Söze, şifa dileklerimle başlamak istiyorum. Bilgi, birikim, donanım, ölçülülük, saygı... ve delikanlı bir duruş. Öfkesini bir yana bırakarak düşünecek olanların hayır diyemeyeceği özellikler... Hani o mantıkla değil de, duyguları (!) ile düşünen histeri nöbeti geçirerek "Baykal gitsin!.." diyenlerin pek hoşlanacağı bir yazı değil bu... Gitmedi, çok çirkin bir komplo ile gönderildi... Gönderilen laiklikti, kadın haklarıydı, özgürlüklerdi aslında!.. Ekseni kaydı; O gitsin biz gelelim diyenlere kapısı aralandı partinin. Kırmızı beyaz renkleri beğenmeyip, mavi fularlar takarak il ilçe demeden "gitsin" propagandası yapanlar girdiler içine partinin... CHP iktidar oldu mu? Hayır!... Sebep kimin gidip geldiği değildi aslında. Bu daha derin bir konu. Tam da bizim gibi siyaset bilimi ile yoğrulanların açıklayacağımız, kitaplar dolusu yazılacak sebepler.

Baykal'la ilişkisini kendi durduğu yer ile kuranlar ve bu yer ile mesafeyi yakınlaştırıp koparanlar; bunları teşhis etmek zor değil. Ama bir de propagandaya teslim olup, aynı sözleri yineleyenler; sosyolojik, psikolojik analize giriyor. Gidişi kolaylaştıran kısım tam da bu... Kendilerinin neler yapmadıklarını sorgulamak yerine kendisinin dışında birisini suçlama kolaycılığını seçmek, sürekli sızlanmak, yakınmak... Bu kısım için çok örnek var.

Bir de duayen bir gazeteciden söz edeceğim bu yazımda... Hasan Pulur. "Baykal gitsin" konusunu en iyi analiz eden gerçek bir gazeteci. Huzur içinde yatsın. Yazısının başlığı, "Romalı Cato'dan Deniz Baykal'a..." Toplumu hicvederek gerçeğimizi yüzümüze çarpan akıl ve mantık kokan bir yazıydı. Unutmadım hiç... On yıl önce, Türkiye için hala umut varken... Ve Baykal tek başına bile güçlü muhalefet ederken... Şöyle diyordu rahmetli Pulur;

Milattan iki yüzyıl önce yaşayan Romalı politikacı senatör Cato her konuşmasının sonunu "Kartaca yıkılmalıdır" diye bitirirmiş...
Mesela, Roma İmparatorluğu'nun inşaat işleri konuşulurken Cato söz alır, görüşlerini söyler ve lafını noktalarmış:
"Kartaca yıkılmalıdır!"
Latincesi:
"Ceterum consea Carthaginem esse delendam!"
* * *
Diyelim bir salgın hastalık tehlikesi var, Cato yine konuşmasını bitirir:
"Kartaca yıkılmalıdır!"
Roma orduları savaşıyor, Senato'da bu savaş konuşuluyor, Cato lafını sona saklar:
"Kartaca yıkılmalıdır!"
* * *
Romalı senatörün yüzlerce yıl sonra Türkiye'deki uzantıları da ne diyor biliyor musunuz?
"Deniz Baykal gitmelidir!"
Diyelim trafik konusu konuşuluyor, herkes şikâyetçi ama biri hemen atılıyor:
"Ben CHP'ye oy vereceğim ama, Baykal giderse!"
Aşçı tatsız tuzsuz bir yemek pişirmiş:
"Böyle karnıyarık olur mu? CHP'ye oy vereceğim ama, Baykal giderse!"
Yirmi beş kuruş için köprüde kuyruk, herkes şikâyetçi ama yerli malı Cato'nun derdi yine Baykal'dır:
"Kardeşim CHP'ye oy vereceğim ama, Baykal gitmiyor ki!"
Susuzluk, kuraklık, memleket kavrulacak:
"Şu Baykal gitse de CHP'ye oy versek!"
* * *
Laiklik elden gidiyor!
"Gitmez gitmez, Ankara, İstanbul, İzmir mitingleri hepsi umutlandırdı, lakin şu Baykal gitse de CHP'ye oy versek!"
Bölücüler fırsat bekliyor!
"Kimse bizi bölemez ama, şu Baykal bir gitse!"
Şeriat gelecek, çağdışı bir hayatı dayatacaklar, başörtülü olmayanı yaşam dışı bırakacaklar!
"Merak etme bir şey olmaz, aslan gibi CHP var, lakin Baykal bir gitse!"
Solda, pişti sanılan aşa, kimin soğuk su kattığı belli oldu!
"Evet evet, ama yine de Baykal gitmeli!"
* * *
"Paranoya"nın bu kadarı da fazla değil mi?
Deniz Baykal'ın hatası, yanlışları yok mu, olmadı mı?
En azından bizim bu köşede yazdıklarımız, buz üzerine yazılmadı, ak kâğıt üzerine kara harflerle...
Lakin "terazi var, tartı var, her işin vakti var!" diye bir deyim hatırlamaz mısınız?
Bu aşamada Deniz Baykal'ı götürmenin imkânı var mı?
Yok, hem de niçin?
* * *
Hem meydanları doldurup "Türkiye laiktir, laik kalacak!" diye bağıran sen değil misin? Laiklik tehlikede olmasa, böyle bağırır mısın?
Peki laikliği nasıl koruyacaksın?
Baykal var diye CHP'ye oy vermeyerek mi?
O halde AKP'ye verdiğin "dolaylı" oy hayırlı olsun!

"Türkiye laiklikten her geçen gün uzaklaşan bir ülke haline nasıl geldi?" sorusunun da özeti bu yazıda. Objektif bakmayı çoktan unutmuş bir toplumda, bilim ve akıl diye ısrar etmenin bedeli, bu yazıya gelecek olan öfke dolu sataşmalar olacak. Yanlış türlü türlü ama doğru her zaman tektir.  Baykal, konuştuğunda inanmadığı bir şeyi ona söyletemeyeceğinizi bilirsiniz. Neslinin son örneği ve soğuk savaş sürecinin yetiştirdiği donanımlı siyasetçi. Aramızdan ayrılınca boş kalacak bir alandan söz ediyorum.  Baykal'ın hataları yok mu? Kimin yok ki... Hatalar kısmında, yanında olanların kendi yerlerini korumak için susanların hiç mi vebali yok?!... Yüzüne başka konuşup arkasından başka konuşanların?!...

Ayrıntısına girmeden yazacağım, merak edene ayrıntıyı da açıklarım. Konferans vermişti. Çıkışta, ben farklı düşünüyorum, sizin söylediğiniz şu kısmı, bir yazımda şöyle yorumlamıştım dediğimde, yüzünde yumuşak bir ifade ile "biz de okur yararlanırız" dedi. Bana anlatılan Baykal'ın öfkelenmesi gerekirdi. Parti Meclisi'nde bir saate yakın konuştuğumu söylemişlerdi. Parti içi eleştirilerimi sabırla dinlemişti. Herkes elini vicdanına koyup, kendi yerinden değil de empati ile düşünürse, hepimizin sağlığı için dua edeceğimiz pek çok neden olduğunu göreceğiz. Bu kez gitmesin diye dua etmekten söz ediyorum!..

Bir soru da herkese; CHP'yi yeniden kuran kimdi? Partide olan herkes yerini bir de buradan sorgulamalı!... Hepimize geçmiş olsun!...