Bu geçen hafta sonu dinlenme amaçlı ama daha ziyade sevgili torunum ve kızımın, bence dünyanın en güzel sahilinde dalgalarla dans etmelerini yaşamak amacıyla Çeşme'deydik. Kıyılar, plajlar hala çok güzel, yani deniz tarafı. Denizden karaya ayak bastığınız an masif bir betonlaşmayla karşı karşıyasınız. Eski Çeşme'yi bilmeyenler için Çeşme çok cazip halen. Hele buna birde Alaçatı eklendiğinde. Hatta tercih ve yaşamda, Alaçatı Çeşme'yi sollamış geçmiş.
Konu trafiğe gelince Çeşme'de araba kullanmak için bol vaktinizin olması ve sinirlerinizi aldırmış olmanız gerekiyor. Özellikle de Alaçatı tarafı için. Cuma, cumartesi, pazar eğer deniz güneş ve tatilse planınız, bence arabanıza park yeri bulduysanız kalmak için yerleşik düzene geçtiyseniz, kalın orada kıpırdamayın, arabanızı da kıpırdatmayın eğer evinizde park yeriniz mevcut değilse. Bu karamsar yazımın içeriğini geçmişte yazları Çeşmeli olan İzmirliler daha iyi anlarlar, asude, medeni, kültürlü yaşanmışlıkları.

Diyeceksiniz ki zaman değişiyor, dünyada da değişiyor. Ama medeni tanımladığımız kanunlara saygılı kuralları uygulayan hiçbir ülkede, kıyılarında böylesine doğa katliamları yaşanmıyor. Tüm dünyada meşhur, Alaçatı sörf bölgesi bu katliamdan en büyük payı almış. Yörenin ve amacının tam tersi projelerle hazine arazilerinin bile talan edilip, bizim nesle göre korkunç, yenilere göre muhteşem oteller, konutlarla döşenmiş. Konutlar derken ilk defa gördüğüm bir gerçek düşündürdü beni. Gerçekten o kadar lüks ev çokluğu var ki birçoğu da sımsıkı kapalı. Düşündüm, insan yaşamını böyle güzel bir evde geçirmek hayalini taşırken niye bir ay veyahut uzun zaman kullanamayacağı bu yapılara bu kadar büyük yatırım yapar? Münzevi veya kiralık levhaları ile dolu bir Çeşme'de kaldırımları da yola katarken kural tanımayan süper lüks arabalar. Üstelik bu yaz tenha diyorlar. Kültürün farklılaştığı paranın el değiştirdiği sevgi, saygının buharlaştığı bencilliğin zirve yaptığı, en kötüsü güzelliklerin yok edildiği bir cennet olmuş Çeşme. Gerçek Çeşme yaşamının elde kalanlarıyla yaşamak için dört gözle Eylül'ü bekleyenler dışında. Tüm bu gördüklerim anlattıklarımda elbette, tenzih ederim dediğim yaşayanlar da var, ancak azınlıkta, gittikçe de azalıyor. Değersizleştirme sanki bir kimyasal gibi püskürtülmüş biz insanların üstüne, yazık Çeşme'ye yazık Türkiye'ye.