Obama geçen hafta ABD Kongresinde "Birliğin durumu" üzerine geleneksel konuşmasını yaptı ve "Bu akşam Avrupa Birliği ile kapsamlı 'Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı'na dair görüşmeleri başlatacağımızı açıklıyorum" dedi.
Açıklama, gazetelerimizin köşelerinde yeni bir ekonomik birliğin doğuşu olarak selamlandı. Nicedir krizle boğuşan ve gerilemekte olan Batı ekonomilerinin onulmaz derdine devanın, nihayet bulunduğu üzerine yazılar döktürüldü.
ABD ve AB birlikte, dünya ticaretinin yüzde otuzunu yapıyorlar. Kendi aralarındaki ticaretin hacmi ise 455 milyar dolar.
Daha da önemlisi dünyanın en gelişmiş ekonomik alt yapısına sahip iki devin birleşmesiyle, bütün dünyaya hakim olacak yeni bir ekonomik süper gücün doğacağını müjdeliyorlar!
Batmakta olan batı dünyası, bazen bakıyorsunuz Amerika'nın 'kaya gazı'yla, bazen ABD-AB işbirliği ile kurtarılıyor.

Arayışın nedeni

Obama'yı Avrupa Birliği ile ortak bir ticaret ve yatırım anlaşması yapacaklarını açıklamaya zorlayan gelişme, ABD'nin artık her alanda Çin'in gerisinde kaldığı gerçeğidir.
Çin, yıllar önce dünyanın en büyük ihracatçısı tahtına oturmuştu. Geçenlerde ülkelerin 2012 yılına ait dış ticaret rakamları da açıklandı. Çin 3.87 trilyon dolarlık rakamı ile dış ticaret hacmi 3.82 trilyon dolar olan ABD'yi geride bıraktı.
GSMH büyüklüğü açısından ise değişik rakamlar var. Ama genel olarak 2016 yılında Çin'in GSMH büyüklüğü olarak ABD'yi geride bırakacağı konusunda genel bir fikir birliği bulunuyor.
Hatta satın alma gücü paritesi (SAGP) esas alınarak yapılan kimi hesaplamalara göre Çin daha bugünden ABD'yi geride bırakmıştır.
ABD'nin yerlerde sürünen büyüme rakamlarına karşılık, küçük bir düşmeye rağmen 2012'de yüzde 7.8'i bulan büyüme rakamı ile Çin, karşı konulamaz bir rakip durumundadır.

AB daha büyük krizde

AB'nin durumu ABD'den daha kötü...
ABD, hala dünyanın 700 küsur noktasında konuşlu bulunan ordusunun bekçiliğini yaptığı, doların uluslararası değişim parası olmasının sağladığı 'senyoraj hakkı'nın avantajlarını kullanıyor. AB'nin böyle havadan üzerine konduğu büyük bir 'geliri' yok.
Geçenlerde AB ülkelerinin işsizlik rakamları açıklandı. AB genelinde yüzde 10.7 olan işsizlik, Euro Bölgesinde yüzde 11.7.
Yunanistan ve İspanya gibi kimi ülkelerde ise bu oran yüzde 26'ları bulmuş durumda. Bütün AB ülkelerinde gelişme kötüye gidişin derinleşmesi yönünde.
İşte bu tablo hem ABD'yi, hem de AB'yi doğal olarak yeni arayışlara itiyor.

Onulmaz derdin nedenleri

Bugüne kadar dünyanın en büyük ekonomik gücü olan ABD'nin, konumunu muhafaza etmek için kapitalist dünyanın diğer büyüğü AB ile kendi patronluğunda daha sıkı birlik arayışı içinde olması son derece doğaldır.
Peki, böyle birlik arayışı gerçekçi midir ve ABD'nin derdine derman olacak mıdır? Nasıl hareket edileceği konusunda ABD ve AB aynı görüşte midir?
Cevap nettir. Ne ortak bir görüş vardır; ne de ABD ile AB arasında düşünülen ortak ticaret bölgesinin çözüm olabilme şansı vardır.
Nedenlerini kısaca sıralayalım:
Birincisi, bütün kapitalist ülkelerin bir araya gelerek süper emperyalist birlik oluşturacağı düşüncesi, ilk olarak 20. yüzyılın başında Kautsky gibi II. Enternasyonal'in ideologları tarafından savunulmuştu.
Aradan yüzyıl geçti. Bir süper emperyalizm olmadı. Kapitalizmin doğası kendi içinde rekabeti zorunlu kılar. Rekabetin olmadığı yerde kapitalizm olmaz.
Süper emperyalizm teorisinin savunulduğu yıllardan sonra dünya, kapitalist ülkelerin sebep olduğu iki dünya savaşı yaşadı. Yeni bir dünya savaşının olmadığı son 70 yıl ise, her alanda kıyasıya rekabete sahne olmuştur.
İkincisi, Avrupa'nın lider ülkesi Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri ayrı ayrı ve hep birlikte Amerika'dan daha çok Rusya ve Çin başta olmak üzere BRICS ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye özel bir önem vermektedirler.
Almanya, Amerika'nın İran başta olmak üzere Libya ve Suriye politikasına hep mesafeli durdu.
Üçüncüsü, gerek AB gerekse ABD kendi aralarındaki ticaretten daha fazlasını Çin ile yapmaktadırlar. Çin, ABD ve AB'nin kendi aralarındaki ticarete eşdeğer bir ticareti yalnız başına Japonya ile gerçekleştirmektedir.
Dördüncüsü, hemen hemen bütün dünya ikili ilişkilerde eşitliği gözeten Çin'i, ABD ve AB'ye tercih etmektedir. Çin'in Afrika ile olan ticaret ve yatırım hacmi Amerika ve AB'yi geride bırakmıştır.
Latin Amerika ile ilişkileri gelişmektedir. Asya'da rakipsizdir.
ABD'nin en yakın işbirlikçisi Suudi Arabistan'ın en büyük dış ticaret ortağının Çin olduğunu söylersek durumu daha net olarak özetlemiş olacağız.
Ve nihayet Avrupa ve Amerika ekonomilerinin içinde bulunduğu kriz yapısaldır. Kapitalizmin doğasından kaynaklanmaktadır. Birleşmeleri bu temel sorunun çözüleceği anlamına gelmez.
Kapitalizm sistem olarak çürümüştür ve ömrünün sonuna gelmiştir. İnsanları, kendilerine ve sisteme yabancılaşmıştır. Sistemin çürümüşlüğü, sonuç olarak bütün sosyoekonomik sistemlerin temel maddesi olan insana ve toplumsal ilişkilere de sirayet etmiştir.
Bu büyük sorunun, devrim dışında bir çaresi yoktur.