Bilkent'te bilgisayarlarla çok erken tanışmıştık. Diğer okullardaki arkadaşlarımız bilgisayarı uzaktan görmekle yetinirken, biz ödevlerimizi zorunlu olarak, bugün müzelik olabilecek makinelerde yazıyorduk. İşletme öğrencisi olmama rağmen, o zamanın "öğrenen" bilgisayar diliyle, yani yapay zekanın kökenleriyle, proje yazmışlığım da var.
Ama internetle ilk tanışmam 1990 yılında, özel izinle girdiğim üniversiteler arası iletişim laboratuarında, aldığım doktora dersi için ABD'de bulunan hocaya mail aracılığıyla sorduğum soru ile oldu. Sonra 1992'de Özelleştirme İdaresi'nde tek renkli Reuters ekranı, sonra İMKB kapanışlarını 9600 kbps hızında indiren bir modem.
Sanırım Türkiye'deki en eski bireysel kullanıcılardan biriyim. Ve 1999'dan beri, yazdıklarımı internette yayınlayan siteler de hep oldu. Ve o zamanlar buralar dutluk olmasa bile, gerçekten nostalji gerektirecek kadar keyifliydi.

Netizen diye bir sözcük vardı mesela. Net ve citizen kelimelerinden türemiş, internete giren ayrıcalıklı zümreyi tanımlayan bir sözcük. Gerçekten bir şehirli medeniyet seviyesi, yeni oluşsa da, çok dikkat edilen adab-ı muaşeret kuralları, ve temelde dünya ya da herhangi bir ülkenin vatandaşı olabileceklerin, steril bir paylaşım ortamı vardı. Sohbet programlarında bile, insanlar gerçekten dikkatliydi.

Sonra yazışma grupları ortaya çıktı. Ortak ilgi alanlarında konuşmak, insanların egosunu patlattı. O dönem ben de klavye şehvetiyle, bir çok kılıçsız düelloya girmiş biri olarak, seviyenin düşmeye başlamasındaki sorumluluğumu alıyorum. İnsanlar birbirlerinin fikirlerini değil, birbirlerini hedef almaya o zaman başladılar. Seyircilerin alkışlarına da talip oldukları için, bazen boğa güreşi, bazen gladyatör savaşı yapılan arenalarda, eski netizenler için, bunları izlemek bile sıkıcı bir hale dönüşmüştü.
Sosyal medya, internet sosyolojisinde tam bir devrim yaptı. "Halk plajlara koştu, vatandaş denize girecek yer bulamadı" seçkinci cümlesinde olduğu gibi, herkes internete girince, netizen diye bir kavram kalmadı. Çünkü iletişim üslubu bir yana, iletişimin kendisi de değişmişti. Artık alkış beklenenler sadece sınırlı yazışma grubu değil, herkesti. Bu yüzden ifadeler daha da keskinleşti. Düellolar gerçeğe dönüştü, lejyonerler şövalyelerin yerini aldılar. Fikirleri eleştirmek yerine insanları hedef alanlar, bu kez doğrudan hakarete, bedduaya, hatta tehdit etmeye yöneldiler. Ve bu temkinli yeni ilişki biçimi, evlerinden sosyalleşen, ama diğerlerine mesafe de koyan bireyler nedeniyle, yeni bir sosyoloji de yarattı.

Cep telefonlarından internete bağlanmak önemli bir fark yarattı. Artık eve mahkum olmadan da, dijital toplumla iletişim kurabiliyorduk. Kameralar sayesinde fotoğraflar da paylaşılmaya başlanınca, yepyeni bir toplumsal alan oluştu. Artık herkes, daha çok iyi zamanlarını olsa da, her anını, herkesle paylaşmaya başladı. Görsellerin etkisi sözcüklerden güçlüydü, ama görsellerde poz veriliyor, sonra rötuşlar yapılıyor, görünenden farklı ve imaj odaklı sahte hayatlar pazarlanıyordu. Öyle ki, gerçekten eğlenmek, neşeyle keyiflenmek, ya da yaşamak yerine, iyi resim çekebilmek daha önemli olmuştu.

