Benim için Akhisar Belediyespor'un ölçüt maçıydı Fenerbahçe. Tolunay Kafkas döneminde, İstanbul'da, zirveye oynayan takımlarla 3 maça çıktı. Başakşehir'den 5 gol, Galatasaray'dan 6 gol ve çok kötü bir gününde olan yorgun Beşiktaş'tan 3 gol yedi. Bu maçların ardından Tolunay Hoca 'Gücümüz bu kadar' dedi. Güç bu kadar ise bu takım küme düşer. Şimdi Okan'lı Akhisar'ı izleyecektik, gücünü test edecektik.

Fenerbahçe, gerçek gücünü sergileyemiyor. Bunu göz ardı etmemek lazım. Birtakım sorunlarla boğuşuyor ve moralsizler. Her ne olursa olsun, diğer maçlarla karşılaştırmak için bir problem teşkil etmiyor bu durum.

İlk önce korkak bir oyun sergilemediler diğer maçlardaki gibi. Koştular ama sadece topun peşinden, gereksiz yere değil. Puan veya puanlar alabileceklerine inanmışlardı. Kesinlikle bu Tolunay Kafkas'ın bıraktığı takım değildi.

Futbol garip bir oyun. Aslında hayat garip... Bazen sorunlar üst üste gelir, yıkılırsınız. Akhisar'ın başına da gelmeyen kalmadı. Galip geleceği bir maçı 3-1 kaybetti.
İlki şansızlık eseri yenen gol. 44. dakikada Lens korneri kullanıyor. Miguel Lopes ön direkte topa müdahale etmek isterken, kafasından seken top, ağlarla buluşuyor. Akhisar, kendi kalesine attığı bu golle yenik duruma düşüyor.

İkincisi hakem hatası. Cikalleshi, kaleci Volkan'dan sıyrılıyor. Boş kaleye topu yuvarlayacakken Volkan arkadan formasını tutup çekiyor. Penaltı doğru ama sarı kart yanlış. Vermesi gereken kırmızı karttı. Maçın 50. dakikasında Fenerbahçe 10 kişi kalacaktı ama hakemin yanlış kararı buna engel oldu.
Üçüncüsünde de yine bir şansızlık. Dakikalar 60'ı gösteriyorken, Chahechouhe bir şut çekiyor. O top ayaklara çarpıyor ve Josef De Souza'nın önünde kalıyor. Kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonu da rahatlıkla gole çeviriyor ve takımı bir kez daha öne geçiyor.

Dördüncüsü de şansızlık. Ömer Bayram topu uzaklaştırmak için sert bir vuruş yapıyor. Bunu engellemek isteyen Lens ayak koyuyor. Ayağına çarpan top havalanıp, önüne düşüyor. Rakibini ekarte etmiş olduğundan kaleciyle karşı karşıya kalmış oluyor, vuruyor, golü atıyor, skoru 3-1'e getiriyor.
Bir maçta bu kadar şanssızlığın ve hatanın yaşanması, görünmüş bir şey değil. Tüm bu yaşananlardan sonra kazanmak mucize olurdu. Bir de yapılan hatalar vardı.
Custodio, Mehmet Topal'ın formasına, Volkan'ın Cikalleshi'ye asıldığı gibi asılıyor. Yer ceza alanı, hatta kale önü. O Mehmet Topal topa rahat kafa vuramıyor. O asılma olmasa rahat bir gol atacak. Bu hakemin gözünden kaçıyor. Kaçmasa penaltı ve kırmızı kart. Ama bu maçın sonlarına doğru gerçekleşiyor. Maçın gidişatını engelleyecek bir şey değil.

Lens'in attığı son gole kaleci Lukac'ın çok büyük bir katkısı vardı. Lens, ceza alanına kenardan giriyor. Gol atmak için açısı kötü. Lukac açıyı iyi kapatabilse, gol olması imkânsız gibi bir şey. Hem açıyı kapatamıyor hem de şut çekildiği anda, dışa doğru yatarak kalenin önünden çekilmiş oluyor. Yapması gereken, Lens'e doğru koşusuna devam etmek ve açıyı mümkün olduğunca kapatmaktı. Şut çekeceğini anlayınca duracak, önünde büyüyecek kolları ve vücuduyla, kaleyi hiç göstermeyecekti.
Bu maçta gördüğümüz şey, Akhisar eski Akhisar değil; çaresiz bir Akhisar değil. Fikstür zor olsa da, kümede kalma umudu oldukça yüksek.

Anlayan varsa beri gelsin

Uyuyan Göztepe'yi uyandırmak adına kan değişikliğine gidildi ve teknik direktör Yılmaz Vural takımın başına getirildi. Vural'ı hırslı kişiliği ile biliriz. Göztepe'nin en büyük eksiği de bu hırs idi. Karakterini takımına daha ilk maçında yansıttığını düşündüm ama bu sadece 15 dakika sürdü. Sonrasında bildiğimiz Göztepe. Bu sefer '15 dakika zamanla artar' diye düşündüm, sonraki maçı merakla beklemeye başladım.

