Tüm dünya bugün oynanacak iki büyük finale odaklanmış ve sonucunu heyecanla bekleme durumunda. Rusya'da yaklaşık 1 aydır devam eden ve dört yılda bir oynanan Dünya Kupası'nın finalini milyarlarca insan naklen izleyecek. Tüm kıtalarda birbirlerini hiç görmeyen, dillerini tanımayan ve aynı inançları paylaşmayan insanlar finalde oynayacak olan Fransa ve Hırvatistan takımlarından birini herhangi bir sebeple kendine yakın görecek ve onun attığı gollerle mutlu olacak. Aynı gole Afrika'nın ortasında yokluk içindeki adamla beraber, Çin'deki yüksek katlı bir gökdelenin restaurantında maçı izleyen adam da sevinecek, Güney Amerika'da hayatını futbola adamış adam da. Kimisi bu maçı izleyebilmek için sabahın köründe kalkıp televizyon başına geçerken, kimisi gözünden uyku aksa bile, uyumaya gitmeyip finali takip edecek. Futbol o yüzden, bu kadar çok birleştirici. Futbolun birleştirici gücünü kullanabilsek, dünyaya güzellikler gelir. Ama yeni dünyanın trendi ötekileştirmek. Bu sebeple holiganizm matah bir şeymiş gibi lümpenler arasında parlatılmakta. Bugün dost kalabilmek, herşeyden daha zor hale geldi.

Fransa-Hırvatistan finalininin içeriğinde de ders almamız gereken acı gerçekler var. Bugün dünya kupasını almak için sahaya çıkacak Fransa milli takımının 5 oyuncusu, bundan birkaç yıl önce Türkiye'de yapılan dünya gençler şampiyonasında da Fransa milli takımını temsil ediyorlardı. Oynadıkları maçı Gaziantep'te sadece 400 kişi izlemişti. Bugün tüm dünyada milyarlarca insanın hayranlıkla izlediği Mbappe'yi o gün sadece 400 kişi izlemişti. Türkiye'de futbol sevgisi çok diye bize masallar okunsa da aslında Türkiye'de sevilen sadece rekabet duygusu. Bu sebeple tüm kulüpler altyapılarına minimal önem verirken, futbol hayatının sonuna gelmiş, eski yıldız bozuntularını havaalanlarında karşılar, onları ilahlaştırır. Tabi, bu turnuvadan bugüne gelen ayrı bir not da, o turnuvada mücadele eden Türk milli takımının hiçbir oyuncusunun bugün, futbol hayatlarında bir noktaya gelememiş olması gerçeği. İçlerinden taksi şöförlüğü yapanlar olduğu dahi, gazetelerde yer aldı. Sadece günlük başarı kazanabilmek için yaşı küçültülerek gençler kategorilerinde oynatılan futbolcular, maalesef hem kendilerini hem de bizleri kandırıyorlar. Futbolun içinden gelen bir dostumun saptaması ise, bu yıkımın en önemli sebebi ise gözünde paradan başka hiçbir şey olmayan menejerler. Menejer fiyaskosunun ne denli büyük olabileceğini Amilli takım seviyesinde de yaşadığımızı ve 32 ülkenin katıldığı dünya kupasında Türkiye'nin yer alamadığını da hatırlayalım.

Günün ikinci büyük finali Londra'da Wimbledon'da oynanacak. Finalistlerden biri Güney Afrika Cumhuriyeti'nden Kevin Anderson. Çeyrek finalde 4 saati aşan maçta dünyanın gelmiş geçmiş en büyük tenis oyuncusu Roger Federer'i 2-0 geriye düştü maçta 3-2 yenmeyi başarmıştı. Başarısı bu kadarla da kalmadı. İki gün sonra yarı finalde 6 saati geçen maçta Amerikalı rakibini de aynı tarifeyle 3-2 yenerek finale geldi. Hayatında ilk defa büyük turnuvaların birinde final oynayacak Kevin Anderson'un ilk tepkisi bu kadar uzun bir maçı kaybederek, finali kaçıran rakibi John İshner için üzüldüğünü ifade etmesiydi. İşte gerçek sporculuk, gerçek adam olabilmek budur. Finalde kendisine çok az şans verilse de, bu koca yürekli adamın her zaman bir şansı olabileceğini düşünüyorum. Bu oyuncudan da çıkartabileceğimiz milli sonuçlar var. Bundan 3-4 yıl önce yine Wimbledon'da Kevin Anderson oynuyordu. ilk tur maçında rakibi, dünya klasmanında yakınlarında bir adamdı. İlk 2 seti karşılıklı kazanmışlardı. Bir anlamda aynı noktadaydılar. Kim miydi bu adam? İlhan Marsel. Milli tenisçimiz. O günden bugüne kadar Kevin Anderson her gün üstüne biraz daha koyarak Wimbledon finaline ulaşıp, adını tüm dünyaya duyuruyorken, Marsel İlhan'ı kendi ülkesinde kaç kişi tanıyor? Kendini geliştirmeyen Marsel'in bunda hiç mi sorumluluğu yok?

Belki de dünya kupası finali ve Wimbledon finalinden bazı sonuçlar çıkartabilirsek Türk sporu yol alabilir. Yoksa Digitürk ekranlarında milyonlar kendi kendilerini kandırmaya devam ederler.