Sakın ha, "Bir sokak nasıl ölür, hiç cansız bir varlık olan sokağın ölümü söz konusu olabilir mi?" diye meraklanıp sormayın. Gerçekten ilk anda insana garip gelebilecek bir tanımı gelin bir de yaşayanlara sorun. Belki o zaman "Bir Sokağın Ölümü" derken neleri kastettiğimi anlayabilirsiniz.
Gerçekten sokak ve ölüm kavramlarını yalın olarak değerlendirebilirseniz elbette, aklınıza gelecek olan sokağın yıkılıp yakılması olacaktır. Ama unutmayın, bu işler öyle kolay olmuyor.

Oysa sokağın, sokakların da bir ölçüde canlı olarak değerlendirilebilmesi düşünülemez mi? Öyle değil midir? Sokakların da sonuçta içinde yaşayanlarla ve hatta geçmişlerinde orada yaşayanlarla birlikte düşünülmesi gerekmez mi? Hemşerimiz Tarık Dursun K.; "Ben Unutmadan" adlı kitabında ne kadar da güzel anlatır o geçmişin Havra Sokağı'ndaki meyhaneci Yasef Ustanın şarap bardağını uzatışını. O Yasef Usta; belki şimdi oralarda yaşıyor olabilir. Hani derim ki o ve onu anlatan Tarık Dursun K. ; öbür dünyaya gitmiş olsalar bile Havra Sokağı onlarla yaşayıp duracaktır.

Yaşayan hatta yaşanması istenen sokaklar da vardır. Bakınız pek öyle ünlü olmasa da "Kahraman Sokağı Sakinleri" adlı iki ciltlik güzel bir kitabı olan hemşerimiz Reşat Karakuyu'dan söz etmeden olur mu? Şimdilerde galiba 919. Sokak olarak tanımlanan Kemeraltı'ndaki eski Kahraman Sokak'ta yaşananların anlatıldığı iki ciltlik kitap bir ölçüde İzmir'in yakın tarihini çok canlı yansıtıyor olmasıyla önemlidir de. Söz aramızda; kentimizin tarihine özellikle yakın tarihe meraklı olanlara okumalarını öneriyorum.
Yeri gelmişken edebiyat dünyasında sokakları konu alan önemli kitaplar bulunduğunu hatırlayalım isterseniz. Dolayısıyla; benim aklımda kalanlardan bir iki tanesini burada sıralamadan geçemeyeceğim. Ferenç Molnar'ın "Pal Sokağı Çocukları", John Steinbeck'in "Sardalye Sokağı", Necip Mahfuz'un "Midak Sokağı" adlı kitaplarını anımsamadan geçersek edebiyat dünyasına ihanet etmiş sayılmaz mıyız? Şimdi anımsadım, kentimiz hakkında hemşerimiz Rakel Rakella Asal'ın "İşte Bizim Gül Sokağı" kitabını aslında her İzmirlinin okumasının gerekli olacağı kanısındayım.
Bu kısa sayılabilecek girişten sonra yazıyı yazmaktaki gerçek amacımı açıklayabilirim sanırım.
***
Yer: İzmir Büyüşehir Belediyesi'nin tam karşısı, Vilayet Binasındaki Konak Kaymakamlığı'nın yan taraftan komşusu. Binanın Konak Meydanı'na bakan bölümündeki "inşaat tanıtım levhasında" yazılanları burada belirtmeden konuya başlarsak yazma amacımızın gerçek öyküsünü anlatabilmek zor olacaktır. O halde yazayım; "İşin adı; SGK İzmir İl Md.lüğü Ek Hizmet Binası İnş., İşin Süresi: 600 Takvim Günü, Sözleşme Bedeli; 5.560.000+KDV, Yüklenici Adı: .........., Yapı Ruhsatı Tarih ve Nosu: 15.11.2013-98/2010, Mimari Proje: ..........., Statik Proje: .........., Kontrolluk: SGK İzmir İl Md. İnş. Emlak Md.lüğü". Şimdi; yapılmakta olan bu inşaat için verdiğimiz bu bilgileri değerlendirdikten sonra söylemek istediklerimize geçebiliriz.

Yazımızın üst bölümünde açıkladığım üzere inşaat alanı İzmir'in tam ortasında sayılabilecek bir yer olmalı. Binayı, Vilayet Binasından ayırarak Kemeraltı'na açılan 856. Sokak'ın dört seneden bu yana başına gelenleri anlatmaya çalışacağım. Bu sokak; ta eskilerden bu yana vapurlardan, metro ve otobüs duraklarından ya da başka noktalardan Kemeraltı'na girmek isteyenlerin Anafartalar Caddesi'nin kalabalığı yerine tercih ettikleri bir sokaktı. "Sokaktı" demek zorundayım, yazıktır DÖRT seneye yakın bir zamandır burası; inşaat bahanesiyle yaya trafiğine kapatıldı. Dolayısıyla eskilerde yaşanan insan girişi sıfırlandı.
İnşaatın başlama tarihine bakarak 20 ay sonrasında 2015 senesinin Kasım ayında bitirilerek sokağın işler hale dönüştürülmesini bekleyen sokak sakinleri ve esnafı; bunca yakınmalarına karşın yeterli ve inandırıcı bir yanıt alamamış durumdadırlar. Görüyorum ve duyduklarımı değerlendiriyorum şu anda inşaat karkas haliyle bırakılmış, çoktandır çivi bile çakılmıyor kısacası bütünüyle durmuş durumda.

Dolayısıyla yazımın başlığını "Bir Sokağın Ölümü" olarak boşa seçmedim. Elbette fiziksel açıdan sokak ölmemiş olabilir ama sokağın ruhu gitti, ruhu öldü. İnanın bu dört senelik zaman dilimi içinde kaç tane esnafın işi bozuldu, kaç işyerinin değeri aşağılandı; bilen eden yoktur mutlaka.
Nedense bu devlet ihaleleri hep böyledir. İhale; eksiltmeyle verilir, ondan sonrasında neler olur neler yaşanır sorunların izleyenini, sorumlusunu bulamazsınız. Olanlar da her zaman vatandaşa olur, cezasını onlar çekerler. İlgililerin maaşlar nasıl olsa hesaplarına yatıyor, öte yanda vatandaş zarar görmekteymiş, yetkililerin umurunda mıdır, ne dersiniz?

Bakalım benim bir ölçüde oradaki esnafın yaşadıkları sıkıntıları dile getirmeye çalıştığım bu yazımdan sonra o koskocaman SGK; heyecanlanarak, kıpırdanıp bir şeyler yapmaya başlayarak, bir çözüm bularak bizleri utandıracak mıdır?
Esenlikle kalınız...