Hiç düşündünüz mü? Sahte bir ölüm ilanı verseniz cenazenize kaç kişi gelirdi.? Kaldı ki kaç kişi geldiğinin çok da bir önemi olur muydu onu da bilemiyorum ama kimbilir belki bazı merhumlar biz duymasak da görmesek de  soruyorlardır bu soruyu .”Yani cenazemde neden bu kadar az kişi var sorusunu?” Zaten adsız sansız insanların cenaze törenlerinde hep aynı soruyu sormuşumdur, yani merhumun tüm tanıdıkları bu kadar mı diye  ? Belki birkaç kişi daha vardır ama gelememişlerdir  derler  ama doğrusu bu ya gelseler ne olacak ki, sizin için ne fark ederdi? Benim için fark etmezdi. Yaşlı ve bilge babam için de fark etmiyordu. Çünkü hayatı boyunca söylediği sözlerden en aklımda kalanlardan biri şu olmuştu: “Gelirsen memnunum gelmezsen daha memnunum.” Gelirseniz memnun olmasında anlaşılmayacak bir şey yoktu ama gelmezseniz neden daha çok memnun olduğunu merak edip tartıştığımızda bize  kimsenin  kimse  için içtenlikle bir şey yapmayacağını, olsa olsa çıkarlar sürdüğü sürece  gereken hürmeti ve saygıyı göstereceklerini iddia ediyordu. Bu nedenle gerçekten  kendisini ziyaret etmek isteyenlerin çok fazla olmayacağını söylüyordu.
Bu açıdan bakıldığında bu iddiası oldukça akla yakın gözükebilir, nitekim cenaze törenleri için de belki benzer şeyler söylenebilir. Çünkü ona göre cenazenize gelenler bile içtenlikle gelmezlerdi, olasılıkla yasak savmak için veya diğerlerinin dedikodusundan çekindikleri için veya kendi vicdanlarını rahatlatmak için, üstelik de üzerlerindeki en döküntü kıyafetleri ile gelirlerdi, abartılı bir şekilde ağlanıp sızlanmaya gelirlerdi, sizi umursadıkları için değil, adet olduğu üzere öyle yapılması gerektiği için gelirlerdi. Bu yüzden yazar Aziz Nesin böyle bir mezarı olsun istemediği gibi, gömüldüğü yer konusunda  değerli sanatçı Müjdat Gezen bunu  kendisi dahil 5-6 kişinin bildiğini söylemişti. Öte yandan  soprano Leyla Gencer ise yakılıp küllerinin İstanbul’da boğaza serpilmesini isteyen sanatçılarımızdandı ve bildiğim kadar ile öyle de yapıldı. Bu esnada bunun bana oldukça anlamlı ve romantik geldiğini söylemeliyim.

Aslında çoğu kişi halk tabiri ile söylersek ölümden sonrası  “Benden sonra tufan” diye düşünebilir ama bazıları var ki, kendilerinden sonrasını da düşünürler. Hayat sigortası yaptıranlar buna  iyi bir örnektir. Bir gün ölüp gidersem benden sonrakiler maddi anlamda zorluk çekmesinler diye düşünen nice insan vardır ki yaşarken o sigorta taksitlerini ödemek için didinir dururlar ya da bazıları önceden malını mülkünü paylaştırır ancak bazıları vardır  ki, acaba ben ölüp gitsem cenazeme kimler gelir diye düşünür. Bosnalı Amir Vehobiç de bunlardan biriydi. Roelf Bolt’un yazdığı “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi” adlı kitapta böyle bir olaydan söz ediliyor. Kısaca özetlersek; rüşvet vererek resmi bir ölüm belgesi ayarlayan Amir daha sonra  boş bir tabuta cenaze töreni hazırlamayı kabul eden bir cenaze organizasyonu şirketi ile de anlaşır. Ama sözde naaşının toprağa verildiği gün mezarını çok iyi açıdan gören bir yerde saklanır. Amacı, cenazeye davet edilen 46 kişinin kendisinin sonsuzluğa uğurlandığı sırada nasıl davrandığını görmek olan kahramanımız tabutu taşıyanların ardında bir kalabalık olacağını düşünürken cenazesine sadece annesinin katılması ile büyük bir hayal kırıklığına uğrar.Siz olsanız uğramaz mısınız.? Ama tabi ki bunun için canlı olmalısınız. Bu arada işte anneler böyledir, işte bu yüzden benim, bu dünyada sizi önce anneniz sonra da babanızdan daha fazla kimse sevemez düşüncesine çok bağlı biri olduğumu kabul edebilirsiniz ve ayrıca  bu noktada önce anneniz dediğime dikkat etmiş olmalısınız. Bu sahte cenaze töreni  aynı zamanda bunun bir kanıtıdır. Öykümüze  dönersek, tabi  iş bununla bitmemişti. Amir kendi cenazesinden sadece 45 dakika sonra cenazeye katılmayanlara  Amir Vehaboviç imzalı bir mektup gönderdi. Şimdi bu mektubu hep birlikte okuyalım:

