Önce son söz, eğer evet taraftarları şapkadan tavşan çıkarmazlar, ülkenin başını daha da büyük belalara sokmazlarsa, büyük olasılıkla referandumdan vaz geçecekler. Bu yüzden, yarın referandum olacak gibi çalışmaya devam etmekle birlikte, hiç olmayacakmış gibi düşünmekte de fayda var.
Başkanlık sistemine geçiş anayasa değişikliği referandumu çok açıdan sorunlu. İlk sorun muğlak olması. Hem gerekçeleri, hem içeriği, hem uygulama süreçleri, hem de ortaya çıkabilecek muhtemel krizlerin nasıl çözülebileceği tamamen belirsiz.

Gerekçeleri belirsiz, çünkü aslında pratikte hiçbir şey değişmeyecek. Şimdiki Cumhurbaşkanı, değişiklik sonrası kavuşacağı söylenen bütün yetkileri zaten kullanıyor. Yani MHP Genel Başkanı’nın söylediği gibi, pratikteki duruma yasal bir çerçeve getirilmeye çalışılıyor. Buna neden gerek duyulduğuna dair sorular sorduğunuzda, değişiklik metnini yazanlar bile yanıt veremiyorlar.

İçeriği belirsiz, ve aslında yasama, yürütme ve yargı, hiçbir demokraside olmadığı gibi tek adama bağlanıyor, ve bütün diğer maddeler bunun yan düzenlemeleri. Burada madde madde inceleme yapmayacağım. Ama baktığınıza, bu kadar çok boşluk içeren, yoruma bu kadar açık, birçok konuda sonradan içtihatlarla toparlanabilecek, böyle basit bir metin, anayasa olamaz diyorsunuz. Koskoca anayasa profesörleri bu delik deşik metni nasıl oluşturmuşlar diye hayret ediyorsunuz.
Çünkü başta halkın oylarıyla seçilmeyen başkan yardımcılarının hukuki durumu, kaç tane olacakları, Cumhurbaşkanı devleti yönetemez hale gelirse hangisinin vekâlet edeceği, eğer birisinin gönlünün keyfine değilse, tamamen tesadüflere bırakılmış durumda. Keza kaç bakanlık olacak, bunların taşra teşkilatları, memuriyet koşulları gibi, devlet mekanizmasını organize eden hiçbir şey belirli değil. Referandumdan evet çıksın da, göç yolda düzelir şeklinde, tam Türk tipi bir sistem isteniyor.
Bütün bu belirsizlikler, değişiklik paketine güveni çok azaltıyor, ve bu yüzden kamuoyu desteği de belirsiz. Kararsız seçmen oranı, son zamanlardaki en yüksek rakamlarda, ki bunların büyük bölümünün, hayır diyeceklerini söylemeyenler olduğu düşünülüyor.

 İkinci önemli sorun zamanlama. Madem 2019 tarihinde yürürlüğe girecek neden şimdi sorusu temel soru. Ama bunun yanında, bunca zamandır neden harekete geçilmedi, MHP neden Ekim ayında birden karar değiştirdi, neden bu kadar acele ediliyor soruları da cevapsız.
Ama zamanlamayla ilgili asıl sorun bunlar değil. Referandum birçok açıdan çok yanlış bir zamanda yapılıyor. Medet umulan 15 Temmuz duygusallığı artık sosyal açıdan güçlü bir motiv değil. Tersine, alternatif medyada, satır aralarında bazı senaryolar çok sık yazılıp çizilmeye başlandı. Darbe öncesi ve sonrasıyla ilgili sorular imalarla yanıtlanmaya başlandı. Ve belki de yakında, bizi şoke edecek bazı bilgiler ortaya çıkacak.

Yine 15 Temmuz’dan sonra OHAL ve KHK meseleleriyle yaratılan, hukuku, masumiyet karinesini umursamayan icraatları nedeniyle, iktidar partisine karşı homurdanmalar var. FETÖ’yle ilgisi olmayan birçok insana zulmedilirken, özellikle AKP içindeki FETÖ’cülere hiç dokunulmaması, beraber yürünen yolların unutturulmaya çalışılması da, iktidar partisinin kendi kitlesindeki saygınlığını azaltıyor. Bizim seçmenlerimiz, mağdur ve mazlumun yanında olurlar, ve kuruları toplarken, yaşları da kurban eden, genç filizleri koparan hoyratlık tepki çekiyor.