O maç geldi çattı. Ama gelmez olaydı. Rakibi Boluspor oynuyor, Göztepe izliyor, tepki veremiyordu. Neredeyse 15-20 dakika tek kale maç izledik. Sarı kırmızılılar bir türlü yarı alanından çıkamıyordu. Sahada yokları oynuyor, üst üste pozisyonlar veriyordu. Neyse ki Bolulu oyuncular kaleye gitseler de, kaleci Günay'a zorluk çıkarmadılar.
Göztepeli oyuncular baktı durum kötü, oyunu yavaşlatma taktiği uygulamaya başladı, başarılı da oldu. Yavaş yavaş toparlandı, karşı kaleye gitmeye başladı ama bu sefer de hızlı hücumlarla rakibine pozisyon vermeye başladı. Denge sağlandığında gol pozisyonları da bulundu. Tabii aynı zamanda bulduğundan fazlasını da verdi.
İkinci yarı da aynı şekilde devam etti. Kalite her geçen dakika düştü, oyun yavaşladı. Sarı kırmızılıların istedikleri oyunu oynayamayınca, 'En azından 1 puan' deyip, zamana oynamayı tercih etmeleri yavaşlamanın sebebi idi.  

Göztepe'de göze çarpan şey, takım savunmasındaki eksiklikleriydi. Bolu her kaptığı topta, rahatça ceza alanına kadar indi. Rakibi karşılayamadılar, karşıladıklarında çok rahat geçildiler. Defansta bir tek Gençer bir şeyler yapmaya çalışır gibiydi.

Maç bitti bitecek derken, bu sefer kişisel bir hata, eldeki 1 puanı da aldı götürdü, rakibe de 2 puan sunmuş oldu. Bentley sırtı dönük topu aldı, hemen arkasında Schwechlen vardı. Defans oyuncusuna öğretilen ilk kurallardan biridir, rakibe kesinlikle sırtını döndürmemek. Hele ki ceza alanı içinde asla döndürülmemeli. Schwechlen tüm kuralları çiğnedi. Bentley yüzünü kaleye döndü, şutunu çekti, golünü attı.

Peki, şimdi ne oldu? Çok da fazla olumsuz bir şey olmadı aslında. Her ne kadar 6. sıraya gerilese de üst sıradaki diğer takımlar da puanlar kaybetti, ilk 2 için adaylar çoğaldı. Kimin kimi yeneceği hiç belli olmuyor bu ligde. Yapılacak bir seri Süper Lig'i getirir. Ama bir tehlikeyi de göz ardı etmemek lazım. İlk 2'yi düşünürken, ilk 6'dan da olmak var. 7. sıradaki Boluspor aldığı bu galibiyetle Göztepe ile olan puan farkını 2'ye indirdi, ensesine yapıştı. Haftaya alınacak bir mağlubiyet, bir alt basamağa da indirebilir.
 
Manisa kazanmalıydı, kazandı

Puandaş iki takım. Biri kırmızı bölgede diğeri averajla hemen üstünde. Kaybetmemek ilk hedef. Ama beraberliği daha çok isteyen takım, deplasmanda mücadele eden Mersin İdmanyurdu elbette. 8 haftadır yenilmiyorlar ve bu sihrin sürmesini istiyorlar, kurtuluş yolu için.
Bu hesaplar sahaya da yansıdı. Mersin tüm hatlarıyla savunma yapıp, atak şansı yakalayıp gole gitmeyi yeğledi, yaklaştığı da oldu. Manisa topla oynayan taraftı. Rakibinin üzerine gitti ama kaleye gitmekte oldukça zorlandı.

Manisa boşluk bulduğu an çok iyi değerlendirebilen bir takım. Mersin çok az boşluk verdi, Manisalı oyuncular buldukları o boşluğa iyi koşu yaptılar, koşana da güzel pas attılar ama ceza alanına girdiklerinde aynı başarıyı gösteremediler.
İkinci yarıya Manisa hızlı başladı. Mersin'i adeta çıkartmadı sahasından. Bu baskı 50. dakikada golü getirdi. Biraz da şansı vardı doğrusu. Kaleci golü engelleyebilecekken, önündeki Enes kafayla müdahale etti, topu filelerle buluşturan isim oldu ama gol Daniel Dimov'a yazıldı. 2. golü de aradı ancak golden sonra 10 dakika geçmişken, bu baskı yerini orta saha mücadelesine bıraktı.

85. dakikada Erman'ın takımını 10 kişi bırakması, olumsuz gibi görünse de Manisa'nın işine yaradı diyebilirim. Rakip bunu değerlendirmek için yüklenince, Manisa'nın ekmeğine yağ sürdü. Defansı orta sahada yakaladı, bu sezon defalarca yaptığını yaptı, defans arkasına hızlı koşuyla golü attı, fark da 2'ye çıkmış oldu.
Mutlak kazanılması gereken bir maçı kazanmasını başardı, düşme hattının 3 puan üzerine çıktı. Bu oyununu her zaman oynayabilirse, mutlaka küme düşmekten kurtulur.

