Eğitimin duayeni rahmetli Necdet Doğanata'yı, oğlu Ali Rıza Doğanata ile andık. Aramızdan ayrılan Necdet Doğanata'nın oğlu Ali Rıza Doğanata, kardeşi Selim Doğanata ile birlikte babasının hayallerini yaşatmaktan onur duyduklarını söylüyor. Demokrasinin ne olduğunu ve nasıl uygulanması gerektiğini babasından öğrendiğini aktaran Ali Rıza Doğanata, 'Babamla demokrasi ile ilgili ilk sohbetimizdi, dedi ki, 'Voltaire demiş ki, ben senin söylediklerinin hiçbirine katılmıyorum, düşüncelerini söyleme ve savunma hakkını da sonuna kadar desteklerim' Bu söze çok önem verdiğini ve hayatında da hep uyguladığını gördük. Bu aslında bizlerde eksik birşey, sizin tam karşıt görüşünüzdeki birinin düşüncesini savunmasını savunacaksınız. Bu yerleşirse demokrasi olur, işte demokrasi bu demektir, Cumhuriyet bu demektir diye sohbet etmiştik ve bunu hiç unutamıyorum. Bana demokrasi konusundaki ilk dersi budur diyebilirim.'

- Rahmetli Necdet Doğanata'nın ölüm yıldönümü haftasında babanızı anmak için sizinle röportaj yapıyoruz. Bize babanızın son günlerinden söz eder misiniz?

İki yıl tamamlandı. Cumhuriyet ile Kurban Bayramı biraradaydı. Midilli Adası'ndaydık. Annesinin memleketini ilk defa görmeye gitmiştik, o da heyecan uyandırdı herhalde toprak çeker denir ya, benzer olaylar da duyduk. Memleketine dönüp orada ruhunu teslim edenler olmuş. Mutluydu... Hep beraberdik. Ölümü çok hızlı oldu. Şok yaşadık. Halinden hareketlerinden hiç kimse böyle bir şey beklemiyordu. Dinçti, koşturuyordu... Biraz kalp rahatsızlığı vardı ama stenti vardı, kontrol altındaydı, iyi raporu alıyorduk. Büyük bir şok yaşadık, sonra kendimize gelip olayı çözmeye çalıştık. O hep bir yandan ölmeyecek gibi bu dünya için ama bir yandan da bugün ölecekmiş gibi öbür tarafa hazırlanmaya çalışan biriydi kendince. Bir hadisi şerife de çok zikrederdi ve ayakta ölmek isterdi. Ben yatakta olmayayım ayakta öleyim görüşü hep onda hakimdi. O yüzden bir yerde kendi duası kabul oldu, tabii etraftakilere şok oldu. Bu kadar dinçken, zirvedeyken gitmek ona yakışandı da diyebiliriz, derdi çeken kalanlar daha çok, allah mekanını cennet etsin, rabbine kavuştu.

- Eğitime çok gönül vermiş biriydi, eğitim dendiğinde babanızdaki heyecanı nasıl anlatırsınız?

Genç yaştan itibaren müteahitlik yapmış. Ustalıktan başlayarak. Hukuk fakültesini bitiriyor, sonradan eğitim fakültesini bitiriyor. Herşeyden önce o bir eğitimciydi. Yaşam tarzıyla, hareketleriyle... Eğitimci olduğunu her an hissettirirdi. Bir şeyler paylaşmayı seven, sürekli kendisini yenileyen, devamlı okuyan biriydi. Son günlerine kadar hiç ara vermeden okumaya devam etti. İngilizcesini geliştirmeye çalışıyordu. Ben bu yaşa geldim, bu yaştan sonra İngilizcemi geliştirsem ne olur gibi bir düşüncesi yoktu onun. Hep daha iyiye gitmek, bir adım daha ileri gitmek isterdi.

- Bu kadar mükemmelliyetçi bir babanın çocuğu olmak nasıldı?

Genelde çok aşırı baskıcı değildi. Bana öyle ders çalış dediğini pek hatırlamam. Üniversite sınavına girerken 3-4 defa dediyse demiştir. Kimseye baskı yapmazdı, öğrencileri hep anlatıyor bizlere, derslerde hep vizyon sahibi, dünya görüşünü yansıtmaya, aşılamaya çalışırdı insanlara. Devamlı öğrenme ve kendini yenileme mantığına sahipti, peşin hükümlerden uzaklaşma taraflısıydı. Derslerde herkes istediği soruyu sorsun, tartışalım dermiş. Almanca, sosyoloji, felsefe ve din derslerine zaman zaman girdi. Öğrencileriyle birlikte tartışsın isterdi, açık açık sen bu soruyu nasıl sorarsın demez ve her soruyu sordurtur ve bununla ilgili öğrencileriyle tartışırdı. Öyle bir öğretmen...

- Peki ya sizlerle?

