Günümüzde özellikle genç kuşakların bayramları yaşadıkları ortamlardan ve hayatın rutin işleyişinden kaçmak için bir fırsat olarak gördüğü ancak biraz daha gelenekçi kuşakların da özellikle bayramlarda  onların kendilerini ziyaret edip önlerine uzatacakları  yaşlı elleri öpmelerini beklediklerini varsayabiliriz ama ne yazık ki beklentiler daima yaralayıcı olur.Hükümet bile bayram tatillerini uzatarak ekonomiye katkı yapmayı hayal ederken herhalde genç kuşakların sadece yakınlarını görmeye gitmelerini hayal etmiyordu, eğer öyle olacağı varsayılsaydı, bayram tatilini uzatmanın bir anlamı olamazdı. Ama tüm bunlara rağmen bayramlar kendi kutsallık dolu anlamlarının dışında her zaman genç kuşakların, orta ve ileri yaştaki insanların ve hükümetin beklentilerinden oluşan bir sarmala dönüşür. Aslında beklentiler çoğu zaman her kişinin ve kesimin önceliklerini içinde barındırması bakımından ilgi çekicidir. Kişiler bayram zamanlarında kendilerini düşünerek tatile gitmeyi veya bulundukları ortamların dışına çıkmayı hayal ederken, öte yanda  akrabalar da çocuklarının ve yakınlarının kendilerini ziyaret etmesi  beklentisi içindedirler. Bu esnada hükümet ise iç turizme bağlı olarak tüm sektörlerdeki hareketlenmeyi hesaplamaktadır. Hatta hükümetin halkın çoğunun özel araçları olduğunu varsayarak köprü ve otoyolların bayramda ücretsiz olacağını duyurması bu yaklaşımın bize hayatın beklentilerden oluştuğu kadar varsayımlardan oluştuğunu da gösterir.Üstelik kendi özel araçları olmayanların da olanların araçlarına binerek köprü ve otoyollardan halkın tabiri ile bedava geçmesini varsayarak otoritelerin her durumda  kendilerini iyi hissetmelerine neden olmaları söz konusudur.

Bayramların öncelikle bir tatil anlamına gelmesi yanında, birbirlerini gerçekten sevgi ve içtenlikle kucaklamak isteyenler için bir fırsat olması önemlidir ama  tüm yıl boyunca birbirlerini arama ihtiyacı duymamış insanlar için ise  yine halk tabiri ile söylersek “yüzyüze bakabilecek düzeyde” olabilmek adına bir araya gelmek zorunda oldukları bir fırsat olarak görülebilir. Ancak tanımadıkları ve günlük hayatlarında birbirlerine selam bile vermeyen insanların asansördeki zorunlu yolculuklarındaki gibi  “iyi günler veya iyi akşamlar” yerine “iyi bayramlar” demesi de bayramın bir başka artısıdır. Bununla birlikte şu “iyi bayramlar” sözünün özünde neyi ifade ettiğini hala tam olarak anlamış değilim.Yani idrak edilen bir “bayramın  iyi geçmesi” mi yoksa “iyi tatiller” anlamında mı demek tam kestiremiyorum.Ancak bayramlarda tanımadıkları kişilerin kapılarına gönderilen çocuklar için  sadece “ iyi bayramlar temennisi” nin yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü onlar için bayramda tanımadıkları insanların kapılarının  zilini çalmak , sadece şeker almak veya kesilen bir hayvanın etinden daha çok  maddi bir kazanç anlamına geliyor.

İş hayatında bayram ise tüm anlaşmaların ve ödemelerin askıya alınması anlamına geldiği için belki de çoğu işletme alımlarını bayram öncesine getirmek istese de satıcıların bu açıdan aynı kanıda olmadıklarını düşünüyorum.Çünkü sattıkları bir malın bedelinin bayram sonrasına kalacağından nerdeyse emindirler. Nasıl tarihte M.Ö  ve M.S varsa  iş hayatında da bayram öncesi ve sonrası vardır ve bu öyle kutsal bir hale getirilmiştir ki iki bayram arası evlenmeyenler gibi bayram öncesi ödeme yapmak belki de bir uğursuzluk bile sayılıyor olabilir.

Ve işin can alıcı noktasına gelelim. Eğer bir istatistik yapılsaydı Türkiye’de insanların birbirlerine en çok sordukları sorulardan birinin “kilo mu aldın?” sorusu, diğerininin ise “Bu bayram nereye gideceksiniz? “ sorusu olduğu ortaya çıkardı. Ancak bu sorulardan kaçış yoktur. Bir başka bayram gelmiş olmasına rağmen hala  evlenmemiş kızın konuklara kahve servisi yaparken ona uygun  bir adayın da oraya getirilip birbirlerini görmeleri için oluşturulan senaryoda en önemli konu, evin kızının kilolu olup olmadığıdır ama bu sorunun onun ne kadar güzel baklava ,börek yapabildiği sorusu ile çelişen bir yaklaşım olduğunu kabul etmeliyiz.
Bayramların  kentin fakir kesimlerinde politika ve spor konuşmalarının yanında geçim derdi üzerine ağlanma ve sızlanmalar içerse de daha zengin mahallelerde sonradan görme ortasınıf insanların malını mülkünü teşhir etmesi anlamına geldiğini sanıyorum.Tabi bu esnada tüm amaçsız ve hedefsiz konuşmalar sürerken kendi kişisel başarılarından söz edip egolarını tatmin etmeleri kaçınılmaz oluyor.

