Akhisar Belediyespor, küme düşme hattının 7 puan üzerinde olmasına rağmen, diken üzerindeydi. Çok zorlu maçları vardı önünde ve oynadığı futbol, oynaması gerekenin çok altında kalıyordu. Tolunay Kafkas gitmiş, Okan Buruk gelmiş ve ilk maçına çıkacaktı. Ama hiç de kolay olmayacaktı. Lig 2.'si Medipol Başakşehir'i konuk ediyordu ve bu takım, şimdiye kadar sadece 2 mağlubiyet almıştı.

İlk 11'de Okan Hoca sadece 2 değişiklik yapmıştı, bir önceki hafta Tolunay'ın çıkardığı kadroya göre. Sissoko yerine Ömer, Cikalleshi yerine Vaz Te vardı. Kadro olarak bir değişiklik yapmış diyemezdik. Akhisar'da değişen pek bir şey yoktu. Rakibin güçlü olması sebebiyle Okan Hoca, defansı güçlü tutup, hızlı ataklarla gol aramayı yeğledi. Bu oyun sistemini de önceki maçlarda görmüştük. Burada da bir değişiklik yoktu.
Topu Başakşehir'e teslim ettiler. Rakip, topla daha çok oynadı, daha çok şut çekti. Buna karşın ev sahibi takım defansta iyi idi ve top kapmada da başarılıydı. Ancak birkaç hata yüzünden bariz gol pozisyonları da verdi. Gerek Lukac'ın başarılı kurtarışları, gerekse Başakşehirli hücum oyuncularının istedikleri vuruşları yapamamaları, Akhisar'ı ayakta tutan etken oldu.

Yeşil siyahlılar da kaptıkları toplarla rakip kaleye gittiler, az da olsa pozisyon ürettiler. Vaz Te performansının altında kaldı ancak 58. dakikada top döndü dolaştı, önüne geldi, vurdu golünü attı.

78. dakikada yapılan basit bir hata sonucunda, kafa golleriyle ünlü Yalçın beraberliği getiren golü kaydetti. Kalan dakikalarda maç her iki takıma da geldi gitti. 83. dakikada oyuna giren Başakşehir'den kiralık Cikalleshi, uzatma dakikalarında önüne düşen topa, gelişine çok güzel vurdu, direk dibinden zaferi getiren golü attı. Bu golden sonra 2 dakika kalmıştı mücadelenin bitmesine. Bu kısa sürede yine pozisyonlar oldu. Sonunda mutlu sona Akhisar ulaştı, kötü günlerin üzerini örttü ve rahat bir nefes aldı.
Şans eseri, bu iki takım, bugün aynı sahada bir kez daha karşılaşacaklar ama bu sefer kupa maçında, 1-1'in rövanşında.

Nöbetçi golcü, Bandırma'yı vurdu

Bandırmaspor, uzun bir süredir mesleğinden uzak kalan nöbetçi golcünün kurbanı oldu. Rakip güçlü Eskişehirspor'du. Eskişehir hücum yönü iyi ama bir o kadar da defans yönü kötü bir takım. Yusuf Şimşek de bunu dikkate almış olsa gerek, takımını hiç bir şekilde geri çektirmedi, hep ilerde baskı yaptırdı. Bu sayede de birçok pozisyon buldu rakip kalede ama gol atmayı başaramadı. Buna karşın Eskişehir de pozisyonlar yakaladı.
İlk yarı zevkli olan müsabaka, ikinci yarı çok daha heyecan verici bir hal aldı. Bandırma'ya, oynadığı güzel oyunu cesaret vermiş olsa gerek, rüzgâra karşı oynamasına rağmen, baskıyı arttırdı. Baskı yapmanın kötü tarafları da var elbet. Yüklendikçe defansta açıklar verebiliyorsun. Verdi de... Hele bir pozisyon vardı; 2 kişi kaleciyle karşı karşıya kaldılar, gol atmayı başaramadılar. Ofoedu orta sahadan aldığı topla ilerledi, rakibini geçti, kaleciyle karşı karşıya kaldı, ceza alanına girince kendi vurmayıp, solundaki arkadaşı Mezenga'ya pasını attı ama top biraz arkasında kalınca yüzde yüzlük gol kaçmış oldu. 'Bu bir kırılma noktası olur mu?' dedim, olmadı.
85. dakikada oyuna giren Semih, yıllarca Fenerbahçe formasıyla rakiplerine yaptığını, bu sefer Eskişehir formasıyla Bandırmaspor'a yaptı. 87. dakikada akıllıca bir gol attı, puanı aldı, götürdü. Çok az zaman kalmasına rağmen, yine de Bandırmaspor gol pozisyonları buldu. Örneğin, Gökhan kaleciyle karşı karşıya kaldı, topa istediği gibi vuramayınca, farklı bir şekilde auta gitti.
Atabey takımının en çok güvendiği bir oyuncu. Fiziği güçlü, top sürüşleri saklayışları güzel ama son vuruşları kötü. Çok basit pozisyonları bazen gole çevirmeyi başaramıyor. Onları gole çevirse, bugün Bandırma düşme hattında olmayacağı gibi, kendisi de Süper Lig takımlarının radarında olacaktı. Bahri Avcı'nın da hakemin peşine takılıp, arkasından devamlı itirazlarda bulunması, Özgür Yankaya'nın da dayanamayıp, dönüp sarı kartını çıkarması ilginç bir durum oldu, mücadele içinde.

