Geçmiş yıllarda kendini entelektüel kabul eden insanların futbolu ve futbolu önemseyen kişileri değersizleştirdiğini birçok defa gördüm. Oysa hayatının önemli bir kısmında futbolu seven ve futbolu seven insanlarla bir arada olan biri olarak futbolun birçok zaman birleştirici özelliğine şahit oldum ve beni zenginleştirdiğine inandım. Bu çerçevede daha ergenlik çağlarımdan itibaren kendini ülkücü tanımlayan dostlarım da oldu, komünist kabul eden de. Birbirlerine büyük öfke ile bakan kişilerin aslında birçok özelliklerinin birbirinin aynı olduğunu fark ettim. Bu ilerleyen yıllarda psikiyatri uzmanı olarak da mesleki hayatımda farklı kişileri daha iyi anlayabilme konusunda bana avantajlar sağladı. Nasıl ki sahada atılan basit sayılabilecek bir gol çok farklı özellikte kişileri kucaklaştırabiliyorsa, farklılıkları aramaktansa birleştirici özellikleri hissedebilmek bu ülkenin de kucaklaşmasını kolaylaştıracaktır diye inanıyorum.
Aslında farklılıkları yok etmede en başarılı varlıkların çocuklar olduğuna inanıyorum. Ne zaman kendi oğlumun gözünden ve gönlünden dünyaya bakmaya gayret etsem, kendimi geliştirmek için daha çok yol kat etmem gerektiğini fark ediyorum. Yakın zamanda bir oyun parkında yaşadıklarım yeniden dünyanın her gününün 23 Nisan olması gerektiği düşüncemi perçinledi. Çocuklar oyun parkında oynarlarken, Down Sendromu olan bir çocuk ailesi ile parka geldi. Her şeyi çok iyi bildiğini zanneden orta yaşlı bir hanımın tepkisi 'eyvaaah, bu şimdi bizim çocuklara saldırır' ve torununu yanına alma oldu. Ben Down Sendromlu çocukların saldırgan tavırlı olmadıklarını söyledikten sonra olacakları beklemeye başladım. Parktaki çocuklardan daha iri olan yeni misafire, çocukların hiçbir tepkisi yoktu. Birazdan oyunlarına onu da katmışlardı. Onların gözünde ve gönlünde hiçbir fark yoktu. Günün sonunda da 3,5 yaşında oğlum annesine gününü anlatırken sadece Can abisiyle futbol oynadığını anlatıyordu. O Can'ın hiçbir farklılığını ayırt etmemişti. Tıpkı yaz mevsiminde karşılaştığı Yunan, Fransız ve zenci arkadaşlarıyla aynı varlık olduklarını hissettiği gibi. Sadece çocuk ve sadece insan.
Geçen hafta cumhuriyet tarihimizin en büyük terör saldırısıyla karşılaşmak zorunda kaldık. Bu patlamada hayatını tesadüflerle kurtarmış kişilerle hekim olarak görüştüm. Oyun bahçesindeki çocuklardan, tribündeki insanlardan, senden, benden, bizden hiçbir farkı olmayan bu insanların hayatında bu kötü anının belki de bir ömür silinmeyeceğini biliyorum. Ama terörden daha tehlikelisinin, bu patlamalarda ölen kişilerin farklılıklarını bulmaya gayret etmek olduğunu biliyorum. Yok o şu partidenmiş, yok o bu etnik kökendenmiş hafiyeciliği en büyük bölücülüktür, en büyük terör sempatizanlığıdır. 
9 yaşında bir çocuk da bu patlamalarda hayatını kaybedenlerden biriydi. Dünyaya onun gözleriyle bakabilmeyi başarabilseydik, ne o bombalar patlardı ne de başka cinayetler olurdu. Nazım Usta'nın dediği gibi 'Ölü çocuklar büyümez' Bizler de keşke içimizdeki çocuğu hep canlı tutabilsek ve dünyaya o çocuğun gözleri ile bakabilmeyi başarabilsek. O zaman ne o bomba ne başka bir şey. Hiçbir şey bizleri parçalayamaz ve farklılaştıramazdı.