Dünyada ve ülkemde ne var ne yok diye interneti taradığımda gördüm ki son zamanlarda ki haberlerin çoğu çevre konuları ağırlıklı. Günü gününe yaşayan bizler için gündemde olunca okunan ertesi gün unutulan konulardan biri. Ne kadar önemli olduğunu sonuçlarını görüp katlanmayacağımız içinde bu böyle. Düşündüğün zaman en acısı yaşamı ilgilendiren her konu gibi aynı durumdayız umarsız ve duyarsız. Duyarlı insanlar yok mu? Var ama gittikçe azınlığa düşürüldüğünü sanıyorum. Neyse etkilendiğim haber kuzey kutbundan ayrılan büyük buzul parçaları ile kutup ayılarının İzlanda'ya gelişi. Bu durumda eminim hayvanat bahçelerine satış yapanlar çoktan oraları boylamışlardır! Çantada keklik, hiç zorluğu yok zavallı ayılar kuzu, kuzu taşınıyorlar, ne olduğunu anlamadan doğal şartlarından, yaşamlarından koparılmışlar ne gam.

***

Küresel ısınmayı engellemek en başta ABD, Çin, Hindistan olmak üzere uluslararası Kyoto Anlaşması'na imza atmayan ülkeler büyük bir hızla dünyanın sonunu getirme yarışındalar. İmza atan diğer ülkeleri bilemem ama, bir de kendimize bakalım bu konuda. Medyadan takip ediyorsanız bizlerde sınıfta kalmış durumdayız (Kyoto Anlaşması'nı imzalamayan ülkelerden biride maalesef biziz). Yok ettiğimiz ormanlar, verimli topraklar ( yanlış sanayileşme sonucu ve rant ) dere yataklarına yapılan evler, siteler. Karada denizde bilinçsizce av, yanlış seçimlerle yapılan termik, yapılacak olan nükleer santraller. Kurutulan göller aklıma geliverenler. Çevre denince hanımlar başa takılan yemeni, beyler de çevre yolları anlıyor olmalı. Zaten duyarlı olup da tepki gösterenlere, yetkililerin kulak astığı yok. Onlar için çevre cüzdanların içine girmiş, anlamları farklı. Hele 60-70 yıl sonrası onları hiç ilgilendirmiyor. İlim bilim rafa kalkmış, kuraklık olunca yağmur duasına çıkılır sel basıp canlılar telef olunca da dualar mı fazla geldi ne? Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye ( WWF Türkiye) ve TEMA uzun zamandır raporlar hazırlıyorlar, bu konularda uyarıyorlar. Yabancı bilim adamları ortak rapor hazırlıyorlar diyorlar ki "Dünya ısınıyor" 10 yıl sonra çevre ve felaketleri açısından geri dönülemez noktaya gelinecek.
Ormanların yok olması sonucu dünyayı küresel çölleşme olacak, denizler yükselecek, susuzluk, su için savaşlara neden olacak, dünyayı salgın hastalıklar saracak. Yarının gerçekleri bugünün insanlarının, devletlerinin hırsını kesmiyor. Ümit veren ise hâlâ bazı kurum ve kişilerin bir şeyler yapabilme çabaları. Tabii yetkilere dinletebilirlerse.

***
Yukarıda okuduğunuz yazıyı 2007 yılında yazdım. Aslında eski yazılarımı bulup okuduğumda ayni bu günler. Farkı, hayatın bu kadar uzun süreden sonra yaşanamayacak hale gelmesi. Bugün Türkiye doğusunda savaşta, bizim batıda pek de algılayamadığımız. Askeri, polisi, sivili herkes bu tablodan nasibini alıyor. Savaşın kıvılcımlarının büyük şehirlerde tutuşmaması için kolluk güçlerinin verdiği mesaiden ve yakalananlardan pek de haberimiz yok. Hiç birimiz artık güvende değiliz. Cumhuriyete dayatan, hiçbir demokratik olguyu işletmeyen bir şekilde yönetiliyoruz. İnsanlar, topraklar göçüyor, içte ve dışta itibarımız gidiyor. Kayıplarımız büyük. Günümüzde adalet, sağlık, ekonomi, akıl gitmiş. Börek açma ile aileleri, kara para ile günü kurtarıyoruz. Günbegün çağın gerisine düşüyoruz. Batı'da yangın, Karadeniz'de toprak kayması, Ege Denizi'nde adalar Yunan işgalinde. Nerdeyse kayadan kayaya atlayıp gelecekler ve bir gün tak tak kapı burası benim toprağım, ya geri ver ya da parasını diyecekler. Toprak sellere, toprak ellere... Zaten biz toprağımızın kıymetini bilebildik mi? Satmaya dünden razıyız. Her şeyi olabildiği gibi.