Bu yıl Basmane Günleri çerçevesinde Kadın Müzesi'nde açılan sergide tanıma fırsatı bulduğum ressam Zümrüt Özmen ile sanatı ve sanat anlayışı üzerine sohbet etme fırsatı bulduk. Öğretmen ressamlar geleneğinden gelen Zümrüt Özmen, İzmir Bienali'nin de düzenleyicilerinden

15 yıllık öğretmenlik geçmişiniz, 30 yıllık da sanat hayatınız var. Sanatla ilişkinizi anlatabilir misiniz?


Ben bilgiyi, öğrenmeyi çok seven bir insanım. Kendimi anlatmak çok zor elbette. Öğretmen ressam sınıfına sokabilirsiniz beni. Öğretmenlik yaparken kimse bana bu görevi vermediği halde sanat tarihi dersleri boşaldığında ben talip oldum. Sanat tarihini de kendi gelişimim ve öğrencilerim için öğrendim. 1996'da Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nden lisans aldım. Zaten grafik mezunuydum. Bilgisayarlar geliştiğinde bilgisayar grafik dersleri aldım, kitaplar getirttim. Pentür benim konum değildi ama emekli olduktan sonra pentür resim yapmaya da çabaladım. Galiba kendim için bir şeyler yaparken bilgi ile donandığımı gördüm. Tek bildiğim bilmediğimdir diye bir söz vardır, şu andaki durumda bu sanırım. Resim sanatının teorik kısmı devam ediyor, pratik kısmına ağırlıklı olarak 2009 yılında başladım.

'Yurtdışı, sanatçı için dönüm noktasıdır'


Daha önce 2009 yılının sizin için bir dönüm noktası olduğunu söylemiştiniz.

2009'da Alaçatı Kırmızı Ardıç Kuşu'nda öğrencilerimin katkısıyla bir sergi açtım. Bu benim miladım oldu diyebilirim. Orada sergilediğim resimler ebat olarak çok büyüktü. Hepsi dünya meseleleri ile ilgili çok dramatik resimlerdi. Bunların 7 tanesi satıldı! Şaşkınlığımı anlatamam size. Ne insanların 2 metrelik duvarları var bunları asmak için, ne de o dramatik resimleri seyretmek isteyecek bir kitle. Fakat bu şaşkınlığım beni daha samimi olmaya götürdü. Demek ki bir işi doğru iletirseniz karşı tarafa, paylaşacak çok insan buluyorsunuz. Bir dramatiği bile satın alabilecek insanları buluyorsunuz. Bu benim için bir uyanış oldu. Sanatçı bildiğini yaratmak zorunda. İnsana dair her şeyi karşı tarafa geçirmek zorunda. Eğer bu olmasaydı, fotoğrafın icadından sonra resim biterdi. Sonra 2011 yılında İzmir Bienalin'deki arkadaşlarımdan teklif aldım. Beni ücretsiz bienale aldılar. Sonra komiteye aldılar. 2013'te de bu devam etti. Fakat bienalden sonra özel sponsorlar eşliğinde Kapadokya'ya, Romanya'ya davet edildim. Romanya'dan sonra gerçekten dünyanın kapıları önümde açıldı. Kasım'ın 27'sinde Malezya'ya gideceğim. Bir kez yurtdışına çıktığınızda, organizasyon ciddiyse, gerçekten sizin önünüzde kapıların açıldığını görüyorsunuz. Bu beni çok heyecanlandırıyor; çalışmak, yaratmak ve daha güzel şeyler yapmak için güç veriyor.

2 metre boyutlarındaki tablolarınız, bana eski Helenistik ve Yunan evlerinde bulunan duvar resimlerini hatırlattı. O zamanlar sanat evin bir parçasıymış. Bugün de böyle olmasının ihtimali var mı?

