İnsanların kendileri için seçtikleri görevin, geleceklerini hazırlamak olması doğaldır. İnsanların bu görevi tüm insanlar ve içinde bulundukları kurumlar için de isteyerek yüklenmelidirler.
Toplumların ulaştıkları evrim aşamalarında, önceki kuşakların yaptıkları kadar, yapmaları gerekip de yapmadıklarının ne denli büyük payı olduğunu biliriz. Bugün çekilen sıkıntıların geçmişte yapılmayanların, yüklenilmekten kaçınılan işlevlerin sonucu olduğunu gösteren pek çok örnek vardır. Bugünün sıkıntılarının nedeni, yapılmayanlardır.
'Sorumluluk' kavramını üstlendiği işin hesabını verme yükümlülüğü olarak tanımlayabiliriz. Arapça 'sual' sözcüğünden türetilen mesuliyet sözcüğünde olduğu gibi; dilimizde de soru kökünden türetilmiştir. Avrupa dillerinde ise yanıt anlamını dile getiren 'La responsum' kökünden türetilmiştir. (Responsibilite) Bu ise, yanıtlama yükümlülüğünü dile getirir. Her iki anlamda da şu olgu belirir: Bir işi üstlenen, bir eylemde bulunan, onun hesabını vermeyi de üstlenir. Başka bir deyişle sorumluluk bir eylem işidir. Eylemsiz bir sorumluluktan söz edilemez.
İnsanların yükümlülüğünü iki grupta toplamak olasıdır. Birinci grup yükümlülükler, bireye kendi dışındaki yetkeler tarafından yüklenir. Bireyin istemi dışında oluşan bu tür yükümlülüklere 'ödev' diyebiliriz. Aile, okul gibi; din ve siyasal partiler gibi; üyesi bulunulan kurumlar, genel olarak toplum bireye ödevler verir; onları, ödevlerini belirli kurallara bağlı olarak yapmaktan sorumlu tutar. Sorumluluğun gereklerinin yerine getirilmemesinin yaptırımı vardır. Öğrenci, dersine çalışmak, ev ödevlerini yapmakla sorumludur. Dinine tüm kuralları içinde bağlı bir birey, dininin koyduğu törenlerle ilgili emirleri yerine getirmek yükümlülüğündedir. Birey, tüm bu yükümlülükleri yerine getirmekten sorumludur. Bunlara uyulması, gereklerinin yapılması ile ilgili olarak hesap vermek zorundadır. Hesabını, yükümlülüğü koyan otoritenin beklentilerine uygun olarak veremezse, çekeceği cezaları; ya da yükümlülüklerini yerine getirirse kendisine verilecek ödülü önceden bilir.
Bir de bireyin kendisine yüklediği yükümlülükler var. Birey kendi özgür iradesi ile bireysel, kurumsal ya da toplumsal yükümlülükleri ister ve alabilir. Bu tür yükümlülüklere de görev diyebiliriz. Kuruluşlar da, üyelerine ödevler yükümlerler. Ödenti gibi, toplantılara katılma, kuruluş amacına yönelik etkinliklerde bulunma gibi. Ama nesnel bir bedel beklenmeksizin yükümlülük alma isteği, ayırıcı nitelik olarak görünür. Bu nedenle bu tür yükümlülüklere 'Görev' diyoruz.
Ödev ya da görev almayı, yaşamı anlamlandıran yanında; sorumluluktan kaçanlar, ya da sorumluluk yüklenerek eyleme girişmek yerine, durağan kalmayı yeğleyenler, her toplumda küçümsenmeyecek oranda yer alırlar. Hangi yükümlülükten söz edilse, onu kendi dışındakilerin sorumluluk alanı içinde görür. Kendisi tepki göstermez görev almaz, ama başkalarının yüklenmesini beklediği işlerin hiç de iyi yürütülmediğini ileri sürer hep. "Ben olsam şöyle yapar ve bu sorunu kökünden çözümlerdim" demekten kaçınmaz. Hele "neden ödevini zamanında yapmıyorsun?" sorusunun sorulmadığı toplumlarda, iş yapmamak daha yeğlenir olmuştur. Durağanlığın, ödevin, ya da görevin yerine getirilmemesinin ayrımına varan, bu durumdan zarar görenler de suskun ve eylemsizdir. Susmamaları, eylemsiz, tepkisiz kalmamaları; kalırlarsa, olayların kendi mutsuzluk ve sefaletlerine yönelik gelişeceğini bilemezler ya da göz ardı ederler; akıllarını kullanarak geleceği kestiremezler.
Yapılmayanlar nedeniyle, geçmişte yaşamış olanları, yapmaları gerekenleri yapmadıkları, sorumluluklarının gereklerini yapmadıkları, sorumluluklardan kaçındıkları için suçluyoruz. Burada kendimize sormamız gereken sorularla karşı karşıyayız. Bizler, her birimiz birey olarak, kendimize karşı, ya da topluma karşı yükümlülük almakta yeteri kadar başarılı mıyız? Yapmamız gerekenleri yapıyor muyuz? Yükümlülüklerimizi düşünmek ve görevlerimizi seçmek için yeterli zamanı ayırıyor muyuz? Yaşamımızı durağanlıktan kurtarıp, görevlerle kendimizi yükleyebiliyor muyuz? Yüklenmemiz gereken kimi görevlerden kaçıyor muyuz? Yapmamız gerektiği halde kaçtıklarımızın sorumluluğunu duyuyor muyuz?
Toplumun her bireyi kendini sorumlu tutmalıdır. Gelecek kuşaklar, bizleri de kaçınılmaz bir şekilde değerlendirecekler ve yargılayacaklar. Bizler, nasıl kimi konularda geçmişi ve geçmişte yaşamış olanları, sorumluluklarının gereklerini yerine getirmedikleri için suçluyorsak; bizleri de gelecek kuşakların yargılayacaklarından ve yapmadıklarımızdan ötürü suçlayacaklarından hiç kuşkumuz olmasın.
Sayın Ömür Önder'in bir felsefe makalesinden alıntılar ve çağrışımlarla yazılmış bu yazıyı hayatınızda sizin önem verdiğiniz birçok alana uyarlayabilirsiniz. Hepimizi görev almaya, aldığımız görevlerin gereklerini titizlik, kararlılık ve sabırla yapmaya çağırıyorum. Yapmadıklarımızın sorumluluğunu, hiçbir neden üstümüzden çekip alamaz. Kısacık yaşamı sonsuzlukla birleştirmek, ancak yarınlara şekil verecek, yarınları hazırlayacak görevlerle yükümlü bir yaşamı sürdürmekle olasıdır.