İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen yaptığı açıklamada, hızla artan nüfus ve sanayileşmenin atmosfere etkileri ve küresel ısınmanın bir takım iklimsel değişiklere yol açtığını vurguladı.

Değişen ve gelişen teknolojinin de küresel ısınmanın oluşmasında büyük etkisi olduğuna işaret eden Şen, sanayi devrimiyle 1850'den sonra üretimin artmaya, teknolojinin ise her geçen gün gelişmeye başladığını kaydetti.

Tüketicilerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için birçok ürünün geliştirildiğini anlatan Şen, "Bu ürünleri yapmak için dev sanayiler oluşturuldu, enerji ihtiyacı arttı. Bu enerjiyi fosil yakıtlar dediğimiz kömür, doğalgaz, fuel oil gibi maddeleri kullanarak üretiyoruz. Bunlar, küresel ısınmaya yol açan sera gazlarını atmosfere bırakıyor ve bunun sonucunda iklimsel değişimler yaşanıyor" ifadesini kullandı.

Şen, 1900'lü yıllarda bir milyar civarında olan dünyadaki insan nüfusunun, bugün 7 milyara ulaştığına dikkati çekerek, bunun sonucunda atmosferde bazı değişiklikler yaşandığını anlattı.

"Sonbahar ve ilkbaharın yarısı kışa yarısı da yaza döndü"

Asrın sonunda bekledikleri iklimsel risklerin, birer birer öne çıkmaya başladığını aktaran Şen, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu an küresel ısınmaya bağlı 2 derecelik bir sıcaklık artışı var, yani dünyanın sıcaklık ortalaması 15 derece iken 17 derece oldu. Bu artışı 2040-2050'de bekliyorduk ancak günümüzde yaşadık. Bazı bölgeler bundan olumlu etkilenip faydalandı bazıları da zarar gördü. Örneğin, Almanya'nın kuzeyindeki ülkelerde aşırı yağan kar sıcaklık artışı sonucu yağmura döndü ve tarımda verim arttı. Akdeniz çukuru dediğimiz Türkiye'nin bulunduğu bölgede ise kuraklık baş gösterdi. Bu etkenler sonucunda bazı bölgelerde iklim şartları değişmeye, doğal afetlerin şiddet ve sayıları da artmaya başladı. Türkiye'de mevsimler yarı kurak ve tropik iklim özelliklerine doğru gidiyor. Son yıllarda sonbahar ve ilkbaharın yarısı kışa, yarısı da yaza döndü."

Şen, nisan ayı itibarıyla iç kesimlerde kar yağdığını, son iki yılın yaz mevsimine bakıldığında sıcak bir hava görüldüğünü hatırlattı.

"Ülke olarak atmosfere salınan karbondioksit miktarını azaltmalıyız"

Mevsimlerin iki mevsime doğru gittiğini savunan Şen, şöyle devam etti:

"Biri sıcak yaz mevsimi, diğeri daha soğuk veya ılık kış mevsimi. Türkiye'de iklim yavaş yavaş buna doğru yöneldi. Yıl içinde toplam yağış miktarı değişmese de kısa sürede fazla yağmur yağmaya başladı, seller meydana geldi, taşkınlar yaşandı. Fırtınaların kuvveti arttı, çatılar uçtu. Son iki senede kuraklık yaşadık, tarımsal üretim ve içme suyu açısından sıkıntılar çıktı, barajlar kurudu. Hortum, sık görülen bir durum değilken, sıcaklık artışına bağlı bu tür doğa olayları arttı. Ege, Güney Akdeniz ve Marmara'daki hortumlar can ve mal kayıplarına yol açtı. Bunların hepsi birer yarı kurak ve tropik iklim özelliklerine benzer şekilde. Türkiye de artık buna doğru gidiyor."

Şen, basit tedbirlerle doğayı korumanın mümkün olduğunu, trafik yoğunluğunu azaltmak için toplu taşıma araçlarının tercih edilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Her türlü israftan kaçınmalıyız. Kömür tercihlerimizde de kaliteye yönelerek güneş, rüzgar, jeotermal, hidroelektrik enerjileri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanmalıyız. Özellikle yenilenebilir enerjide payımızı artırmamız gerekiyor, Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Herkes duyarlı davranmalı, ülke olarak atmosfere salınan karbondioksit miktarını azaltmalıyız" değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. Orhan, Birleşmiş Milletlerin (BM) 2012'de sona eren Kyoto Protokolü'nün yerine geçecek bir düzenleme hazırlığı içinde olduğunu, söz konusu çalışmanın 2020'de yürürlüğe gireceğini sözlerine ekledi.