Boş Zamanlarınızda Ne Yaparsanız Sorusu Kadar İçi boş Ve Anlamsız Bir Soru Olamaz.
Ama böyle bir soru sorarlar işte..Yani bu durumda dolu zamanınızda ne yaparsınız ki boş denilen zaman diliminde yaptıklarınız merak edilir. Kanımca bunun nedeni siz farkında olmasanızda "dolu" zamanlarda değil ama o merak edilen "boş" zamanlarda yaptıklarınızla anlaşılabilir olmanızdır.
Aslında "dolu" zaman bir kişiye ya da bir kuruma hizmet etmek değildir. Dolu bir zaman kendinizi iyi hissedebileceğiniz herşeyi kapsar. Zaman ne doludur ne boştur ,sadece akıp giden bir süreçtir. Ama daha önemlisi ya da hüzünlü olanı ise zamanın akıp gittiğini duyumsamaktır.
Oysa dolu zaman dedikleri şey, zamanın nasıl geçtiğini hatta zamanın olup olmadığını bile düşünmediğiniz anlardan oluşur. Bu, her ne olursa olsun sevdiğiniz şeyler, insanlar ya da sevildiğiniz anlardır. Gerisi ise boş, bomboş karanlık bir evrendir.

“Gençlikte yaşanır Aşk Ama Yaşlılıkta Verilir Gerçek Değeri”

"Feleğin çemberinden geçmiş ve yaşlılığın sonbaharı denilen yaşlardaki insanların nezaket kuralarını zorlayan konuşmalarını dinlemek yorucu ve sıkcıydı. Ancak artık birbirleri için rakip olamayacak bu insanların konuşmaları ,sahte iltifatların ya da abartmaların olmadığı bir günah çıkarma ayini gibiydi.
Herşey çok basit ve net bir şekilde dolaysız olarak dile getiriliyordu. Kendi aralarında kabul gören bu oyunda herkes olabildiğince rahat ve özgür gözüküyordu. Bu kabilenin insanları için gençlik yıllarının yorucu ve iddialı diplomatik oyunları artık geride kalmıştı. Ama eksik olan bir şey vardı.Konuşmaların içeriğine bakılırsa büyük ve hasır altı edilmiş bir hüznün izlerini sürebilirdiniz. Çünkü heyecan verici hiç birşeyin olmadığı veya olmayacağı duygusu insanın bir bakıma yok oluş sürecidir ve belki de bu umursamaz tavırlar içinde pervasızca yapılan konuşmaların altında saklanan asıl gerçek; son bir kez olsun görkemli bir aşkın hala yaşanabileceği umududur.
Onları anlayabilecek ve hak ettikleri değeri verebilecek harika bir sevgilinin varlığı bu orta yaşların son dönemecinde olan,erozyona uğramış hayatları bir vahaya dönüştürebilir ve böylece erkek olabilmenin gücünü ya da bir dişi olabilmenin onurunu onlara yaşatabilirdi."

Çoğu  İnsanın  Tuhaf  Görünmeye Cesaret  Edememesi Zamanımızın En Büyük Tehlikesidir.
(John Stuart Mill 1806-1873)

JS Mill, bizim İktisat Fakültelerindeki  ekonomi derslerinde adı sıkça geçen liberal ideolojinin öncülerinden bir ekonomisttir. Böyle de bir laf etmiş. Biraz felsefi  bir ifade gibi gözükse de Alman filozof Nietzche de "normal gözükmeye çalışmak çok yorucudur" demişti.

Gerçi facebook gibi elektronik ortamlarda bu tuhaflık arayışı pekte zor degildir. FB bu bakımdan bu ortalama insanların küçük çılgınlıkları için ideal bir dünya.Tuhaf gözükme özgürlüğü liberal anlayışın da bir yansıması olabilir  belki ama hangi platformda olursa olsun bu cesur insanlar ekonomi dahil hayatın her alanında devrimci karakterleri ile yine de ön plana çıkarlar.
Tuhaflık Sız adece finansal açıdan güçlü insanlara özgü bir şey gibi algılanabilir ama aşağılarda bir yerlerde buna cüret eden ortalama insanlar kendi camialarında pekte hoş karşılanmazlar. Çünkü klişe hayatlarında ciddi olmaları beklenirken işi sulandıran insanlar olarak gorülürler ve bu durum hayatları boyunca onların yeni fikirler üretebilecekleri  motivasyondan yoksun silik insanlar olarak yaşamalarına neden olur. Empoze edilmiş basmakalıp yaşamları içinde dışlanma ve göz ardı edilme gibi bir tehditle yasamak acı verici gözükebilir ama tam bu noktada ,Oscar Wilde 'ın söylediği şu sözler yolumuzu biraz olsun aydınlatmaya yeter.  "Hiç bir şey aşırıya varmadıkça başarıya ulaşamaz"
Acaba ne kadar tuhaf ya da ne kadar cüretkar olabilirsiniz? Öyesine akıp giden bir hayatın içinde rakamlardan oluşan bir sanal gerçeklik ya da istatistik olarak yaşarken aniden merak uyandıracak kadar eğlenceli ve heyecan verici bir öykünün kahramanı olmak aslında ne kadar tuhaftır ? kurgudan bile tuhaf.

“Hiçbir Zaman Söylediklerimin Ne Kadarının Doğru Olduğunu Bilmiyorum.”
Bette Middler böyle söylemiş. Buna içtenlikle katılıyorum ve ben insanları dinlediğimde onların söylediklerinin en az 50 % sinin zaten yalan olduğunu kabul ederek konuya farklı bir bakış açısı getirmeye çalışırken insanların sarhoş veya aşık olduklarında gerçeği söylemeye eğilimli olduklarını duymuştum  ama benim bunu bekleyecek zamanım da yoktu. Sonra birden Oscar Wilde’ın “ Gerçeği söylemek karlı ise asla yalan söylemeyin” sözlerini anımsadım ve böylece eğer kişi gerçeği söyleyerek kaybedeceğine inanıyorsa kesinlikle yalan söyler şeklinde bir gerçeğe ulaştım.
İşte bu anda kişiye kesinlikle kaybetmeyeceğine dair söz vererek duruma daha da açıklık getirdim.Bu yalanın önünü biraz kestiyse de tam işe yaramadı ve en sonunda şu gerçeğe ulaştım.Birine “Dürüst müsünüz ?” diye sorun, evet derse kesinlikle bir sahtekardır ama şunu biliyoruz ki zaten insanların yüzde ellisi diğer yüzde ellisinin ne dediğini anlamıyor.En büyük yanılgımız da budur.