16 Temmuz sabahı birçok kişi başarısız kalkışmanın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi gücünü arttırdığını ve başkanlık yolunun kesinleştirdiği yorumunu yapıyordu. Başarısız kalkışmanın, ülke yönetiminde olağan üstü hal koşullarıyla Cumhurbaşkanının etkinliğini pekiştirdiği kesin. Ama demokrasinin tekrar devreye girip, halkın tekrar söz hakkı olduğunda 15 Temmuz süreci sandıkları nasıl etkiler, farklı görüşler mevcut. Bu değerlendirmelere Başbakan Binali Yıldırım'ın erken seçimlere net karşı duruşunu da bir kenara not edelim.
2014 yılbaşı kutlamaları için ailem ve dostlarımla birlikte Pamukkale'ye gitmiştik. Aynı masaya Nazilli'den tüccar 2 aile de konuk oluyordu. 17-25 Aralık sürecinin hemen ertesiydi. İzmir'de yakın çevremde AKP sempatizanı çok az sayıda dostum olduğundan bu AKP sempatizanı görünen ailenin olayları nasıl değerlendirdiklerini çok merak ediyordum. Doktor kimliğim olduğu için bana yaşça benden çok daha büyük olduğu halde büyük saygı ve yakınlık gösteren aileye sözü siyasete getirdim. Ailenin İzmir'de Fethullahçı diye bilinen okullarda görev yapan kızları ve damatları vardı. Babaya göre, devletin kendisi Recep Tayyip Erdoğan'dı. Bu sebeple devlete karşı gelmek yanlıştı. Çocuklarının AKP'nin karşısında olmasını kesinlikle hatalı buluyordu. Onun için devlet her şeyden önceydi ve devlet demek AKP demekti.

O dönem yaklaşan seçimlerde herkes Fethullahçı yapılanmanın seçimlere etkisini tartışıyordu. Bunun yüzde %10 oy sapmalarına sebep olacağını ve Fethullahçı oyların kaybıyla AKP'nin iktidarı yitireceğini bile iddia edenler oluyordu. Bense dostlarıma yapılan matematik hatasını yukarıda bahsettiğim aileyi örnek göstererek veriyordum. Cemaat yaptığı işlerde en temel düzlemde 2 kişi bile olsa, çok kolay şekilde kişilerin anne, baba, eş, çocuk ve komşularının desteğini bulabiliyordu. Aslında cemaat etkinliğini üyesi olduğu temeldeki 2 kişinin çok üzerinde belki de 10 kişi düzeyinde hissettiriyordu. O seçimler için asıl soru şuydu. Yıllarca AKP iktidarlarına oy vermiş ve bunun savunmasını yapmış kişiler bu 2 kişi için oylarını değiştirirler miydi? Yılbaşı masasındaki aile, bunun kolay olmayacağının kanıtıydı. Bir de işin içine çıkar için cemaat bünyesine katılanlar ve gücün yanında kalmayı tercih edenlerin cemaati terk etmesi eklenince o 2 kişiden 1'i de aslında cemaatin oy gücünden uzaklaşıyordu. Benim bu matematik tespitim, o dönemdeki seçimler için geçerli oldu ve cemaatin etkinliğinin merak edildiği ilk seçimlerde zafer yine AKP'nin oldu.

15 Temmuz; iyilik hareketi denilen Fethullahçı yapının terör örgütü vasfında işler yaptığını ortaya çıkardı. Bu anlayış çerçevesinde onbinlerce kişi hakkında soruşturma açıldı, işten uzaklaştırma, işten atılma, mesleklerinden men ve hapis cezaları verildi. Şimdi o aileyi düşünüyorum. Kızı ve damadının öğretmenlik lisansı elinden alınmışken, çevrelerince terör örgütüne üye olmakla suçlanıyorken o baba kime hak verecek. Devlete karşı geldiği düşüncesinde ısrar edip, kendi öz evladını eğer gerçekten hiçbir terör olayına karışmadıysa yine terörist kabul edecek mi yoksa öğretmenlikten başka hiçbir görev yapmayan evlatlarının yanlış siyasi tercih yapması sebebiyle terörist ilan edilmesini mağduriyet kabul edip, onlara mı destek verecek? Bu temel aileden, ülkemizde onbinlercesi olduğunu unutmayın.

Eskiden seçimler olur, AKP yüksek bir oy aldığında herkes birbirine sorardı. 3 kişiden biri oyunu AKP'ye veriyormuş, o 3 kişiden biri kim? Daha sonra bu oran 2 kişiden birine döndü. İnsanlar oylarını AKP'ye verse bile bunu gizlemeyi tercih ediyorlardı. Hatta sessiz çoğunluk benzetmeleri çok revaçtaydı. Ben bugün dengenin tersine döndüğünü gözlemlemekteyim. AKP hakkında konuşmaktan korkanlar, AKP'ye oy veriyormuş gibi ifade eden birçok kişinin artık partiden çok uzaklaştığını gözlemlemekteyim. Bu sebeple de iktidara yakın odakların geçmişte sık sık yayınladıkları seçim anketlerini bugün ortaya atamadıkları düşüncesindeyim.
Bugün benim matematiğimde AKP seçim kazanamaz hale gelmiştir, fakat muhalefet partilerinin de seçim kazanabilecek strateji ve politikaları maalesef yok görünmektedir. Belki de asıl mesele budur.