“Katsushika Hokusai” ismi birçok kimseye tanıdık gelmeyebilir, fakat “o meşhur mavi dalga resmi” dendiğinde, eserin çoğu kişinin gözünde canlanacağını tahmin ediyorum.

En bilinen yapıtı “Kanagawa Açıklarındaki Dalganın Altında,” ya da popüler ismiyle “Büyük Dalga” adlı bu tahta baskı olan Hokusai, Japonya’nın en ünlü ve ilham verici sanatçılarından.

Geçtiğimiz hafta Londra’daki British Museum’da, ziyaretçileri Hokusai’nin yaşamının son otuz yılında sanatsal bir yolculuğa çıkaran bir sergi açıldı.

Hokusai (1760-1849), 100 yaşını geçmeyi hedefliyor ve 110 yaşında iyice ustalaşmış olmayı planlıyordu. Bu hedefini tutturamasa da 89 yıl yaşayan sanatçıya göre, 70 yaşına dek çizdiği hiçbir şey dikkate değer değildi. Nitekim, gün doğumundan gece geç vakitlere kadar sürekli çalışan ve kendini geliştiren, hayatı boyunca 30.000 civarında eser verdiği tahmin edilen Hokusai, “Büyük Dalga”yı yarattığında 71’indeydi.

Batı resmini etkileyen; değişken, anı anına uymayan, akıp giden dünyayı konu alan Japon resim sanatı “ukiyo-e” türünde çalışmalar yapan Hokusai; resim, çizim, tahta baskı ve kitap illüstrasyonu alanlarında ustaydı.

Sanatçının yaşadığı dönemde, yabancıların girmesinin ve vatandaşların ayrılmasının yasak olduğu Japonya, diğer kültürlere göreceli olarak kapalıydı. Diğer yandan memleketi Edo (bugünkü Tokyo) hareketli bir yerdi, hatta doğduğu zamanlarda dünyanın en büyük şehriydi.

O dönemde Avrupalıların kabaca %40’ı okuma-yazma biliyorken, Japon halkı için bu oran %80 idi. Ülkede tahta baskılara ve kitap illüstrasyonlarına yüksek talep vardı. Moda olan tahta baskılar ucuzdu ve büyük rağbet görüyordu. Son derece titiz bir şekilde çalışan Hokusai’nin eserleri de çok tutuluyordu.

Sürekli yeni çalışma yolları arayışında olan sanatçı, deri değiştirir gibi eski kimliğini geride bırakıp yenisini benimseme döngüsü içinde sık sık ismini de değiştirdi. “Kuzey Stüdyosu (Odası)” anlamına gelen “Hokusai” ismini yaklaşık 40 yaşındayken aldı.

19. yüzyılın ortalarında, Japonya diğer ülkelerle ticarete açıldığında, Hokusai’nin çalışmaları daha da fazla ilgi görmeye başladı. Eserlerini toplayanlar arasında Batı sanatının en büyüklerinden olan Edgar Degas, Paul Gaugin ve Claude Monet gibi isimler de vardı. Monet, 23 adet tahta baskısını satın almıştı. Degas ise, yaptığı binlerce insan eskizinden yararlanmıştı. Bu bağlamda Hokusai’nin, İzlenimcilik akımını etkilediği söylenebilir.

Japon sanatının belki de en ikonik yapıtı olan “Büyük Dalga,” “Otuz Altı Fuji Dağı Manzarası” adlı baskı serisinin parçasıydı. Fuji Dağı manzaraları, yerel yaşam, hayvan ve bitki betimlemeleri içeren serinin çıkış noktası, yerel turizmde yaşanan patlamanın yanı sıra Hokusai’nin Fuji Dağı saplantısıydı. Sanatçının hem ülkesi ve tüm dünyadaki yerini sağlamlaştıran hem de ufak bir servet elde etmesini sağlayan, bu seri oldu.

“Büyük Dalga”da, Kanagawa açıklarındaki büyük bir okyanus dalgası, Edo’nun güneyindeki adalardan balık getirdiği düşünülen incecik tekneleri tehdit ediyor. Arkada, ülkedeki en yüksek dağ ve Japonlar’ın kutsal kabul ettiği üç dağdan biri olan Fuji Dağı görünüyor. Öndeki daha küçük dalga formu ise, Fuji Dağı’nı başka bir açıdan görünümüyle aynı.


Tekneleri alt etmeye hazırlanan ya da sadece korkutmak isteyen dalganın hareketi ve biçimi, doğanın gücünü ve görkemini hissettiren bu zarif eserde beni de daima etkilemiştir. Yenilikçi bir yapıda olan Hokusai’nin, fiyatının düşmesiyle birlikte kullanmaya başladığı ithal Prusya mavisi boyanın hakimiyeti de, bu hayli pragmatik gerekçeye karşın, benim için etkileyicidir.

Batı sanatının en büyük isimlerinden Vincent Van Gogh, kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektupta, sanatçının bu yapıtta çizgileri ve renk seçimi ile yarattığı, teknelerin adeta birer pençe olan dalgalara kapıldığı yönündeki duyguya değinmiştir.

Yolunuz Londra’ya düşecek olursa, bu resmin de görülebileceği “Hokusai: Büyük Dalga’nın Ötesinde” adlı sergi, 13 Ağustos’a kadar devam ediyor.