Bizimle de öyledir. Sohbetler yapmışızdır, bazı konuları tartışmışızdır. Bazen felsefi ya da başka bir konuda % 100 aynı düşünmediğimiz olmuştur. Tabi genelde o bizi ikna etmiştir. Geniş vizyonuyla, çok okumasıyla onun dağarcığına ulaşmak zordu gerçekten. Her konuda çok uzun zaman konuşabilecekve yabancıya, yetişkine, çocuğa herkesin seviyesine göre kendini ayarlayıp onlara hitap edebilir ve kendini sevdirirdi.

- Babanızda örnek aldığınız, kendinizde uyguladığınız en güçlü şey nedir?

Çok şeyler var. Ama kendi özellikleri vardı onun. Cesaret sahibiydi. Herkesin olamayacağı kadar cesaret sahibi, gözü kara ve riski seven, girişimci bir insandı. Belki onun kadar cesur değilizdir, olabilir. Onda demokratik liderlik özelliği de vardı. Astığı astık, kestiği kestik değil, daha tartışan, daha fikirleri soran biriydi. Biz de bu açıdan onu örnek almaya çalışıyoruz. Şirketlerimiz diğer şirketler gibi de değildir, Fatih Koleji'nde hala öğretmenler söylüyor, diğer okullara, kurumlara benzemiyor derler, onun yıllar içinde  oluşturduğu bir kültürdür bu diye tahmin ediyorum. Buradan bizim isteğimizle ilişiği kesilen bir öğretmen binde birdir. Çok hata yapmasına rağmen, öğretmen veya başka bir çalışana mümkün olduğu kadar şans verilir.

- Siz iki kardeş ve babanız aynı odada çalışırdınız. O zamanlarda size bunu şöyle yapmalısınız uyarıları yapar mıydı?

E tabi yapardı. Zaman zaman biz söylerdik bu böyle olmalı diye ama genellikle o bizi ikna etmiştir. ( Gülüyor)

- Neler değişti, neler gelişti?

Hızlı bir büyüme var. Üniversitede 5 bin öğrenciyi geçmiş olduk. 30 civarı bölümümüz var, fakülteler, enstitüler 10'a yakın birim var. Anaokuldan liseye kadar 1500 öğrencimiz var. Kaliteli öğretim üyelerini alarak, öğrencilerin seçeceği bölümler oluşturarak üniversiteyi devam ettiriyoruz. Her bölümün ufak tefek başarıları oluyor, sporda, sosyal projelerde sürekli birşeyler üretiliyor ve arttırmaya gayret ediyoruz. Her geçen gün daha iyi ne yapabiliriz bunun peşindeyiz.

- Babanız sizler için çok güzel işler bıraktı. Var olan bir işi sürdürmek durumunda kaldınız, mutlu musunuz?

Aslında o bize kurmadı işleri. Kendi proje ve hayallerini gerçekleştirdi. Hedefi oydu. Ülkeye, millete hizmet. Biz de doğal olarak o hizmetleri devam ettirmek için çalışıyoruz.

- Ben keşke başka bir iş yapsaydım, başka bir yerde olsaydım diye hiç aklınızdan geçer mi?

Belki gençliğimde olmuştur, pek hatırlamıyorum. Ben endüstri mühendisiyim. Eğitimin de içindeyiz, zaman zaman inşaatın da içindeyiz. Zaman zaman mühendislikte yapıyoruz, işletmecilik de yapıyoruz, kenarından eğitimcilik de yapıyoruz. O yüzden fazla onu da yapayım bunu da yapayım isteğimiz yok, daha çok olana yetişmeye çalışıyoruz.

- Babanızın hayallerini yaşatıyor olmaktan gurur duyduğunuz çok belli...

Tabii ki. Ülkemize, milletimize hizmet işleri olduğu için çok mutluyuz. Eğitim çok güzel, zevk alınan bir iş. Her sene mezunlarımızı verirken büyük başarılara ulaşmaları bizleri de çok mutlu ediyor tabii ki. Daha iyi nereye gidebilirizin peşindeyiz kardeşimle birlikte, babamızın bize aşıladığı bu oldu.

- Sizin ve kardeşinizini ikişer kızlarınız var ve burada eğitim alıyorlar. Sahip olduğunuz okulda çocuklarınızı okutmak nasıl bir şey?

Onlara sormak lazım. Bizim için birşey fark etmiyor. Zaman zaman sıkıntı çekiyorlar tabii. İlk dönemler sıkıntıları olmuştur, gözler üzerlerinde olunca sıkıntılar oluşuyor tabii. Babam da onu aşıladığı için bizler de çocuklarımıza aynı şekilde davranıyoruz, çok ortada olmayı, öne çıkmayı dört kızımız da sevmez. Şımarık yetiştirmemeye çalışıyoruz. Kendi kurumunda olmanın zorluğu var ama arkadaşlarına bunu çok fazla hissettirdiklerini zannetmiyorum. Mümkün olduğu kadar arkadaşlarıyla birarada sevgi saygı çerçevesinde devam etmeye çalışıyorlar.

