Bir toplumun demokratik toplum olabilmesi için yönetimdeki politikaları eleştiren, ona karşı çıkan, kınayan, protesto eden, seçenekler sunan muhalefete ihtiyaç vardır. Muhalefet, demokratik toplumun inşasında antitez işlevi gören zorunlu bir unsurdur.

Yargılama faaliyetinin muhalefeti de savunmadır. İddiaya karşı savunma, adalete giden karar sürecinde antitez işlevi görür. Dolayısıyla yargılama faaliyetinin vazgeçilmez bir unsurudur. Savunma hakkının kullandırılmadığı faaliyete yargılama denemez, sonuç ne olursa olsun tatmin edici olmaz. Savunma hakkının kullanılmasında avukatların işlevi son derece önemlidir. Onun için Avukatlık Kanunu'nun 1. maddesi avukatı "yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder" şeklinde tarif etmiştir. Bu nedenle, avukatlar kendi kişiliklerinden ziyade adil bir yargılamanın yapılması için korunmalıdır.   

Bunları neden söylüyorum, avukatlara yönelik soruşturma ve yargılamaların daha özenli yapılması gerektiği dile getirildiğinde, "Avukatlara ayrıcalık mı istiyorsun' şeklinde tepki gösterildiği için söylüyorum. Evet avukatlara ayrıcalıklı davranmak gerekebilir, ancak bu avukatın kendi kişiliğinden öte savunma hakkının korunması içindir. Zira avukat görevini yaparken güvence altında değilse, bilin ki adil yargılanma hakkı da güvencede değildir.

Geçen hafta; İstanbul'da Avukatlar Didem Baydar, Şükriye Erden, Ayşegül Çağatay, Ebru Timtik, Aytaç Ünsal, Zehra Özdemir, Yağmur Ereren, Engin Gökoğlu, Süleyman Gökten, Aycan Çiçek, Naciye Demir, Behiç Aşçı, Barkın Timtik ve Özgür Yılmaz tutuklandı. Berkin Elvan, Dilek Doğan, Hasan Ferit Gedik, Sabancı Suikastı ile açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça isimli şahıslar hakkındaki davaları takip etmeleri, örgüt soruşturmalarında 'savcılık ve mahkeme aşamalarında müdafi olarak bulunmaya çalıştıkları, 'OHAL yasalarından dolayı gözaltına alınan şahısların ifadesi alındıktan sonra adliyeye sevk edilinceye kadar geçen süre içerisinde gözaltında geçen sürenin keyfi bir uygulama olup kanunsuz olduğunu belirtmeleri gibi avukatlık faaliyetleri, avukatlara suçlama olarak yöneltilmiş.[1]

Geçtiğimiz Cuma günü İzmir'de yürütülen FETÖ/PDY soruşturması kapsamında 33 avukat gözaltına alındı. Yazının yazıldığı sırada avukatlar halen gözaltında idi, şüpheli avukatları henüz savcı görmedi, avukatlar neyle suçlandıklarını bilmeden nezarette tutulmaya devam ediliyorlar. Avukatlık Kanunu'ndaki avukatlara yönelik soruşturmaların bizzat cumhuriyet savcısı tarafından yapılması gerektiği esas kuralı yok sayılıyor, istisnalar genel uygulama haline getirilmiş, Kanun Hükmünde Kararnameler ile getirilen hukuksuz uygulamalarla avukatlar da günlerce gözaltında tutuluyorlar.

Önce bir şeyde anlaşmamız gerekiyor; hakkındaki suçlama ne kadar ağır olursa olsun herkesin savunma hakkı vardır ve hiç kimse hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmadan suçlu sayılmaz. Ceza yargılaması hukukunun bu vazgeçilmez ilkelerinin uzantısı olarak, savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesi için, avukatların yürüttükleri soruşturma ve davalar nedeniyle suçlanmamaları gerekir. Bunun için ulusal ve uluslar arası kurallar ve ilkeler belirlenmiştir. 27 Ağustos-7 Eylül 1990 tarihleri arasında Havana'da toplanan Suçların Önlenmesine ve Suçların Islahı Üzerine Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen "AVUKATLARIN ROLÜNE DAİR TEMEL PRENSİPLER (HAVANA KURALLARI) ile "(madde-18)Avukatlar görevlerini icra etmeleri nedeniyle müvekkilleriyle veya müvekkillerinin davalarıyla özdeşleştirilemezler", "(madde-20) "Avukatlar, bir mahkeme, yargı yeri veya hukuki ya da idari bir makam önünde mesleki nedenlerle bulundukları sırada veya konuyla ilgili yazılı veya sözlü taleplerinde yaptıkları beyanlardan ötürü hukuki ve cezai muafiyetten yararlanır" kuralları kabul edilmiştir. Kabul edilmiş ama yukarıda anlatılan olaylarda da görüleceği gibi Savcılıklar ve Sulh Ceza Hakimlikleri bu kuralları umursamıyor. Bu umursamazlığa Baroların ve Türkiye Barolar Birliği (TBB)'nin tepkisiz kalmaması gerekir.
Baroların ve TBB'nin öncelikli varoluş nedeni, avukatları mesleki faaliyetleri nedeniyle uğradıkları hukuksuzluklardan, baskılardan korumaktır. Avukatların hakları ihlal ediliyorsa, hiç kimsenin hakkı güvencede değildir. Baroları ve TBB'yi avukatlara yönelik gözaltı ve tutuklama 'OHAL' uygulamalarına karşı çıkmaya çağırıyorum.
***
Karaburun'un doğasını korumak için çırpınıp duran Karaburun Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra'yı geçen hafta kaybettik. İpar, Karaburun'un börtü böceğini, ağacını, kekiğini, otunu, denizini, havasını, Karaburunluların sağlığını korumak için gece gündüz çalıştı. Yaptığı çalışmalarda bilimsel verilerden, gerçeklikten hiç kopmadı. Tüm canlıların sağlığı ve yaşamı için mücadele ederken, kendi sağlığını kaybetti, vücudunu saran kanser illeti onu aramızdan aldı. Çok üzgünüm. Karaburun, İzmir, Türkiye, dünya yılmaz bir yaşam savunucusunu kaybetti. Hepimizin başı sağolsun. Sevgili İpar, seni unutmayacağız, mücadele ettiğin Karaburun'un doğasında rahat uyu.
***
Bugün Cumhuriyet gazetesi yazarları ve yöneticileri aleyhinde açılan hukuksuz davanın üçüncü duruşması var. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve Emre İper'in özgürlükleri daha fazla kısıtlanamaz. Yeter artık, Akın Atalay'ın savunmasındaki nitelemesi gibi 'hukuk cinayeti' bitsin artık.

[1] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/827875/Nuriye_ve_Semih_in_14_avukati_tutuklandi.html