Her zaman güzel ülkemizin güncel sorunlarından söz edecek değiliz ya, bu kez 21 Ekim Cumartesi günü yaptığım Ankara gezisinden söz edeyim sizlere. Toplum bireylerini iyi düşüncelere yönlendirebilmeyi amaçlayan köklü bir kuruluşun geleneksel olarak yaptığı Cumhuriyet ve Atatürk Haftası kapsamındaki Anıt-Kabir gezisini bu sene, üst bölümde yazdığım gibi 21 Ekim'de gerçekleştirdik. İzmir'den dört otobüsle cuma akşamı saat 23.30'da hareket ettik. Günün ilk ışıklarını Sivrihisar'ı biraz geçtikten sonra görür gibi olduk. Sabah, Ankara'daydık, İstanbul'dan sekiz otobüsle gelen kardeşlerimizle buluştuk.
Ankara'daki kardeşlerimizin düzenledikleri ortak kahvaltı düzeninden sonra Saat 10.30'da Anıt-Kabir'e ulaştık. Manzara her zamanki gibi görülmeye değer muhteşemlikteydi. Zira Anıt-Kabir merdivenlerine dizildiğimiz zaman üç bine yakın katılımcımızla gerçekten gurur duyulacak bir manzara oluşturmuştuk. Daha sonra mozoleye çelenk koyma ve anı defterinin imzalanması görevleri yerine getirildi.

Resmi törenlerin ertesinde konukların bir kısmı Anıt-Kabir anı armağanlarının satışının yapıldığı bölmelere bir diğer kısmı da gezme amacıyla müzeye yöneldiler. Müze gerçekten çok ilginç objelerle bezenmişti. Atatürk'ün okuduğu ilginçtir bazı bölümlerdeki satırların çizildiği kitaplar hem de ne kitaplar Fransızcasıyla, Türkçesiyle ciltlerce sıralanmışlardı. Yalnız onlar mı? O ne kadar zevkli gömlekler, elbiseler, kravatlar, kol düğmeleri ve daha niceleri. Otomobiller, kayıklar, deniz motorları ve balmumu heykeller daha nesini anlatabilirim ki? Her biri, geçmişi sanki bizlere yeniden yaşatıyormuşçasına sıralanmış resimler. İnanın gezmekle doyulamayacak kadar büyüleyici bir ortamda dolaştım ve bitmesini istemedim bir türlü.

Öte yandan çıkışta birtakım ziyaretçilerimiz de aldıkları anı armağanlarını birbirlerine göstermekte idiler. Kadınlar için kolye, yüzük, bilezikler, broşlar dışında çeşitli giyim eşyaları ve aksesuvarlar en çok tercih edilenlerdi. Bunların yanında elbette; erkekler için de çok değişik objeleri görebiliyorduk. Kravatlardan, onların iğnelerinden, kol düğmeleri ile kol ve cep saatlerinden bahsetmeden olmaz.

Her güzel şey gibi bizlerin Anıt-Kabir serüvenimiz de bence kısa sürdü ve çabucak bitti. Döndük, öğle yemeğimizden sonra bizi serbest saat bekliyordu. Biz İzmir grubu; serbest saat değerlendirmesini gerçekleştirmek üzere Ankara'nın eski kalmış otantik "Hamamönü" semtine gitmeyi seçmiştik.

Ben, Ankara'yı çok severim. Çocukluk günlerimin en büyük hayalleri arasında Ankara'yı görmek en ön sıralardaydı. Ne bileyim, belki de ailemden ve eğitimimden gelen özellikler nedeniyle ta eskilerden beri Atatürk ile Ankara'yı bir noktada özleştirir dururdum. Rahmetli annem de benim kafamda olmalı ki daha ilk sınıflarında belki de okula da başlamadan o tatlı sesiyle bana Ankara Marşı'nı söyleyip bir ölçüde ezberletip sevdirmişti. Şimdi o eski günleri anımsayıp şu Ankara Marşı'nı şöyle ortaklaşa söyleyelim mi, ne dersiniz? Buyurun o zaman:
"Ankara, Ankara güzel Ankara,
Seni görmek ister her bahtı kara.
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara.
*
Burcuna göz diken dik başlar insin,
Türk gücü orada her zoru yensin,
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin,
Var olsun toprağın, taşın Ankara".
Ne dersiniz, güzel ve anlamlı değil mi? Cumhuriyetin simgesi haline gelmiş Ankara ile daha ileri tarihlerde görevlerimiz nedeniyle de olsa uzun süreli birlikteliğimiz oldu. Derler ki İstanbul'dan sonra elbette Ankara'nın kısıtlı yaşamı insanlara pek de öyle tatlı gelmez. Hatta hep anlatılıp durulur, kuruluş yıllarında ünlü bir şairimize "Ankara'nın nesi meşhurdur? diye sormuşlar; yanıtı sizler de anımsarsınız: "İstanbul'a dönüşü". Belki bu kısa yanıt Ankara'nın o ilk günlerinde nice sıkıntılarla iç içe olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.

İşte bu üst bölümdeki düşüncelerin yoğunlaşması sonucu Ankara, o güzelim Ankara, o sembol Ankara hızlı bir şekilde İstanbul'a taşındı. Ne var ne yoksa her kurumun merkezi İstanbul'a göçtü. Sebebi çokça bilinmez sanılır ama siyasilerimizin İstanbul sevdası özellikle 1950'lerden sonra giderek artan bir hızla önüne geçilemez tutkuya dönüştü. Günümüzde ise neredeyse meclisi bile İstanbul'a göçürtecekler.
***
Olsun; onlar İstanbul'a gitsinler. Bizler "Hamamönü" semtinin bir yol kenarı kahvesinde sakince çaylarımızı da içtik, eski Ankara evlerini de gezdik, doyamadık birer çay daha içtik. Dönüş hazırlığımızı orada yaptık.
Ne bileyim, günün belki de Anıt-Kabir etkinliğinden sonra en keyifli anlarını orada geçirmiştik. Orada dönüş için  otobüslerimize bindik, Pazar sabahı saat 01.00'de İzmir'deydik, yorgunduk ama değmişti. Hem Ata'mızı ziyaret etmiş ve hem de sevgili Ankara'mızda kısa da olsa mutlu bir-iki saati değerlendirmiştik.
Esenlikle kalınız...