- Bundan 5 yıl sonra eğitim kurumlarınızı nerede görüyorsunuz?

İnşallah daha iyi yerlerde görürüz.

- Rahmetli Necdet Hocanın hayal edip de yetiştiremediği bir projesi var mıydı?

Bilmediğimiz hayalleri mutlaka vardır. Onun zaten bu karakteriydi, sahip olduğuna bakıp bir kenara oturma düşüncesi yoktu. Her hayaline bir kenardan başlamıştır diye tahmin ediyorum. Bilemediğimiz şeyler mutlaka vardır. Tüm hayallerini denedi ve başarılı da oldu genellikle.

- Sizi hüzünlü görüyorum...

Hatıralara daldıkça hüzünleniyorum. Karaburun'daki çiftliği çok severdi. Rahatladığı, dinlendiği bir yer. Orada yürürdük, balık avlardık, tenis oynardık. Sürekli değişik birşeyler yapardık. Kayak yapmışızdır.

- Gelecekte kendi kızlarınızın da bu eğitim ailesinin içinde yer almasını hayal ediyor musunuz?

Babam bize karşı hiç aşırı zorlayıcı olmadı. Belki de biz farklı yönlere yönelmediğimiz için zorlayıcı olmamış olabilir ama... Dileriz ki ülkemiz milletimiz devam ettiği sürece eğitim kurumlarımız da devam eder. Bu dört kızımız da inşallah biz olmadığımızda bu eğitim kurumlarını devam ettirir diye düşünüyoruz. Hayaller öyledir. Nasıl biz 50. yıla giriyorsak önümüzdeki yıl, bu kurumlar 100 yıla da girer diye hayal ediyoruz. İnşallah bunlar mümkün olur, inşallah başarılı olurlar, ilgi gösterirler. İlgi göstermezlerse zorla yapılacak şeyler değil tabii ki.

- Babanızla unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Demokratik bir lider diye bahsetmiştim. Biz onu zaman zaman bir ustabaşı ile tartışırken de görürdük. Ortaokul veya lisede o zaman darbeler dönemini de yaşadık, demokrasi ile ilgili bir ödevim var ve o zaman bana söylediği şu sözü çok iyi hatırlarım, bu konudaki ilk sohbetimizdi de aynı zamanda, dedi ki, 'Voltaire demiş ki, ben senin söylediklerinin hiçbirine katılmıyorum, düşüncelerini söyleme ve savunma hakkını da sonuna kadar desteklerim.' Bu söze çok önem verdiğini ve hayatında da hep uyguladığını gördük. Bu aslında bizlerde eksik birşey, sizin tam karşıt görüşünüzdeki birinin düşüncesini savunmasını savunacaksınız. Bu yerleşirse demokrasi olur, işte demokrasi bu demektir, Cumhuriyet bu demektir diye sohbet etmiştik ve bunu hiç unutamıyorum. Bana demokrasi konusundaki ilk dersi budur diyebilirim.

Üniversitelerdeki Türki Cumhuriyetlerden gelen öğrencilere babam okulda yemek verirdi. Kırgızlılar Kazaklar, Azeriler, Özbekler, Türki cumhuriyetlerden ne kadar öğrenci var ise babam burada onlara bir yemek verdi. Kurbanlar kesiliyordu ve onlar da kendi yemeklerini kendi adetleriyle yapıyorlardı.Ve bütün bu öğrenciler babama 'baba' derlerdi. Daha önce Bosna'dan gelerek burada okutulan öğrenciler hep baba diye hitap ettiler. Babam yeri dolabilecek biri değil. Biz gücümüz yettiğince birşeyler yapmaya çalışıyoruz ama onun kadarını yapabilmek zor, üçte birini yapabilsek çok iyidir, Allah nasip etsin inşallah.


Necdet Doğanata

Düzce'de 1933 yılında dünyaya gelen Necdet Doğanata, 1957 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu, İzmir'de 8 yıl avukatlık yaptı. Almanya'da Heidelberg Hukuk Fakültesi'nde başladığı doktora çalışmasını 1965 yılında yarım bırakarak İzmir Özel Fatih Koleji'nin İşletme Müdürü olarak eğitim dünyasına giren Doğanata, uzun yıllar Ege Bölgesi Özel Okullar Birliği'nin başkanlığını ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin Eğitim Sektör Meclis Başkanlığı'nı yaptı. 1992'de başlayan Bosna Savaşı'nda büyük zorluklar yaşayan Bosnalı çocuklara sahip çıkan Doğanata, 1993-2000 yılları arasında savaşta ailelerini kaybetmiş 49 öğrenciyi Türkiye'ye getirtti. İzmir Özel Fatih Koleji'nde öğrenim gören Boşnak çocukların tüm ihtiyaçları mezun olana kadar karşılandı. Çeçenistan'dan getirilen 6 çocuğa da Fatih Lisesi'nde eğitim imkanı verildi.