Çalışmakta olduğum İzmir Eşrefpaşa Belediye Hastanesi'nde fikir üretmede inanamayacağınız kadar becerikli çok sayıda dostum var. Onlarla her fırsat bulduğumuz zamanda aklınıza gelebilecek her alanda adeta beyin fırtınası yapıyoruz. En son cuma öğlen arası yemeğimizde söz döndü dolaştı aşkın ömrünün ne kadar olduğuna dair olan soruya. Soruyu soran Anestezi uzmanı dostum kendi tahmininin 2 yıl kadar olduğunu ifade etti. Bir psikiyatri uzmanı olarak ben, Freud'un gelişimsel dönemler üzerine kuramını düşünerek ve aşkı oral dönemle ilişkilendirerek bu süreyi 1,5 yıl olarak öngördüm. Masadaki evli dostlarımız bu konu hakkında yorum yapmayı riskli bulduklarından olsa gerek, sessizliği tercih ettiler. Aynı günün akşamında köşe yazımdaki temayı eşimle paylaştığımda inceden bir tehdit aldığımı da ifade etmeliyim.

Buraya kadar bu yazıyı okuma sabrı gösterenler belli ki bu süreyi merak ediyorlar. Çok uzatmadan bilim adamlarının kendilerince gerçeklerini sizlerle paylaşayım. Aşkı kimyasallarla açıklamaya çalışan araştırmaların bazıları aşkın en fazla 2 ya da 3 yıl sürdüğünü, beyin çalışmaları ise aşkın ömrünün 12-18 ay (ortalama 17 ay) olduğunu gösteriyor. Bu benim oral dönem teorimle uyumlu bir biyolojik saptama. İddiaya göre insanlar aşkları bitince yeni aşklar arama ihtiyacı duyuyorlar. Prof. Dr. Mehmet Sungur'a göre belki de aşık oldukları kişiye değil, aşık olmanın kendisine aşık oldukları için bu arayış. Bu sebeple de aşk sevgiye dönüşmediği takdirde aşkın kimyasalları belirli bir süre sonunda tükeniyor.

Ya bizi biz eden, sonsuza kadar süreceğine inandığımız ve bizimle bugüne kadar gelmiş tutkularımız, sevdalarımız? Onlar aşkın türevleri değil mi? Eşime göre oğlumuza aşkımız sonsuza kadar sürecek. Acaba bu tarz aşkı sürekli canlı tutan başka biyolojik belirleyiciler mi mevcut. Olası ki annelik hormonları bunu açıklamak için kullanılabilir. Babalık hormonu olmadığını ve babalığın tamamen kültürel bir tutum olduğu söylense de son yıllarda bazı çalışmalar erkeklerin de babalık sürecinde sosyokültürel değişimlere hormonal yanıtlar verdiğini gösteriyor.

Bu sabah(dün) 4'te uyanıp ülkede çok az insanın sonucunu takip edeceği bir maç için Trabzon'a Düzyurtspor-Altay maçı için gidecek olan ben ve benim gibiler için takım tutkusu bir aşk türevi ise bunun biyolojik göstergelerini obssesif kompulsif davranış örüntüsüyle anlamaya çalışmak ne kadar anlamlı olabilir.

Aşk-sevgi-bağlanma. Üzerine ne çok söz söylenebilecek ne kadar çok şey yazılabilecek kavramlar. Sevgiyi hissedebilmek, aşkı yaşayabilmek, tutkuya sahip olmak ne büyük zenginlik. Yeryüzündeki tüm dertlere panzehir değil midir şu nakarat 'dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey'.
Bir öğle yemeğinden doğan çağrışımlar. Belki de sizlerle de ortak çağrışımları uyandıracak. Sevgiler...