7 Haziran seçimleri sonrasında tüm siyasi partiler seçimin galibi olarak kendilerini ilan etmişlerdi. Birçok dostum hükümet partisi olan AKP'nin %40 oy almasını başarısızlık olarak görüyor ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun seçim zaferi olarak değerlendirmelerini yadırgıyor ve eleştiriyordu. Bense AKP'nin büyük bir başarı elde ettiğini düşünüyordum. 13 yıl boyunca ülkede hak, hukuk, adalet bırakmayan, birçok zaman acımasızlığını göstermekten çekinmeyen, kendi yandaşlarını her fırsatta daha da zenginleştirip, kendisine taraf olmayanları bertaraf eden hatta hapislerde insanların senelerce masumken yatmasına sebep olmuş bir partinin seçimde %40 oy almasını büyük bir başarı olarak değerlendiriyordum. Ne zaman ki seçim bitti, muhalefet partilerinin tutarsızlıkları, yetersizlikleri ve beceriksizlikleri ortaya çıktı aslında bu %40 oy oranının çok düşük bir oy oranı olduğunu anladım. Böyle bir muhalefete sahip ülkede iktidar partisinin %60'dan az oy almasını büyük başarısızlık olarak değerlendirmeliyiz.

***

Hastanelerde popülist bir söylem var: Hasta Hakları. Bu birimin en çok çalıştığı alan doktorlara daha fazla hastayı nasıl baktırabilirim gayreti. Örneğin ben bir psikiyatri doktoru olarak günde en az 40 hasta bakıyorken, bir hasta sıra bulamazsa devreye hasta hakları giriyor ve hastaya 41, 42, 50, 60. sıralar sağlanıyor. Öğleden sonra elini kolunu sallayarak gelen bu kişilere sıra sağlanması hasta hakkı olarak tanımlanıyor. Oysa bir psikiyatri doktoru hastasını 45 ile 60 dakika arası görmek için eğitim alıyor. Tüm dünyada minimum 30 dakika hakkı hastalara tanınıyor. Aynı doktorun, acil servise hasta başvurduğunda onu muayene ve tedavi etmesi, her hangi bir zamanda kendisine muayene olmuş hastası ile ilgili adli bir yazışma olursa rapor hazırlaması, maluliyet için başvuran kişilerde rapor değerlendirmesi yapması, sağlık kurullarına girerek değerlendirme yapma, hizmet içi eğitimlere katılma, hasta dosyalarının tamamlanması ve diğer birimlerde yatan hastalara konsultasyon yapma görevi de var.  Şimdi siz hesaplayın hasta başına ayırabileceği zamanı.
Sabahın erken saatlerinde randevu için gelen hastalar, gün boyu sürecek hizmet için çok kısıtlı sürede hizmet aldıklarında hasta hakları neden devreye girmiyor, anlayabilmiş değilim. O hastaların neden kaliteli bir hizmet almak için hakları bulunmuyor? Tüm doktorların daha fazla hastayı yetersiz zamanda muayene etmeye zorlanmasının hasta hakları ile açıklanmasını gerçekle uyumsuz olduğunu düşünüyorum. Bu olsa olsa, sağlığın ticarete dönüştürülmesidir. Maalesef hepimiz bir gün hasta ya da hasta yakını olacağız ve bu ticaretin kurbanlarından biri olacağız.

***

Yeni mezun bir doktordum. Yakın akrabalarımdan biri, sürekli olarak doktor kontrolü ve kan tetkikleri olmadan, TV ve gazetelerden öğrendiği doktorlukla aspirin kullanıyordu. Bunun kanı sulandırdığını ve kalp hastalıklarına karşı koruyucu olduğunu söylüyordu. İlacın bu şekilde kontrolsüz kullanımında kanama hastalıkları olabileceğini ve mide yakınmaları olabileceğini söylediğimde ise midesinin taş gibi sağlam olduğunu ifade ediyor ve uyarılarımı dikkate almıyordu. Aradan bir yıla yakın bir zaman geçti. Yakınım mide kanaması geçirerek acil servise başvurmak zorunda kaldı. Biraz sitem biraz kızgınlıkla bu durumu kendisinin yarattığını söylediğimde ise cevabı hayret vericiydi. 'Benim midem taş gibiydi. Sen konuşa konuşa nazar değdirdin(!)'
Altay Kulübü de biraz bizim hasta gibi. Camia bir araya gelmezse bizi kötü günler bekliyor diye uyarıyoruz fakat pek de önemsendiğini maalesef göremiyoruz. Çok iyi niyetle ve büyük bir özveri ile çalışan Cihangir Marmara yönetimi maalesef camiadan yok denilecek kadar oranda destek alabiliyor. Herkes bir kenara çekilmiş sanki kulübün daha da irtifa kaybetmesini bekliyor. Ben yine bazı kişilerin bizi itham etme olasılığına karşı yine doğru bildiğimi tekrarlayacağım. Bu iyi niyetle ve azimle gayret eden yönetime camia dinamikleri destek vermezse mevcut yönetimin bu mali yükü tek başına kaldırabilmesi olanaksız görünmektedir. Altay kulübüne kuyruk acısı olan bazı kesimlerin hayal ettiği günler, eğer bizim 'büyük' diye nitelendirdiğimiz camiamız tek yumruk olamazsa gerçek olacak. Siz buna ister nazar değin ister başka bir şey. Ama maalesef görünen köy kılavuz istemiyor.