Orjinal bir sanat eserinin evin pek çok gösterişinden daha büyük bir algı yaratacağını düşünüyorum. Yani bir gün yine bu ruhiyat gelecek diye düşünüyorum. Ama bunun bir de ekonomik boyutu var tabii ki. Bazı resimlerin fiyatları çok yüksek. Biz sanatçıların sponsorları olmadığı için müşteriye çok makul fiyatlarla ve taksitle satabiliyoruz ve satmalıyız da. Sipariş resimler, vitray, seramik, heykel yine bir gün evlerdeki yerlerine geri döneceklerdir.

Seramikle veya başka bir sanat dalıyla da ilgilendiniz mi?

Seramikle değil ama heykel ile ilgilendim. Hatta ben La Divina Commedia Serisi'nde (İlahi Komedya) fosfor kullandım. Resimlerim kapalı mekanda sergilendi. Fakat kendi olanaklarımla ışık sistemi yaptırdım. Ama istediğim etkiyi alamadım. Bu sene tekrar kapalı oda almayı düşünüyorum, Cennetler serim için. Umuyorum orada daha güzel bir şekilde çalışmalarım yer alacaktır.

Sanatçıların temel ihtiyaçları karşılansın yeter


Sanatın yaygınlaşması ve sevilmesi için sokak ressamlarının, sokak sanatçılarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ama bu şekilde yapılan eserler yetersiz gibi sanki.

Evet, sokak ressamları çok önemli. Sanatçıya yer verilmesi, hava koşullarına göre korunaklı yerler yapılması gerekiyor. Sanatçının istediği masa, sandalye, sehpa. Bu da çok zor bir şey değil. Ona bile bir sponsor gerekiyor. En başta yerel ve merkezi yönetimler bu konuya el atmalılar. Fuar ve Kordon bunun için çok elverişli. Birtakım engellerle de karşılaşıldığı muhakkak. Yoksa bunu yapacak pek çok sanatçı mevcut. Mesela Urla'da yaptık; suluboya ressamlarıyla birlikte. Çok güzel oldu. Bunun açığını benim izlediğim çalıştaylar kapatıyorlar. Örneğin biraz ironik yaklaşalım, bir grup sanatçı toplanıyor, her hangi bir kasabaya, köye giderek, köylülerin misafir etmesiyle, inanılmaz Land Art (Arazi sanatı) çıkarıyorlar. Sanatçıya siz bir sıcak yer verin, temiz bir yatak verin. O da hiç şikayet etmeden sanatını yapar. Sanatçı buna çok açık.

Sanatçı atölyesinden çıkmalı zaten. Coğrafyası değişmeli, bakış açısı değişmeli. Onu besleyen yalnızlığı olamaz, sanatçı yalnız olmamalı. Bunun için istenen şeyi söyledim; kalacak bir yer ve yemek. Üniversite bünyelerinde çok güzel çalıştaylar oluyor. Hatta yetişemiyoruz bile. Önce bir yurtdışını bitireyim, ondan sonra nasılsa bunları da yapacağız.

Yurtiçinde yapılan her organizasyona katılıyor musunuz?

Her organizasyon size çok şey kazandırmayabilir. Ciddiyeti çok önemli. Lokal şeyleri küçümsemiyorum. Mesela büyük bir organizasyon olarak Beijing var. Gideyim mi diye düşünüyorum. Şimdiye kadar 140 bin sanatçı katılmış. Oradaki renklilik ve çeşitlilik, tabii lokal bir yerdeki 40 bin kişiden daha zengin. Ben hem öğrenmek hem değişmek hem de ülkemi ve kendimi tanıtmak için böyle yerlere gitmek istiyorum. Yani uzaklar, beni şu an daha çok ilgilendiriyor.

Sanatın daima bir kavgası vardır


Daha önceki bir konuşmada sanatta kavganın yeri olmadığını belirtmişsiniz, sadece güzellikler mi önplana çıkmalı?