Balıkesir kaçırdı, Denizli 3 aldı

Balıkesirspor ile Denizlispor'un ligdeki hedefi ilk 6 içinde yer alabilmek. Amaçlar aynı olunca, düşünceleri de aynı oluyor; yenilmemek. Bu tür karşılaşmalarda oyun sistemi hep aynı. Konuk takım tüm hatlarıyla defans yapar, beraberlik için oynar. Kaptığı toplarla da hızlı çıkıp, gol atmaya çalışır. Ev sahibi takım ise daha çok topla oynar, yeteneği kadar kaleye gidip, pozisyon bulur. Tam da böyle bir maç izledik.

Mücadeleye hatalar damga vurdu, skoru hatalar belirledi. Orta sahadan oynanan uzun ve yüksek topa, Denizli'den Taşkın, rakibinin önüne çıkıp zıpladı ama yetişemedi. Arkasındaki Burak topu aldı, ceza alanına girdi, pasını Mehmet'e aktardı ve gol... O hatalı çıkış olmasa, rakibi sadece marke etse, arkasına kaçırmaz, gol de olmazdı oysa.
Beraberlik golünde de ceza alanı içerisine, arka direğe doğru yapılan ortayı Denizlili oyuncu kafayla içeriye çevirmek istiyor, Bülent'in açık olan eline çarpınca penaltı ve gol... O el açık olmasa ne penaltı olacak ne de çevrilen top sorun çıkaracaktı çünkü hiçbir Denizlili oyuncu yoktu o noktada.
Bunlar hatalar sonrası yenen gollerdi. Bir de akla zarar kaçırılan goller vardı. Bunlardan 2 tanesi Balıkesir'e ait. Kaçırıp, gol yiyince de, 3 puanı 2-1'lik skorla Denizli'ye hediye etmiş oldu.

10 kişi ile de kafa tuttu

Bandırma için zor bir hafta idi kâğıt üzerinde. Giresunspor'un hedefi ilk 2. Ama gelgelelim maça, kim küme düşmeye oynuyor, kim Süper Lig'e çıkmak istiyor, anlamak mümkün değildi. 15 dakika boyunca topu ceza alanına bile sokamadılar. Giresunspor daha fazla isteyen takımdı ancak üstünlük kuramıyor, pozisyon üretemiyordu.
Bandırmaspor'un hatları kopuktu. Oynamaya çalışsa da bu kopukluk en büyük engeli oluyordu. Örneğin 16. dakikada kaleci Okan topu oyuna pasla soktu. 2 rakip oyuncu birden baskı yaptı. 4 kişinin olması gereken defans hattında, sadece 2 kişi vardı. Diğerleri ilerideydiler. Presi görünce ister istemez kalecisine oynadı ve Okan da gelişigüzel ileriye vurmak zorunda kaldı. Yardımlaşma yok gibiydi.

Her şeye rağmen en net pozisyonları bulan Bandırma oldu. Önce Atabey soldan gelen ortada, bomboş pozisyonda, uzun boyuna rağmen kafayı vuramadı. Sonrasında defans arkasında topla buluşan Gökhan, saha zemininin de etkisiyle ayağından fazla açtı topu, kaleci Eser bir libero gibi çıkıp, tehlikeyi önlemiş oldu.
İkinci yarıda ceza alanı içine atılan bir pasla rakibini 3'e bir yakaladılar. Atabey topu tam kontrol edemedi. Ne kaleye vurabildi ne pas verebildi, bir gol daha kaçmış oldu.
Oyunun hızını da Bandırma ayarladı. Rakibi kendi sahasında karşıladığı anlarda, oyunu oldukça yavaşlattılar. Özellikle ilk yarı ortalarında başladıkları presle de hızlandırdılar.

Droppa'nın basit faullerle gördüğü çift sarı kart kırılma noktası olur diye düşündürttü. Maçın bitmesine 35 dakika vardı daha. Ancak kader ağlarını daha örmemişti. Bu karttan 2 dakika sonra Gökhan'ın savunma arkasına attığı pasta ceza alanına giren Atabey'i Özgür yere serdi, hakem penaltı noktasını gösterdi. Penaltıyı kullanan Ömer, topu direğe çarptırıp, auta gönderdi. Bir kişi eksikken, penaltı kazanıp, öne geçme şansını değerlendiremezsen, o an tükenirsin, rakibi de şahlandırırsın.
Giresunspor biraz yüklenmeye başladı, 64'te golü buldu. İlginçtir, oyun yine dengelendi. Lig sonuncusu Bandırma, 10 kişi ile deplasmanda, Süper Lig için mücadele eden takımla başa baş oynamayı başardı. Ancak bu Bandırma'nın iyi olmasından değil, Giresun'un sahada dökülmesinden kaynaklandı.
Böyle bir takımı bulmuşken, hem 10 kişi kalıp, hem penaltı kaçırıp yenememek, moralleri alt üst eder. Bundan sonra moral olarak maçlara nasıl çıkar, bilemem. Teknik kadroya, yönetime ve Bandırma taraftarlarına bazı işler düşüyor. Ne can çıktı, ne de tren kaçtı.