“Tüm sevgili “dostlarıma”

Bazılarınızı ilkokul günlerinden beri tanıyorum. Bazılarınızla da son birkaç yılda yakınlık kurdum.”Cenazeme” dek hepinizi yakın arkadaşım olarak nitelendiriyordum.Bu yüzden bir tanenizin bile son yolculuğuma uğurlamaya gelmediğinizi gördüğümde hayret ettim, üzüldüm, hatta sinirlendim.En azından bazılarınız gelseydi ve gelemeyenler adına üzüntülerini ve çiçeklerini sunsalardı. Elveda demeye bir kişi dahi gelmez mi yahu ?Oysa ben dostluğumuz için yaşamıştım. Benim için hayatın kendisi dostluk.O hep bahsettiğiniz ebedi dostluğun erdemlerinden ne zaman vazgeçtiniz.?Demek ki dostluk anlayışlarımız çok farklı. Sahte ölüm evrakı alabilmek için epeyi para harcadım.Boş bir tabutu cenaze görevlilerine taşıtmak için epey rüşvet ödedim. Bu cenaze töreninin yıllardır birbirimize yapıp durduğumuz türden sağlam bir şaka olacağını düşünüyordum.Öyle olmadı. Artık sadece son bir mesajım var sizler için:  Cenazem sahnelenmiş bir oyun olsa da siz onu hakikat sayabilirsiniz, çünkü hiçbirinizi tekrar görmeyeceğim. Vehaboviç 2007”

Aslında Vehaboviç’in yaşadıkları ile yazının başında söz ettiğimiz bilge ihtiyarın  düşüncelerinin tam olarak örtüşmesi bize tanıdık gelebilir ama önemli olan onun zaten durumun  böyle olabileceği gerçeğini yaşarken anlayabilme yetisidir. Sizden sonra ne olduğu cok da önemli olmasa da yaşarken hayal kırıklığına uğramamak önemlidir. Ben de bilge ihtiyarın öğrencisi olarak öncelikle hayal kırıklığına uğramamak için çabalıyorum ancak şunu itiraf etmeliyim ki hayal kırıklığı kaçınılmaz bir durum. Sivas’ta Madımak Oteli  Katliamında diri diri yakılmak istenen Aziz Nesin de uğramıştı. Uğur Dündar’ın Halk Tv’de yayınlanan programına katılan Müjdat Gezen, Aziz Nesin’le ilgili anısını paylaşırken o gün otel odasında yaşadıklarına yönelik olarak şunu nakletmişti. Otel ateşe verildikten sonra oda arkadaşı ile birlikte bir köşede yanmayı beklemeyip yatağa uzanmış. Çünkü yanmış cesetlerinin korkmuş izlenimi vermemiş olması için böyle yaptığını söylemiş. Bir insan halkına karşı bu vahşi yobazlardan korkmadıkları mesajını vermek için bu şekilde düşünebilmesi çok soylu bir düşünce tıpkı bilge ihtiyarın da son anlarında gömleğinin cebindeki parayı işaret ederek orada önceden hazırladığı parayı almamı istemesi gibi. Çünkü çocuklarının bile onun için cenaze masraflarını karşılamasını  istemeyen birinin  kimsenin kimse için içtenlikle bir şey yapmadığını düşünebilmesi hiç de şaşırtıcı değildi elbette ama  ilgi çekici olan sözleri ve davranışları ile uyumlu olmaya çalışan ama ne yazık ki söylemleri yüzünden idama mahkum edilen Sokrates’ in  kendi isteği ile zehiri içerken  ”Asclepius’a bir horoz borcum var, ödemeyi unutmayın” dediği gibi o da bize  her zaman  ışık tutabilecek şu sözleri ile tamamladı ona ayrılan süreyi.

”Bu kadar uzun yaşamak da iyi değilmiş, sadece biraz daha hüzün, biraz daha keder..”