Anayasa değişikliği referandumuna 20 gün kaldı. Bu iş hafife alınacak bir şey değil; kendimiz, çocuklarımız, ülkemiz, doğa ve dünyanın geleceği için sorumluluklarımız var. Vereceğimiz oy çok şeyi etkileyecek o yüzden yurttaş olma bilinci ve sorumluluğu ile tercih yapmak zorundayız. O nedenle referanduma kadar anayasa değişikliği yazıları yazacağım, güncel konular yazının eteğine eklenecek. Okurlarımdan beklentim, eleştiri ve önerilerini, varsa sorularını doğrudan iletmeleri ya da gazetenin web sayfasındaki yazının altındaki yorum kutucuğuna yazmaları.

Anayasa değişikliğinin özünü cumhurbaşkanlığı kurumunda yapılan değişiklikler, cumhurbaşkanında pek çok yetkinin toplanması oluşturuyor. Değişiklik teklifinin mimarları "12 Eylül Anayasası'nın sorumsuz cumhurbaşkanlığı kurumunun değişeceği, onun yerine "yetkili ama sorumlu cumhurbaşkanlığına geçileceğini" iddia ediyorlar. Gerçekten öyle mi?
Önce cumhurbaşkanına tanınan yeni yetkilere bakalım, ardından sorumluluk konusunu ele alalım. Bu yazının konusunu bu yetkilerin bir kısmı oluştursun.

Anayasada cumhurbaşkanına tanınan aşırı yetkilerin üstüne yeni yeni yetkiler ekleniyor. 12 Eylül Anayasası'ndaki "devletin başı" nitelemesine, "yürütme yetkisi cumhurbaşkanına aittir" cümlesi eklenerek nasıl baş olacağı da tanımlanıyor.

Cumhurbaşkanının yeni yetkileri neler olacak? Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar ile üst kademe kamu görevlilerini atama, görevlerine son verme, milli güvenlik politikalarını belirleme ve gereken tedbirleri alma, yürütme yetkisine ilişkin konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelikler çıkarma yetkisine sahip. Cumhurbaşkanının çıkartacağı kararnameler ve yönetmelikler başka bir kurumun onayından ya da değerlendirmesinden geçmeden Resmi Gazete'de yayımlandığı gün yürürlüğe girecek.

Karar vermemiz gereken şey; kim olursa olsun tek bir kişinin bu kadar önemli atama yetkilerine sahip olmasına, ülkeyi savaşa sürükleyebilecek milli güvenlik politikalarını belirlemesine, kararnamelerle ve yönetmeliklerle ülkeyi tek başına yönetmesine ne diyorsunuz: Evet mi hayır mı?

Bununla kalmıyor, cumhurbaşkanı tek başına, yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı aya kadar olağanüstü hal (OHAL) ilan edebilecek, süre sonunda Meclis'ten OHAL'in dörder ay süreyle uzatılmasını isteyebilecek, bu süre içinde temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasi haklar ve ödevler de dahil olmak üzere her konuda kararname çıkartabilecek. OHAL kararı ve OHAL Kararnameleri aynı gün Resmi Gazete'de yayımlanacak ve yürürlüğe girecek. OHAL'in ne menem bir şey olduğunu 20 Temmuz'dan beri yaşayarak gördük; demokratik tartışma ortamı yok, gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler hapse atılmış durumda, KHK'lere eklenen ve kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan listelerde kamudan ihraç edilenlerin sayısı 100 bini aştı. Bunların pek çoğunun hakkında açılmış bir soruşturma dahi yok, pek çoğunun OHAL'in gerekçesi olan 15 Temmuz darbe girişimi ile alakası da yok. Bu süreç içinde OHAL kararının ve KHK'lerin Meclisin onayına sunulmasının hukuki bir güvence yaratmadığını yaşayarak gördük.

Şimdi karar vermemiz gereken; tek bir kişinin kararı ile belki de sürekli olacak OHAL rejimi ile hukuksal denetimi dahi olmayan kararnamelerle yönetilmek istiyor muyuz? Buna evet mi hayır mı demeliyiz?

Bugünlük bu kadar yeter, önümüzdeki hafta cumhurbaşkanına tanınan diğer yetkiler ve sorum(suz)luğunu yazmaya devam edelim.

****************

Çevre Bakanlığı, Termik Santrali  İzmirlilerin sağlığına tercih etti

Aliağa'daki termik santrali olayından en son 13 Mart tarihli yazımda bahsetmiştim [1], "16 Mart akşamına kadar itirazlarınızı iletin" diye yazmıştım. Bakanlığa yüzlerce itiraz gitti ama onların da bir faydası olmadı, termik santralin kapatılmaması için mahkeme kararının tebliğinden itibaren 30 günlük sürede yeni bir izin verilmeliydi, öyle de oldu, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü sitesinde 22 Mart'ta yeniden ÇED olumlu kararı verildiği duyuruldu [2]. Şimdi ne yapacağız? Ya bu hukuksuzluğa, sağlığımızın yok sayılmasına sessiz kalacağız ya da itiraz etmeye devam edeceğiz. 27 yıl önce Konak'tan Aliağa'ya el ele tutuşan binlerce İzmirli şimdi neredeler? Binlerce davacısı olan dava açmaya ne dersiniz?

Köprü ve tüp geçitle İzmir Körfezi nasıl temizlenecek?

Bugünlerde Çevre Bakanlığı sanki İzmir'e çalışıyor. Körfez Geçiş Projesi için hazırlanan ÇED, İDK toplantısında yeterli bulunmuş ve nihai kabul edilmiş, 31 Mart'a kadar İzmirlilerin itirazına açılmış. Bu konuyu da birkaç kez yazdım [3] ve Sayın Kocaoğlu'na sorular sordum, ne bir cevap geldi ne de bir açıklama. Körfezi yaşamayan yere "yaşayan şehir, yaşanacak şehir" denemez, onun için itiraz edin, itiraz dilekçelerinizi 31 Mart akşamına kadar gönderin.

Bergama'da Anayasa Değişikliği ve Çevre Söyleşisi

Bugün Bergama'da EGEÇEP ve bileşeni Bergama Çevre Platformu'nun düzenlediği "Anayasa Değişikliği ve Çevre" başlıklı bir söyleşi var. Saat 14:00'da Bergama Belediyesi Haluk Elbe Salonu'nda başlayacak söyleşiyi Bergama'da olanlar ile bugün yolu Bergama'ya düşenlerin kaçırmamasını öneririm.

[1] http://www.haberekspres.com.tr/aliaga-ve-izmir-in-sagligi-icin-makale,5418.html
[2] http://www.csb.gov.tr/iller/izmir/index.php?Sayfa=duyurudetay&Id=214472
[3] http://www.haberekspres.com.tr/yasanacak-sehir-icin-yasayan-korfez-makale,5310.html