Genç Fatih, üçlük attı

İki Ege ekibi Denizli'de karşı karşıya geldi. Altınordu'nun oyun sistemi pek fazla değişiklik göstermiyor. Önemli olan Denizlispor'un nasıl oynayacağı idi. Maç başladı, Altınordu ayağa pas sistemine de başladı. Denizlispor ise kendi yarı alanına çekilerek defans yapmayı tercih etti. Konuk ekip yüklendi, ev sahibi ekip de kaptığı toplarla hızlı hücuma çıkmayı tercih etti.
Oyun kontrolü tamamen Altınordu'da idi ama gol pozisyonlarını pek bulamıyordu. Denizli her ne kadar kendi yarı alanına çekilse de gol atabileceği atakları yapabiliyordu.
25. dakikada da Moritz ceza alanı içerisinde düşünce penaltı kazandı yeşil siyahlı takım. Penaltı çok basit gibi görünse de Sinan'ın ellerine rakibinin üzerine koyması başlı başına bir harakiri idi. Birçok benzer pozisyonu hakemler es geçebiliyor ama her zaman değil. Ceza alanı içerisinde elleri rakibin üzerine koyulmayacağı dersi alınmıştır umarım.
İlk yarının bitmesine 10 dakika kalmıştı ki; biiiiiiiiiiiippppp. Yayıncı kuruluşun canlı bağlantısı kopuverdi. Bir türlü de gelmek bilmedi. Altınordu'nun beraberlik golünü ancak ikinci yarının hemen öncesinde görebildik.
İkinci yarı oyunda değişen hiç bir şey yoktu. İki takım da aynı oyuna devam etti. Oyun ve oyuncular gibi, yayıncı kuruluşta da hiç bir değişiklik yoktu çünkü 10 dakika geçmişti ki yine biiip sesini duyduk birden bire. Hemen ardından reklamlar. 5 dakika kadar daha mücadeleden uzak kaldık.
Az pozisyon gördük bu yarı. Ama içlerinde biri vardı ki, kolay unutulmayacak tarzda. Erdoğan sağdan ceza alanına girdi, yerden genç Fatih'in önüne pas attı, 'al da at' dercesine. Arka direkte topla buluştu Fatih. Önünde boş kale varken o dışarıya vurdu. Zemini kötü sahalarda, bu tür vuruşlara rastlamak aslında gayet normal.
Boş kaleye gol atamayan Fatih, müsabakanın uzatma dakikalarında galibiyeti getiren isim oldu. Bu kez diğer direk yakınında topla vuruştu. Yine tek vuruş yaptı ama bu sefer atmayı başardı. Bu Fatih Aktay'ın 1. Lig'deki ilk golüydü aynı zamanda. Altınordu altyapısından yetişen Fatih, 1997 doğumlu. Bu zamana kadar 13 kere forma giyme şansı buldu ve 332 dakika sahada kaldı. Golden sonraki gözyaşlarının sebebini de bu bilgiler çok daha iyi açıklıyor.
Kalan kısacık zaman içerisinde bile her iki takım da gole çok yaklaştı fakat skoru değiştirmeyi başaramadılar: 1-2
Oyunu anlatacak bir istatistiki veri vardı, o da korner sayısı. 90 dakika boyunca Denizlispor, 1 tane bile korner kazanamadı.

Puanlar güzel ama bu oyun yetmez

Yeni bir teknik direktör, yeni bir hava, rakip Giresunspor, çok zor bir hafta. Acaba değişen bir şey olacak mıydı sarı kırmızılılar adına? Olmalıydı çünkü Süper Lig yolundaki rakipleri kazanmış ve 3 puanı almış, farkı açmışlardı.
Geçen haftalara göre bir şeylerin değiştiğini maç başlayınca gördük. Çok istekliydi. Koşuyor, pres yapıyor, hızlı oynuyor, gol arıyordu. Bu da 9. dakikada meyvesini verdi, Segbefia ile 1-0 öne geçti. Bu dakikadan sonra yine alıştığımız takım geri geldi. Rakip dengeyi sağladı, sonra yüklenmeye başladı. Pozisyon yakaladılar, golü bulamadılar. Neyse ki ilk yarıyı gol yemeden bitirilebildiler.