Sanatta kavga yok demedim. Sanatta kavga var; lakin bunu estetikle verebilen şeydir benim için sanat. Sizin duygularınıza, yüreğinize ve beyninize dokunuyor. Silahı yok ama kavgası hep var.
'İzm'lerin arkasında insanlık tarihi vardır. İnsanların aklına Picasso denince Guernica gelir. Bu resim, İspanya İç Savaşı'nda perişan olan insan ve halkın dehşetidir. Kavgası işte sanatçının burada. Ondan sonra kübizm doğuyor. Kübizm bir eşyanın parçalanmışlığı. Aslında parçalanan şey Dünya Savaşı'ndan sonra insanın dünyası. Yani 'izm'ler kendiliğinden gelmiyor. Her 'izm'de savunduğun ve kavga ettiğin bir şey var. İnsanlığın kavgası var. Yoksa o çiçeği güzel yaptığı için izm yaratılmıyor.

Resimlerinizde daha çok neye dikkat edersiniz?

Seyreden insanın ister estetik, ister düşünsel, isterse de duygusal boyutta olsun kalbine dokunmayı istiyorum. En çok dikkat ettiğim şey budur. Obje orada aracıdır benim için. Şimdi Cennet'e çalışıyorum. Mesela okyanusun derinliğiyle o sakinliği... Kendi cennetinizi yaratmayı, okyanusun mavisi ve dinginliği içerisinde veriyorum. Bir de fosfor ögesi var resimlerimde. Gerçekten o derinliği yakaladığınız zaman, herkes o suyun içerisinde dinleniyor. Eğer bu duyguyu vermiyorsa benim resmim bitmiyor.

Bienal için destek bekliyoruz


Biraz da 2015 Mayıs'ında gerçekleşecek İzmir Bienali hakkında konuşmak istiyorum.

Sınırsızlık konusu bienalin konusu olacak bu sene. Ben de Cennet adlı projem ile katılacağım. Projemi kendi mutluluğum üzerine kurguladım. Bulutların üzerinden dünyaya bakmayı, önce yürekte ve beyinde sınır ve sınırsızlığı denemek istiyorum. Resmime bakıldığında mutlu olunmasını istiyorum. Korkusuzca, düşündüğümüz ve duyumsadığımız gibi bir hayat yaşamak zorunda olduğumuzu göstereceğim. Belki izleyenler de bu rahatlığı hissedeceklerdir. Savaşı ya da olumsuzlukları yansıtmanın bugüne kadar bir faydasını görmedim çünkü. Tarihe not düşüyoruz, o ayrı konu. Tarihe not düştüğümüz resimler hep olacak.

Organizasyon için sorunlarınız var mı?


Gönül ister ki 2015 Mayıs'ında gerçekleşecek bienalde belediyelerimiz bize bir tur arabası vererek İzmir'i tanımak isteyen sanatçıları gezdirsin. Hem turizm hem de alışveriş için iyi bir fırsat olarak görüyorum bunu. Lütfen bu konuda bize yardımcı olsunlar. Daha önceki bienalde yaşanan aksaklıkları yaşamayalım. Önceki organizasyonlarda bazen başımı ellerimin arasına alıp kara kara düşündüğüm zamanlarım oldu. Bu profesyonelliğe bu amatörlük yakışıyor mu diye. Belediyeler, ticaret odaları gibi bize yardım edecek sponsorların artmasını istiyorum. İzmirlilerden de bu konuda ricalarım var. Ufak tefek hediye babında, otobüs servislerinin tarihi yerlere gitmesi için yardım edilmeli. Bazı restaurantlar ve oteller tanıtım için kapılarını misafirlerimize açarlarsa bunun için şükran duyarız. Yabancı sanatçılar için hiç yoktan bunlar yapılmalı. Çünkü onlar öyle profesyoneller ki gittikleri yerleri, gittikleri ülkelerde bizden daha iyi tanıtıyorlar. Ülkemizi ve tabii ki İzmir'imizi iyi tanıtmak gerekiyor. Böyle bir fırsatın kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum.