Eski zamanlarda büyük hekimlere göre beşeri aşk tedavi edilmesi gereken bir hastalıkmış. İbn-i Sina 'Kanun' adlı eserinde aşkı önemli hastalıklar arasında saymış ve tedavisi için bol sinemaki ile güçlü bir müshil verip bağırsakların iyice temizlenmesini önermiş.

Aşk ile şizofreni arasındaki benzerlik ve farklılıklar ilginçtir. Her iki durumda da beyinde dopamin artışı olduğu bilinmektedir. Artan dopamin aşıklarda haz algısına yol açarken, şizofreniklerde sanrı ve varsanıların ortaya çıkmasına neden olur. Her iki durumda da muhakeme yetisi kaybolur. Ancak aşıklardaki muhakeme yetisi sevgilileri bağlamında oldukça sınırlı bir şekilde ortadan kalkarken, şizofreniklerde genellikle yaygınlık gösterir. Benzer şekilde gerçeği değerlendirme yetisi aşıklarda sadece sevgilileri ile sınırlı alanlarda kaybolmuştur. Bu nedenle aşıklar başkalarına çirkin görünen kişileri dünyanın en güzel insanı olarak görebilir. Şizofreniklerin ise gerçeği değerlendirme yetisindeki bozukluk genellikle yaşamın birçok alanı ile ilgilidir. Aşk genellikle üretkenliği uyarır, şizofreni ise ortadan kaldırır. Aşk heyecanları tutuşturur, şizofreni söndürür.

İskender Pala'ya göre olgunluk kazanmak için aşk yoluna başvurduğu ve dolayısıyla akıl kurallarına uygun hareket etmedi diye kim Mecnun'u delilikle itham edip tedaviye kalkışabilir? Onun çılgınlığı binlerce akla bedel iken, kim ona imrenmez de akıl vermeye kalkışabilir? Büyük veliler çilehanelerin ıssızlığını, nebiler de mağaraların yalnızlığını mesken etmişlerken, Mecnun aşk hatası olup sahralarda tek başına bir hayatı seçti diye kim onu ayıplayabilir?

Aşk ile annenin sevgisi de benzerdir. Tutku olarak kendini gösteren iki duyguya karşılık gelen beyin bölgelerinin aynı olduğu bilinmektedir. Cinsel uyarılma ve anne sevgisiyle uyarılan bölgelerin benzer olduğu gösterilmiştir. Bu iki davranış arasında en belirgin fark cinsel uyarı esnasında hipotalamasun etkinleşmesine karşın annenin bebeğine sevgisinde bu bölgenin etkinleşmemesidir. Bu bulgu hipotalamusun romantik bağlanmada rol alırken, anne sevgisinin ortaya çıkmasında sorumlu olmadığını düşündürür. Ancak bu iki duygunun ortak bir amaca hizmet ettiğini söyleyebiliriz: Türü korumak ve nesli sürdürmek. Yaşamlarının bir bölümünü birlikte geçirmesi gereken bireylerin (aşık-maşuk/anne-bebek) arasında bir çekim gücü olması ve bu gücün sağlamlığını güvence altına almak için çekim gücünün aynı zamanda ödüllendirici bir mekanizma görevi görmesi de sağlanmıştır. Ödül olmasaydı ne anne bebeğinin yetişme zahmetine, ne de aşık maşukunun nazına katlanırdı. Bu açıdan bakıldığında aşk ve anne sevgisinin ortak beyin alanlarını kullanması şaşırtıcı değildir.  Ancak anne sevgisinde beynin spesifik olarak yüzü değerlendirmeyle ilgili bölümlerinin güçlü bir biçimde etkinleştiği bilinmektedir.  Anne sevgisinin de aşkta olduğu gibi muhakeme yetisinin belirli alanlarda sınırlı iptali söz konusudur. Annelerin hayatları pahasına yavrularının menfaatine davranması bununla ilgilidir. Yani anne sevgisiyle de ortaya çıkan bir beyin kabuğu etkilenmesi vardır ve bu model aşktaki modele benzemektedir.

Aşk üzerine yazılabilecek bilimsel, felsefi, edebi çok şey var. Son dönemlerde kendi kısır yavanlığı içinde hapsolmuş olanlar her yazımı Altay'la ilişkilendirmemi kendilerince hafife almaya gayret ediyorlar. Bugün 'Aşk' yazdım. İsteyen istediğini koyar oraya. Ben Altay'ı koyarım aşkın içine; ya sen?