İkinci yarıya da Giresunspor atak başladı. Ama bu sefer pozisyon bulmasına izin vermedi Göztepe. Oyunu iyice soğuttu, rakibini uykuya soktu adeta.
83. dakikada, kornerden gelen topa, tutmalara ve çekmelere rağmen, Jahovic çok iyi bir kafa vuruşu yaptı, Göztepe'yi rahatlatan golü attı. En azından ben öyle düşündüm. Maalesef sarı kırmızılıların son dakika vukuatlarını göz ardı etmiştim. 89'daki penaltı golü farkı 1'e indirdi. Sonrasında her iki takım için yaşanan 6 dakikalık bir heyecan fırtınası... Ve son düdük ve Göztepe için mutlu son. Tüm oyuncular içinde yine gözler Halil'de idi. Çok çabaladı, sorumluluk aldı, bir şeyler yapmaya çalıştı. Ancak rakibi de onu iyi bellediği için özel önlem almış, etkinliğini azaltmıştı.
Oyunun geneline baktığımızda Göztepe için iyi olan şey sadece galibiyetti. Yılmaz Vural sihirbaz değil elbet, daha ilk maçında çok şey beklemek olmaz. Amma ve lakin bu takıma katması gereken çok şey var, Süper Lig için.

Prangalar vurulmuş ayaklarına

Bazı takımların oyun düzenleri oturmuş durumda ve hemen hemen hiç bir maçta ödün vermiyorlar. Onlardan biri de Manisaspor. Şampiyonluk adayı Sivasspor'a konuk oldu.
Sivasspor topla oynayan, Manisaspor ise kendi alanına kapanıp, kontra ataklara gol arayan bir rolde idi. Manisa'da bir kaç haftadır bazı şeyler ters gidiyordu. Defansta çok hatalar yapılıyor, rakibe rahat oynama izni veriliyordu. Hücuma çıkarken de iyi çıkılıyor ama final pasları yapılamayınca, rakibini tuş edecek goller bulunamıyordu. Bu hafta da yine böyle oldu.
16. dakikada Manisaspor rakibini 2'ye 1 yakaladı. Alışık olduğumuz bir durum. Gol atılır, dönülür, bu fırsatlar kesinlikle kaçmaz. Kaçmaz idi bir zamanlar. İsmail Haktan sağdan geliştirdiği atakta, topu çok rahat bir şekilde Bahattin'e atabilecekken, önündeki Sivassporlu oyuncuya çarptırdı ve bir gol kaçmış oldu.
Gol 'geliyorum' dedi dedi dedi ve 28. dakikada geldi. Defansta adeta dökülen siyah beyazlılar, karambolde topu uzaklaştıramadılar, 1-0 geriye düştüler. Golden sonra zaten yavaş olan oyun daha da yavaşladı ve orta saha mücadelesine dönüştü.
İkinci yarı müsabaka kaldığı yerden, durgun tempodan devam etti. 59. dakikada arkaya kaçırılan Leandrinho farkı 2'ye çıkardı. Manisa'nın gole ihtiyacı vardı ama karşılaşma boyunca bunun için pek bir şey yapmadı. Yapmak istiyor görünüyordu, ayaklarında sanki pranga vardı. Sivas istediği gibi oynadı, rahatını bozmadı. Ama bu iyi oynadı anlamına gelmiyor. Onlar da kötü idi. İyi olsalar 5'leri görürdük mutlaka.
Düşme hattı iyice ateş hattına döndü. 24 puana sahip olan 3 takımdan 2'si kırmızı bölgede, Manisaspor ise averajla 1 basamak üzerinde. Haftaya puandaşı Mersin İdmanyurdu'nu ağırlayacak. Çok ama çok önemli bir mücadele olacak. Dikkat edilmesi gereken bir şey var, o da rakibi 8 haftadır maç kaybetmiyor ve büyük bir çıkış içerisinde.

Spor kanalları da politika yapar oldu

Süper Lig'in yayıncı kuruluşu, futbolcularla yapılan röportajları akşam programında banttan yayınlıyordu. Elyasa Süme konuştu konuştu. Arada bir bölüm kesilmiş, görüntüden belli oluyor. Sonrasında en son cümlesini yayınladı. Orada da şunu dedi:
'Belki yeri değildir ama büyük ve güçlü Türkiye için evet diyorum.'
Ve röportaj bitti. Aradaki konuşmalarını kesip, sadece ve sadece bu sözünü yayınlaması, spor kanallarına bile politikanın ne kadar girmiş olduğunu gösterdi. Ama bilinmelidir ki, avantajı olduğu kadar gün gelir çok büyük dezavantajı da olur. Politikacılarla gelen, politikacılarla gider.