Zamanlamada bir diğer sorun ekonomi. Döviz kurlarındaki adı konmayan büyük devalüasyon, hepimizi fakirleştirdi. Bu devalüasyona rağmen, ihracat artmıyor, turizm küçülmeye devam ediyor. Üstelik Merkez Bankası faizi gizlice arttırsa da, yaraya merhem olmayacak gibi, bu ay dövizde yine yukarı doğru bir hareket bekleniyor.
Herkes biliyor, kimse açıkça söylemeye cesaret edemiyor, ama FETÖ sermayesinin ülke ekonomisinden çekilmesiyle, bu gruba ait kişi ve şirketlerle iş yapanların alacaklarını tahsil edememesiyle başlayan, birçok masum esnaf ve şirketi iflas noktasına getiren, birçok insanı işsiz bırakan, büyük bir nakit sıkışıklığı var. Büyük AVM’lerde, lüks caddelerde başladı, Anadolu’ya da sirayet etti, dükkânlar ardı ardına kapanıyor. KOBİ kredileri, büyükanne maaşları, çiftçi destekleriyle piyasalara nakit pompalanacak olsa da, bu sıkışıklık, büyük bir memnuniyetsizlik yaratıyor.

Ve daha da kötüsü, referandumun sonuçlarından tamamen bağımsız olarak, bu yıl ekonominin toparlanabileceğine dair bir umut da yok. Yatırımcılar da, finans piyasaları da, küçük tacir de, hane halkı da, gelecek yıl içerisinde ekonomik durumun daha iyi gideceğine dair umut beslemiyor.
Zamanlamadaki diğer problem dış politika ve güvenlik meselesi. Güney sınırımızda büyük bir mücadele içindeyiz. ABD, Rusya ve Çin gibi dünya devleri ve İran ve Körfez ülkeleri önünde, kırk tefin önünde ayrı ayrı oynarken, yaşamsal çıkarlarımızı korumaya çalışıyoruz. Güven telkin etmeyen bir yönetimimiz var, ama biz de kimseye güvenemiyoruz. Her an her şey olabilir. Bir anda hiç tahmin etmediğimiz gerilimlerin, savaşların içine dalabiliriz. Böyle bir zamanda, halkı bu kadar bölecek bir referanduma gitmek, hem evetçiler, hem hayırcılar için hayırlı değil.

Bu nedenlerle, aslında referandumun yapılmasının yanlış olacağını düşünüyorum. Bu noktada, evetçiler ve iktidar, iki yöntem deneyebilir. İkisi de evetleri arttıracak, ya da arttıramazsa, referandumun iptali için gerekçe olabilecek iç karışıklık, ya da dış askeri operasyon.
Hayırcılar ılımlı ve yumuşaklar, bu yüzden ikinci bir Gezi, ya da yandaş medyada arada bahsedilen ikinci bir darbe girişimi çok muhtemel değil. Kürt siyasi hareketi de savunmada. Ayrıca evetçi kampanya da dilini yumuşattı. Bu yüzden iç karışıklığı denklemden çıkaralım.
Dışarıda, Suriye ve Irak’ta terör örgütü ve uzantılarıyla, büyük kayıplara mal olacak bir zafer arayışı olabilir. Doğrudan ya da dolaylı olarak, gerginliklerin arttığı ABD ya da Rusya’nın, belki de kontrollerindeki silahlı güçlere yol vererek, bize müdahalesi de mümkün. Dış askeri operasyon senaryosu, evet oranını arttırmak için en olası senaryo, ve eğer referandumu iptal etmek isterlerse, evetçilerin en az yenilmiş görünecekleri seçenek.

İyimser yanım, bu koşullarda referandum iptal olabilir diyor. Gerçekçi yanım, iktidar bazı denemeler yapmadan teslim olmaz diyor. Ama yurtsever yanım, her ne olursa olsun, ve ne olmazsa olmasın, 17 Nisan’dan sonra da, aynı vatanda beraber yaşayacağımızı unutmayalım istiyor.