Ey tılsımlı ekran... Nerelere götürdün yine beni?
Bembeyaz karların kuşattığı büyülü bir dinginliğin tam ortasındayım. Gözümün önünde tüm vahşiliği, el değmemişliği ve güzelliği ile uzanan olağanüstü bir doğa...
Her bir köşesine yaydığı kokusu içimde. Rüzgarlarla dört bir yana savurduğu sesi içimde. Ulu çam ağaçlarının yeşiline serpilmiş kar taneciklerinden...
Uçsuz bucaksız gökyüzüne uzanan ulu dağlarına kadar...
Tüm güzelliklerini taşıyan nefesi içimde.
Sonra o yanımdaki doktor. Diğer kazazede. O mu olacak, birlikte bir günde yıllar derinliğinde yol alacağım?
Onun gözleri mi ışıldayacak, bu büyülü beyazlığın içinde beraber uzanabileceğimiz her bir yeni gün için?
Onun eli mi her aksadığımda bana doğru uzanacak, kendi hayatını bile hiçe sayarak?
Oysa ki daha dün biz birbirimiz için birer yabancıyken?
"Hav... hav... hav..."
Aa... Tabi ki de!  Seni nasıl unuturum?  
Bizimle o uçaktan kurtulabilen bir de sen varsın değil mi?
Henüz daha bir isim koyamadık..."Köpek" diyoruz sana.
Sen bu öykünün baş kahramanlarından birisin. Doğanın ruhunu ve dilini bilen sensin!
Bir kazazede olsam da, kaybolmuş olsam da, sonum belirsiz olsa da...
Kalbimde bir ferahlık...
Bu muazzam doğa, bu adam, köpek, hepsinin koşulsuzca sunduğu sevgi, sımsıkı sarmalıyor beni. Kalbimde bir buluşma ve kavuşma aynı zamanda...
Büyük bir dinginlikle, güzellikle, huzurla buluşuyorum.... Doğanın büyülü güzelliğini içimde hissettikçe kendi özümü de gittikçe daha çok kucaklıyorum ve ben tüm bu duygularla o büyülü beyaz dinginliğin içinde yol alırken, öykümün sonuna doğru da adım adım yaklaşıyorum.  
"Aramızdaki Sözler (The Mountain Between Us)"...  DAVETLİSİNİZ!