Aynayı Tanrılar ve kahramanlar için demircilik zanaatıyla uğraşarak silahlar ve zırhlar üreten ateşler tanrısı Hephaistos'un icat ettiği söylenir. Milattan önce 5. yüzyıl antik kap kaçaklarında, saplı küçük, parlak, kimi zaman sırtları mitolojik sahnelerle süslenmiş metal disklerde kendilerini seyreden Yunan seçkinleri görülür. 17. yüzyıla kadar kullanılan yüzeyi iyice parlatılmış düz metal levhalardan yapılan aynalar, sonraları bir yüzü sır adı verilen çok ince bir metal katmanıyla kaplanmış olan cam levhalara yerlerini bırakırlar. Milattan önceki zamanlarda Mısır, Etrüsk, Yunan ve Romalılar'ın bronz el aynaları kullandığı bilinmektedir. Daha değerli olanları ise gümüşten yapılanlarıydı. 19. yüzyılda Floransalı zanaatkarlar ayna yapımında soğuk kurşun ve kalay kullanmışlardır.

Üç yüzyıl öncesine kadar Venedik, Avrupa'da ayna yapımının sırrına sahip tek kentti. 15. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, Murano camcıları saf, ince, beyaz, parlaklık ve saydamlık açısından kaya kristaline yakın "kristalit" adını verdikleri camlar üretmişlerdir. Venedikliler bu sırrı büyük bir özenle saklamışlardı. Ayna ve cam eşya fabrikalarını, Murano adasında kurmuşlar ve bu adaya camcı ustalarından başkasının girmesine izin vermemişlerdir. Bu sırrı Fransızlar, adadan zorla kaçırdıkları dört usta sayesinde öğrenmişler ve bundan sonra ayna yapımı bir giz olmaktan çıkmıştır.

İnsan, ayna sayesinde sadece kendi görüntüsünü keşfetmekle ve kendini daha iyi tanımakla kalmamış, görünenin ötesine gidebilmeyi sağlamıştır. Ayna sadece fiziksel dünyayı yansıtmakla da kalmaz; insanın kendi benliğini de yansıtır. Kendini aynada görmek, kendiyle özdeşleşmek bireyin kendisini ifade edeceği, dışarıyı içerden ayırabileceği zihinsel bir işlem gerektirir ve bu işlem ancak ötekini kendisi gibi tanıdığı takdirde ve "Ben ötekinin ötekisiyim" diyebildiği takdirde başarılı olabilir. Ben ve ben ilişkisi, 'ben'i tanıma doğrudan doğruya bir başına yapılamaz; başkalarının 'ben'i nasıl gördüğü ve tanıdığıyla da anlaşılır.
Sokrates, "İnsanı öğrenelim, bilelim ama bilmeye de kendimizden başlayalım" demiştir. İnsanın kendini tanıması, bilmesi kadar gelişmeye açık olması, bu yolda çaba sarf etmesi, öz eleştiri yapıp aksayan yönlerini düzeltmesi, kendini fikren ve ruhen geliştirmesi de şarttır. İnsan önce kendisine karşı dürüst olmalı aynada gördüğü eserinden memnun olup onu geliştirmeye; iyi, doğru ve güzele ulaşmaya çaba göstermeye devam etmelidir. Yüzeyi kirli ve tozlu bir aynaya bakan kişi, kendi net ve berrak görüntüsünü görebilmek amacıyla nasıl ki aynayı temizleyip, arındırması gerekiyorsa, hepimizin kendi benliğimizi ve iç dünyamızı arındırmamız gerekir.

Aynada kendi ile önyargısız hesaplaşabilen insan, olduğundan fazlası gibi görünmeyecek, kendi olmuşluğunun bilincine varacaktır. Başkalarının duymak istediklerini değil, kendi özgür fikrini söyleyecektir. Kendini bulan ve seçen insan "Kendisi gibi" bunu başaramayan insan ise "Herkes gibi" olacaktır.

Son dönemlerde Cumhuriyet'in tehlikede olduğunu söyleyenler gibi üyesi olduğum Altay kulübünün de geleceğinin karanlık olduğunu ifade eden çok sayıda kişi var. Sabırsızlık içerisinde kayıpların geri gelmesini umuyorlar ve mevcut durumun bir anda değişmemesinden hayal kırıklığı yaşıyorlar. Unutmamaları gereken, kaybettiklerimiz bir günde oluşmadı. Nasıl ki bu kurumlara zarar verenler, hazırlıklarını büyük bir sabırla gerçekleştirdiyse, biz de hayal ettiklerimizi başarabilmek için sabır göstermeliyiz. Altaylılık farklı olmak ise eğer; bu farklılığı diğer insanların iyiliği, barışı ve adil bir dünya oluşumu için gayret ederek göstermeliyiz.

Neden bugün ayna yazdım? Son zamanlarda her konuda serzenişte bulunan insanlarla karşılaşıyorum. Ülkenin elden gittiğini söyleyen bir grup, Altay'ın yok olacağından endişe eden başka grup. Düşünüyorum, kaçı aynaya bakıyor? Kaçımız söylemlerimizi eylemlerimizle birleştiriyoruz. Bizi biz yapan eylemlerimiz ise; boş söylemler neye yarıyor? Hepimiz inandığımız değerler için bir aynaya bakalım. Bakalım kaçımız gerçekten kendimizin de içinde olduğu o dış görüntüden memnun kalabilecek.