Savaş, cephe arkası, yalnız bir kadın
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Nazi işgali altındaki Fransa'dayız.
Savaşı cephede değil, cephenin gerisinde, savaşa gitmemiş, gidememiş birkaç erkek ile beraber yaşayan kadın ve çocukların arasındayız.

Film, bizi, öncelikle Lucile ile tanıştırıyor.
Lucile ile ilgili ilk tanıdığımız da piyanosu oluyor!
Lucile'in tuşlara dokunup kendini müziğe bırakmasından bir süre sonra da kayınvalidesi Madame Angellier karşımıza çıkıyor...
O an neden olduğunu anlamadığımız bir şekilde Lucile'in piyanosunu kilitleyiveriyor.
Sonradan öğreniyoruz ki, oğlu savaştayken, kendisi evin içinde piyanonun sesini bile istememektedir!
Lucile'in kayınvalidesi Madame Angellier çok varlıklı bir bayan.
Güzel bir evi, birçok kiracısından gelen kira gelirleri var.
Soğuk ve otoriter olan bu kadın, gelinine karşı katı tutumunu kiracılarına da gösteriyor; adeta bir muhafız gibi, etrafta dolaşıp, her şeyi kontrol edip, emirler verirken... Elindeki anahtarlarla, sadece kapılara değil, kalplere de kilit vururcasına...
Lucile babasını kaybetmek üzereyken hiç tanımadan ve sevmeden Madame Angellier'in oğlu ile evleniyor, babası O'nu iyi birine emanet etmek istiyor hayata veda etmeden... Sessiz, sakin ve de çok güzel, Lucile. Duru bir güzelliği var... Konuşması, bakışı, yürüyüşü, hareketleri, hepsi, çok duru, sade ve zarif.
Kayınvalidesinin kendisine olan tutumu kadar, kiracılarına karşı tutumundan da çok üzüntü duyuyor ve her fırsatta kiracılarına yardım etmeye çalışıyor.
Savaşın ortasında, müzik ve sevgi dahil her şeyi kilit altında tutan katı kayınvalidesi ile, hem yaşadığı evin içinde, hem de işgal altındaki ülkesinde tutsak edilmiş bir hayat sürüyor... Nasıl özgürleşebilir bir insan böyle bir hayattın içinde? 

'Aşk Uğruna' vizyonda!

Aşk Uğruna

İrène Némirovsky'nin romanından uyarlanan "Aşk Uğruna (Fransızca "Suite Française"- Fransız Süiti), İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi'lerin işgal ettiği Fransa'da, Alman askerlerinin işgal edilen yerlere gelmesi ve Fransızların evlerinde konuk olarak kalmaya başlaması ile gelişiyor.
Kocası savaşta olan Lucie de, kayınvalidesi Madame Angellier ile,  Alman Teğmen Bruno'yu evlerinde ağırlamak durumunda kalıyorlar.
Madame Angellier, Alman Teğmen gelmeden önce çok açık ve net şekilde Lucile'e söylüyor; "O'na bakmayacağız, O'nunla konuşmayacağız! "
Orada, bu sözlerden sonra, duruyorsunuz...
Film, cephe arkasından da, savaşın insanları nerelere kadar götürdüğünü, çok çarpıcı bir şekilde veriyor!
Sanki savaş karşı cepheden geleni başka bir türe dönüştürmüşçesine...
İnsan değil artık O, düşman...
Konuşulabilecek, yüzüne bakılabilecek biri değil...
İşin ilginci karşı tarafa baktığınızda orada da sizin tarafı insan görmeyen bir kesim var artık karşınızda!

Kilitleri açarken

Lucile ve Madame Angellier'nin yanına yerleşen Alman Teğmen Bruno, eve geldikten sonra, ilk kilit altından kurtardığı Lucile'in piyanosu oluyor! Teğmen, Madame Angellier'den piyanonun anahtarını istiyor; Lucile'in ruhu tekrar müzikle dolabilecektir artık! Madame Angellier de piyanonun anahtarlarını vermek zorunda kalıyor.
Bu defa, Teğmen Bruno'nun parmakları Lucile'in piyanosunda dans etmeye başlarken, Lucile'in ayakları O'nu Teğmen'in piyano çaldığı odaya doğru sürüklüyor...  Teğmen'in kilitler altındaki bu evde, açacağı tek kilit ise, sadece piyanonun kilidi olmuyor!
"Düşman" Teğmen Bruno'nun ruhu müzik ile, sevgi ve iyilik ile dolu! Üstündeki üniforma ve  savaş ise O'na yabancı...
Lucile ile aynı dili konuşabilecek ve O'nunla güzel bir yerlerde buluşabilecek, ince ve zarif bir adam...
Oysa, Lucile'in kayıvalidesinin ortaya koyduğu üzere, Teğmen ile konuşmak bir yana, yüzüne bakması bile yasak.

Savaş, düşman, dostluk, sevgi, aşk, vatan arasında bir çapraz ateş!

Tanımadan, sevmeden evlendiğiniz savaştaki bir eş... Soğuk, mesafeli bir kayınvalide... Sessizliğe ve sevgisizliğe gömülmüş koca bir ev... İşgal altında bir ülke... Tehlike içinde olan vatanınız, arkadaşlarınız, yurttaşlarınız... Ağırlamak zorunda kaldığınız düşman askerleri... Bu askerler içinde müzikte, histe buluştuğunuz bir Teğmen... Nasıl bir çapraz ateştir bu?  Her bir köşeden gelen oklarla...
Sevgi, anlayış, düşmanın içinde; koca bir ev ve aile ise yalnızlık ve baskı içinde...
Ya Teğmen... Olmak ve yapmak istediği bambaşka iken o üniformaya hapis olmuş Teğmen Bruno? Onun içinde yaşadığı çapraz ateşler...
Nasıl insan doğruyu ya da kendini bulabilir, tüm bu çapraz ateş alanının içinde?

İçimizde... kendimizle buluştuğumuz an özgürleşeceğiz...

Savaşın ortasında da, barışta da... Kendimizle kalabilecek alanı cesaretle yaratabilirsek eğer, en değerli tecrübelerimizi ve dönüşümlerimizi orada yaşayacak ve ancak o zaman özgürleşebileceğiz!

Davetlisiniz!