"Urfa'da Oxford vardı da, biz mi okumadık?" sorusu artık anlamsız, çünkü artık her bilgi ulaşılabilir. Hele hele derin internete ulaşımınız varsa, gerçekten her bilgi diyebilirim. Bu, insanlık ve uygarlığımız için çok ama çok büyük bir kazanım. Özellikle bilim ve sanat açısından, fırsat eşitliği yaratacak, gelişmeyi ivmelendirecek, çok önemli bir devrim. Ama her devrim gibi, bunun da bir çok başka alanda, beklenmeyen, yan sonuçları da olacak.

Bilgi toplumu bitiyor, bugün batıda bilgi-sonrası toplum konuşulmaya başlandı. Yapay zeka ve nesnelerin interneti ekonomiyi değiştiriyor. Önümüzdeki on yıllarda, hangi mesleklerin tamamen yok olacağına, kaç kişinin işsiz kalacağına dair, yüzlerce araştırma var. Evinizden çıkmadan, yerinizden kalkmadan alışveriş yapabilmeniz için yeni teknolojiler geliştiriliyor. Bu elbette başta AVM'ler olmak üzere, perakende zincirlerini vuracak. Paylaşılan şoförsüz vasıtalar nedeniyle, trafikteki ve otoparklardaki değişimler, ve kazalar azalacağı için sigorta ve otomotiv sektörlerinin küçüleceği konuşuluyor. Ya da mesela, mafyanın doğrudan ulaşım nedeniyle artık fuhuş ve kumarda yer alamayacağı, bu yüzden uyuşturucuya yükleneceği, hatta sadece video görüntüleriyle halüsinatif etkiler yaratmaya çalıştığı söyleniyor.
Ekonomi değişirse, siyaset de elbette değişir. Bütün dünyada görülen otoriter vasatlaşma da bu yüzden. Yalan haberler, ya da manipülasyonlar, meşhur deyimle "algı yönetimi", kimlere hizmet ettiği belirsiz şirketler tarafından "büyük veri" kullanılarak, kişiye özel siyasi propaganda, hep bu dönemin yeni aletleri. Artık siyaset meydanlarda ve mitinglerle değil, ekranlarda ve klavyelerle yapılıyor. Diğer taraftan, eğer doğru şekilde yönetilirse, sistem dışı, ya da sermaye ve medya desteği olmayan siyasi hareketler için bir fırsat eşitliği de mümkün.

Ama en büyük değişim insanda ve ilişkilerde. Eskiden gözlerimize bakmayan, bakamayan insanlara bile tam güvenemezken, şimdi kendi gözlerimize bile ekranlardan bakıyoruz. Eskiden yüzyüze tanışmadığımız insanlarla iletişim kurmazken, bugün senli benli ya da küfürlü tehditli paylaşımlar yapıyoruz.  Toplumsal konulardan uzaklaşıp, "kişisel gelişim" kitaplarıyla içimize kapanıyoruz. Çok daha fazla sayıda insanla iletişimdeyiz, her anlarını ve her anımızı kalabalıklarla yaşıyoruz, ama temelde, klavye karşısında yapayalnızız.

"Çocuklarımız ne olacak, nasıl bir ortamda yaşayacaklar?" endişesi bana göre anlamsız. Çünkü ne olacaksa zaten olacak, ve elle gelen, düğün bayram. Ama bence bu bir ara dönem. Çevreciler ve organikçiler zaten bir antitez yaratmaya başladılar. Bildiğimiz uygarlık dönüşürken, insanlık muhakkak, yepyeni bir sentez de yaratacaktır.  Ve değişim o kadar hızlı ki, büyük olasılıkla, bizler de göreceğiz.

Uygarlık da, insanlık da, küçük iniş çıkışları olsa da, asla geriye gitmez. Her şey, her zaman, kesinlikle çok daha güzel olacak, ya da en azından biz öyle zannedeceğiz. Çünkü her ne oluyorsa, hepsini, ortak kararlarımızla biz seçiyoruz. Sorumluluklarımızı tam üstlenmekte buluşalım...