Dün geldi: Nedir aradığın? Dedi bana:
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana?
Kendine gel de düşün, içine iyi bak:
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!
                                             Ömer Hayyam

Aşkın formülü deyince, bilimsel bir soğukluk içinde bir yazı olmasın diye Ömer Hayyam ile birlikte başlamak istedim. Aşkın sıcaklığını, rakamların, formüllerin soğutmasını asla isteyemem. Ama az biraz, Sungur Hocamın anlattıkları ile; size kimyasal soğukluk içinde aşkı anlatmaya gayret edeceğim. Ve yazının sonunda insanı sımsıcak edecek formülü paylaşacağım.

Beyinde dopamin denilen maddenin artmasının 'ilginin odaklanması ve amaca yönelik davranışların artmasına' neden olduğu bilinmektedir. Aşkın sevilen kişiye yönelik anormal bir ilgi daralması ve onu elde etmeye ya da kaybetmemeye yönelik abartılı bir çaba olduğunu kabul edebiliriz. İlginin, aşık olduğun kişinin olumlu özelliklerine odaklanması ilişkinin bir rüya gibi yaşanmasına ve olumsuz özelliklerinin görünmemesine sebep olur. Dopamin artışı bir yandan da enerji, kalp hızı ve soluk almanın hızının artışına, uykusuzluk ve iştah azalmasına hatta çeşitli korku, kaygı ve abartılı davranışlara neden olabilmektedir. Tıpkı aşık olduğun dönemdeki abartılı davranışlar gibi.  Dopamin artışı bağımlılık durumunda olduğu gibi bir aşerme haline de neden olabilmektedir. Aşkın sevilen kişiyi özleme ve bir çeşit sevilene aşerme hali olduğu düşünüldüğünde, beyindeki dopamin artışının sonuçları ile aşık olma hali arasındaki benzerlikleri görmek mümkündür.

Beklenen bir ödülün gelmesi geciktiğinde beyinde dopamin üreten hücrelerin aktiviteleri artar. Böylelikle kişi seçici olarak ödüle odaklanır ve ödülü elde etmek için amaca yönelik davranışlar sergiler. Tıpkı aşık olunan kişinin, aşık olunanın aşkını ve kalbini kazanmasına yönelik gösterdiği çabalar gibi. İşte bu nedenle, aşık olduğun kişi için gösterdiğin çabalar artar. Romantizmin doruğunda söylenen 'Aşkına layık olmaya çalışacağım' biçimindeki sözcükler belki de bu çabayı aktarmaktadır.
Aşkın formülünü yaparken, sanırım içine biraz acı da katmadan olmaz. Acılı aşk şarkılarının en güzel aşk şarkıları olmasının bir sebebi de bu olabilir. Aşıklar için olumsuz sayılabilecek koşulların varlığının aşkı körüklemesi nadir görülen bir durum değildir. Sosyal ve fiziksel engellerin romantik tutkuyu ateşleyebileceğine işaret eden çeşitli edebi yapıtlar arasında belki de en çok bilineni Romeo ve Juliet'tir. İki güçlü aile birbirleriyle çatışma içindeyken gelişir büyük aşk. Leyla ile Mecnun arasındaki engellerle dolu aşk öyküsü gibi. Yine yoksulla zengin arasına giren ekonomik engellerin ve iletişimin küçülttüğü dünyada internet aracılığıyla birbirleriyle bağ kuran iki aşık arasına giren mesafe engellerinin de aşkı körükleyebileceği söylenebilir.

Özetle, engeller duyguları yoğunlaştırabilir. Aşık olduğun kişinin evli olması, okyanusun diğer tarafında olması, yaş farkı, farklı dilleri konuşuyor olması, farklı etnik gruplardan olması ve farklı dini inanışlara sahip olması romantik duyguları azaltmaz. Aslında belki de aşk ayrılık ve güçlüklerle karşılaşınca daha da çok besleniyor ve en hızlı büyüme sürecini de bu dönemde sağlıyor olabilir. Belki bu yüzden anne babalar, çocuklarının aşık olduğu kişiyi engellemeye kalkıştıklarında, çocuklarını istemedikleri kişilere daha da çok yakınlaştırmış oluyor. Aşk bazen kişinin kendisine rağmen gelişen bir yaşam bile olabiliyor. Yani kişi çıkmazları ve engelleri görmesine ve bilinçli biçimde koyduğu iradeye rağmen aşka mağlup olabiliyor.

Tüm bunları düşünüp aşkı anlamaya gayret ederken; 22 yaşında Cansu isimli bir genç hafta içerisinde bana aşkın formülünü, Ömer Hayyam'ın şiirini adeta bir çocuğun bile anlayacağı şekilde ifade etti. Aşkta 1+1=1 olur ifadesi, bana aşkın gerçek ifadesi gibi geldi. Hepinizin şekilsel değil, bu sımsıcak basit formül içerisinde aşkı yaşayabilmenizi ve dopamin seviyelerinizi en yüksekte tutmanızı dilerim.