Unutuyorsun güzel kardeşim, unutturuyorlar. Dününü unuttun çoktan, bugüne yabancısın, yarınlarını ise anlamsızlaştırıyorlar. Seni sen yapan ne varsa yavaş yavaş elinden alıyorlar. Bütün değerlerinin içini boşaltıyorlar. Susuyorsun güzel kardeşim. Birileri senin adına konuştukça, senin adına kararlar aldıkça sen inadına susuyorsun...

Alışıyorsun güzel kardeşim, alıştırıyorlar. Yasaklara alışıyorsun. Önceki gün 30 Ağustos Zafer Bayramı idi. Ülkenin kurtuluş günü yani, bağımsızlığımızı kazandığımız gün. Ama gönlünce kutlamana bile izin vermediler. Son on yıldır hep bir bahane buluyorlardı, bu kez de terör olaylarını bahane göstererek bugünü bayram gibi kutlamana engel oldular.
Bizim öğrencilik yıllarımızda törenler için bir hafta öncesinden hazırlıklar yapılır, bayram günleri heyecan ile beklenirdi. Hepsi birer birer yok ediliyor farkında mısın? Birden bire değil, inceden inceye. Kaynayan kurbağa* deneyinde olduğu gibi fark ettirmeden alıştıra alıştıra yapıyorlar bunu ki alışıyorsun.

Çocukların şiir okuduğu, şarkılar söylediği, gösteriler yaptığı o eski bayramlar yok artık. Birlik ve beraberliğimizin pekiştiği bu özel günler sıradan bir gün haline getirildi. Neden mi? Çünkü eskiyi unutmanı, geçmişle arandaki bağları kopararak yeni düzene alışmanı kolaylaştırmak istiyorlar. Ancak o zaman istedikleri nesilleri yetiştirebileceklerini biliyorlar.       
Unutmayın güzel kardeşim, unutturmalarına izin vermeyin. Alışmayın, susmayın...
 
Bakın ne diyor bu ülkenin topyekûn kurtuluş mücadelesi verdiği o zor günlere bire bir tanıklık eden ünlü yazar Falih Rıfkı Atay, "Nemiz varsa, bağımsız bir devlet olmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı'nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz..."

Bugün, bu cehennem, bu cennet bizim diyebiliyorsak, Kordon'da çimlere oturup güneşin batışını seyredebiliyor, birilerinin gölgesinde uyanmıyorsak yeni güne, her şeye rağmen hâlâ özgürce dolaşabiliyorsak bu topraklar üstünde, bunu bugünler için savaş veren ve bu uğurda can veren atalarımıza borçluyuz. Bunu unutmayın. Unutturulmaya çalışılan o günleri, yaşananları çocuklarınıza anlatın ki onlar da yarın kendi çocuklarına anlatsınlar...

*Kaynayan kurbağa, yaşarken kaynayan bir kurbağayı anlatan yaygın bir anekdottur. Anekdotun temel dayanağı olan iddia, kurbağanın kaynayan suya atıldığında dışarı zıplayacağı; fakat soğuk suya konulup yavaşça ısıtıldığında neler olduğunu fark edemeyip yavaşça kaynayarak öleceğidir. Bu anekdot, genellikle insanların yavaşça gerçekleşen değişikliklere nasıl tepkisiz kaldığını göstermek için mecazi anlamda kullanılır.