bundan bir şey kazanmıyor, trene binerken kartından yüksek para çekiliyor, inince makineye gösterirse gittiği mesafeye göre parasının bir miktarı kartına geri yükleniyor. Yani eşeğini kaybedip, bulunca sevinen Nasreddin Hoca misali bir durum.
Uygulamanın en can alıcı yanı bundan böyle, bir durak gidecek de olsanız İZBAN trenine binebilmek için kartınızda en az 6.50 TL olması gerekiyor. 'Artı para' uygulamasının başlamasıyla ciddi kargaşa yaşandı, kartında 'artı para'sı olmayanlar trene binemedi, tepki gösterenler oldu, tepki gösteren bir kişi özel güvenlik tarafından dövüldü. Uygulamaya tepkiler devam ediyor, yapılanın gizli zam olduğu dile getiriliyor. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da uygulamayı savunuyor; "Sadece lokomotiflere ödediğimiz para dünya paradır. Ulaşım desteklensin ama her şeyin bir sınırı vardır. Gittiğin kadar öde tarifesinin daha adil, daha doğru, daha hakkaniyetli olduğunun ve hizmetin daha adil dağıtıldığının bilinmesi taraftarıyım. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve TCCD'nin köşeye sıkıştırılmasının doğru olmadığını düşünüyorum" diyor.

Meseleye işletmecilik mantığıyla yaklaşacak olursak Belediye Başkanı'nın değerlendirmesine hak verebiliriz, ama toplu ulaşımın kamu hizmeti olduğunu gözden uzak tutmamak gerek. Söz konusu olan kentte yaşayan herkesin zorunlu ihtiyacı olan toplu ulaşım, kent kartına sadece bir binişlik yükleme yapabilen yoksulun da.
Belediyeler, halkın yerel müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş kamu kurumlarıdır. Toplu ulaşım hizmeti, belediyelerin kent halkına sağlaması gereken kamu hizmetlerinin başında gelir.

Kamu hizmetleri herkesin yararlanabilmesi için olabildiğince ücretsiz olması, hiç olmazsa maliyetini aşmayacak bir bedelle sağlanması yoluna gidilmelidir.
Ulaşım kent yaşamının vazgeçilmez bir unsuru, herkesin kent yaşamına katılmasını sağlayabilmek için toplu ulaşımın herkesin karşılayabileceği bir maliyetle sağlanması gerekir. Toplu ulaşımın herkesin erişebileceği şekilde sağlanması kentin yaşanabilir olmasını sağlar.
Aslında sorun, kente dair karar alınırken katılım süreçlerinin işletilmemiş olmasından kaynaklanıyor. Kentte yaşayan herkesi ilgilendiren konularda Belediyenin kendi içinde bir takım çalışmalar yapması, Belediye Meclisi'nde görüşülüp karara bağlanması yetmiyor. Hiç olmazsa bu tür fiyatlandırma kararlarında kamu hizmetinden yararlananların olabildiğince katılımı sağlanmalıdır.

Karar süreçlerine katılım sağlanabilse bu sorunlar yaşanmaz. 'Artı para' uygulamasına geçmeden önce konunun bir süreliğine tüm İzmirlilerin tartışmasına açıldığını düşünün; örneğin işe gidiş ve dönüş saatleri için farklı bir tarife uygulanamaz mıydı, metropol içi seyahatler için eski uygulama sürdürülemez miydi? İstenirse yapılabilir, ama önce kenti işletmeci mantığıyla değil, kentli ile birlikte yönetmeyi ilke edinmek ve "Ben yaptım oldu" yaklaşımını terk etmek gerek. İşte o zaman İzmir gerçekten "yaşayan ve yaşanacak şehir" olur.

NOT: Bu köşede çokça sözünü ettiğim Körfez Geçiş Projesi için verilen ÇED olumlu belgesinin iptali davasının bu hafta Perşembe günü keşfi var. Sabah saat 10'dan itibaren mahkeme bilirkişiler ve davanın tarafları ile birlikte, köprü ve tüp geçişin Körfez'e, kuş cennetine, İnciraltı'na kısacası İzmir'e olası etkilerini karadan ve denizden inceleyecek. Bu dava hepimizin, davamıza ve İzmir'e sahip çıkın.