 Bayramlar yıl boyunca  görmediğiniz, aramadığınız ve bir telefon bile açmayı çok gördüğünüz insanlarla yüzyüze  geldiğinizde aslında konuşacak ne kadar çok şeyin olduğunu ya da konuşacak hiç bir şeyin olmadığını yeniden kesfetmektir  Ama her yeni keşif gibi insanı yeniden hayatın anlamı üzerine düşünmeye sevketmesi bakımından önemlidir.Ancak benim açımdan başka önemli bir nokta vardır ki  o da halkın bir bölümünün bayram nedeniyle biraz daha derli toplu ve iyi giyinmeye gayret ettiği ve böylece en sıradan gözüken birinin bile şık bir şekilde giyindiği zaman farklı görünebildiğini ve hayatın aslında bir imaj sorunu olduğunu bir kez daha deneyimlemektir .Bunun yanısıra özellikle yaşlı insanlarla birlikteyken acaba  bizim ve onlar için bu son bayram olabilir mi gibi bir sorunun zihinlerden teğet geçmesi hüzün vericidir.Örneğin babam her kış ve her yaz öncesi ki buna bayramları da eklerdi, bize o bayram bizimle birlikte olup olmayacağı öngörüsünde bulunurdu.Biz de onun sözüne güvenirdik ve gerçekten söz verdiği gibi o bayramlarda bizimle birlikte olurdu ancak hiçbir zaman sözünde durmamazlık yapmadı ve söz vermediği bir bayramda da aramızda yoktu ve her ne kadar bize yaşarken “ gelirseniz memnunum gelmezseniz daha da memnunum” demiş olsa da biz onu her bayram anmaya devam ettik.Gelmezsek daha memnun olacağı düşüncesinin ardında yatan  gerçek ise çoğu kimsenin aslında içtenlikle bir şey yapmadığını düşünmesiydi.

Her ne kadar hiç olmazsa bir kez olsun sanal bir şekilde hatırlanmak anlamlı gözükse de  sosyal medyada paylaşılan ve çoğu zaman da cep telefonları ile gönderilen klişe bayram mesajlarını ciddiye almadığımı belirmek isterim. Çünkü basmakalıp iyi niyet dileklerinin bana özel gönderilmemesi bende hafife alındığım gibi bir duyguya yol açıyor ki bu durum kendimi özel hissetme ayrıcalığını elimden alıyor.

 Geçen bayram bir arada olduğunuz çok sevdiğiniz birinin aranızda olmaması çok tuhaf ve açıklanması zor bir duygu seli yaratıyor ve şimdi keşke o da burada olsaydı gibi bir cümle kurmak ise bayramın en dramatik sözlerinden biri oluyor ve o kişiyi göremediğinizde sanki her şey aynıymış gibi davranmak ya da bir bakıma her şey olağan akışındaymış gibi yaşamaya çalışmak çok yorucudur.Oysa  yaşamımız beklentilerden ve varsayımlardan oluştuğu kadar alışkanlıklarımızdan oluşur.Ama en kötüsü bu bayram alıştığınız bir kimsenin orada o koltukta olmaması değildir, en kötüsü yalnızlıktır, çok derin ve onarılması olanaksız bir yalnızlık..
 Hayatımızı biçimlendiren cevaplar değildir ama sorulardır ve bu bayramda şu sorular anlamını bulur:.Bu bayram anneniz veya babanız neredeler ? Hiç olmazsa sizi romantik nedenlerle seven ,size inanan ve size güvenen ve en önemlisi sizi olduğu gibi kabul eden sevgili nerede ?
Öyle ise bayramların bizim için anlamı ne olabilir ?

Bu bayram yine korkunç bir  yalnızlık mı var sizin için.? Yine bir bayram  size bir yılın ne kadar da çabuk geçtiğini.mi anımsattı  ? Zaman ne kadar da çabuk geçiyor diye sık sık düşünür mü oldunuz artık.? Bunları düşününce  annemin ”geçti gençlik bir esen yel gibi ,çöktü ihtiyarlık fırtınalı bir kış gibi “sözünü yeniden anımsıyorum.
Aslında orada olmadığını bildiğiniz ve çok sevdiğiniz bir kişinin bir mermerin üzerinde doğum ve ölüm tarihlerini okuduğunuzda sanki sizi o esnada duyuyormuş ya da görüyormuş gibi onunla konuştuğunuz bir başka bayram günü daha mı yaşıyorsunuz? Hiç bir zaman bitmeyecek bir meraktır bu.Belki de sizi görüyor veya duyuyormuş gibi hissettiğiniz bir andır.Düşlerdeki gibi size görünen ama sizinle konuşmayan o ruhun çevrenizde dolaştığını algıladığınız bir anda açıklanamayan, tanımlanamayan ama doğru kelimeyi seçmekte zorlandığınız fizikötesi bir durumdur sanki.

Bayramlar gelip geçer, her yıl başka bir mevsimde. Siz hazır olsanız da olmasanız da…Siz mutlu olsanız da olmasanız da…Bazen yağmurlu ve fırtınalı bir kış gününde, bazen sıcak ve esintili bir yelin olduğu yaz günlerinde. Ama dini, özel veya  tüm kutsal günlerde her insanın geçirdiği zamanlarda ne kalır zihinlerde ? Böyle günlerin gelip geçtiği gibi sizin de birçok şeyi yaşayamadan hayatı teğet geçtiğiniz mi yoksa geriye dönüp baktığınızda pişmanlık  ve hüzün duymadan  hatırlayabildiğiniz güzel anların toplamı mı ?

Eğer öyle ise yaşadığımız her anı özel yapan ve her şeye gerektiği değeri vermeye çalışarak geçirilen bir hayatın  varlığı bir bayram zamanını da  özel ve ayrıcalıklı bir hale getirecektir.