'Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi... Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi...'

Gün Olur Asra Bedel adlı kitabında bu dizelerle bizi alıp bozkırda ilerleyen bir trenin içine bırakan Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, doğumunun 89. yılı olan 12 Aralık'ta Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'teki kabri başında anıldı. Cengiz Aytmatov'u düşününce tıpkı Sarı Özek Bozkırı'nda olduğu gibi trenler içimin bozkırında doğudan batıya, batıdan doğuya gidip geldi, gidip geldi...

Bazen çıkıp gitmek istiyor insan, bir şairin mısralarının peşine düşmek, bir yazarın romanında geçen yerlerde dolaşmak istiyor. Dostoyevski'nin Beyaz Geceler adlı kitabında anlattığı sokaklarda yürümek istediğim gibi, Aytmatov'un da doğduğu topraklarda bulunmak, onun yürüdüğü yollarda yürümek, bozkırı bölerek geçen o trenin penceresinden uzayıp giden bozkırları izlemek istedim.

Mesela; 'Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir', 'Aynı Göğün Uzak Yıldızları' adlı kitapları bulunan Sıddık Akbayır, köye yeni atanan bir sınıf öğretmeni sayesinde Ahmet Telli şiirleri ile tanışan ve şiirleri okuduktan sonra şair olmak için minibüsünü satıp İstanbul'a giden şoförün hikâyesini anlatıyordu... Hikâyenin geçtiği Adıyaman'ın Gerger İlçesi'nin o uzak köye gidip, o köy okulunu, yollarını, orada yaşayan insanları görmek istedim.

Üniversite yıllarımda memlekete, İç Anadolu Mavi treni ile gidip gelirdim. Tren Konya Ovası'nda ağır ağır ilerlerken aklıma hep Edip Cansever'in 'Mendilimde Kan Sesleri adlı şiirinde geçen şu mısralar gelirdi; '...İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa /Toprağını iten çiçeğe/ Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine/ Konya'nın beyaz/ Antebin kırmızı düzlüğüne benzer...' Tekrar o trenle yolculuk yapmak istedim.

Tren, bozkırı geçip sarp kayalıklar arasından hiç bitmeyecek sandığım tünellere girerdi. Sonra biterdi o tüneller. Tren, bodur zeytin ağaçlarının arasından bir dağ keçisi gibi Akdeniz'in açık maviliklerine doğru akardı. Tünelden çıkışları özledim.

Şimdi yine yolların güzelleştiği günlerdeyiz, sararan dağ yamaçları, hırçınlaşan denizler, bozkır aşan yollar, 'Bir gün, bir yağmurla garip garip, alıp başımı gideceğim' diyen Turgut Uyar ve bozkırda trenler yürüten Cengiz Aytmatov çağırıyor, çağırıyor bizi. Haydi, göğe bakalım!