Futbolda isimlerden çıkan çağrışımlarla manşet atma alışkanlığı yaygındır. Bu alışkanlıkla dün Altay-Bayrampaşa maçı için bazı yayın kuruluşları 'Bayram olsun Büyük Altay' ve 'Altay Bayramı olsun' gibi klasikleşmiş başlıklarını yine attılar. Bizim gibi isimlerin kökenlerini merak edenler ise biliyordu ki Bayrampaşa diye bir yer aslında 1970'e kadar yoktu. Bugün Bayrampaşa diye bilinen yer; 1970'e kadar Sağmalcılar olarak bilinmekteydi ve gecekondulaşmanın en çarpıcı örneklerinden biriydi. Semtteki Mimar Sinan'dan kalma temiz su kanallarına yanlışlıkla pis su kanallarının bağlanması ve bu suyun çeşmelerden akması sonucu 1890'larda İstanbul'da görülen büyük kolera salgınından sonraki en büyük kolera salgını yaşanmıştı. Salgının sebebi çarpık kentleşmenin bir sonucu olmasına karşın devrin başbakanı olayı takdir-i ilahi olarak yorumlamış salgın geçtikten sonra da Sağmalcılar'ın kötü şöhretini silmek için adı Bayrampaşa olarak değiştirilmiştir. O gün bugündür başımıza milletçe gelen belaları yöneticilerin takdir-i ilahi diye geçiştirme alışkanlığında ise değişen bir şey yoktur.

Belki biraz ironik ama Altay'ın dün ikinci lig müsabakasında karşılaştığı Bayrampaşa'nın adı Altay'ın 1914'de Balkan savaşlarındaki toprak kaybı sonrası Türklük bilincini uyandırma amaçlı kuruluşunu bir kenara bırakın, Türkiye kupasını 2 defa kazandığı, ülkemizi Avrupa'da defalarca temsil ettiği yıllarda daha icat edilmemişti. Hatta bu yazıyı okuyup 1970'lerde Altay'ı tribünlerden takip edenlerin statlarda takımlarını desteklediği dönemde daha Bayrampaşa yoktu.

Koleranın kötü çağrışımını silmek için adı değiştirilen yer denilince akla ilk gelenin cezaevi olması ise manidardır. Bu hafta görüştüğüm bir danışanım sık gördüğü cezaevi rüyalarından bahsetmişti. Daha önceki yaptığımız ruhsal çözümlemeler ve o görüşme sırasındaki çağrışımlarımız bu rüyaların temelinde danışanımın bilinçaltı suçluluk duyguları ve cezalandırılma korkularının olduğunu fark etmiştik. Bayrampaşa maçı boyunca aklımda dolanan da neden bu yaşadığımız ceza ve kendi suçluluk duygularımdı.

Klasik bir maç yazısı bekleyenler için belki daha henüz 3. dakikada serbest vuruştan gelen duran topta iki Bayrampaşalı oyuncunun kaleciyle karşı karşıya kalıp topu adeta üfleye üfleye kaleye soktuklarını yazabilirdim. Ya da son dört maçta üç galibiyet alınca birden yeniden üst lige çıkma hayalleri kuran bir takımın, kendi sahasında rakip kaleye ilk şutunun maçın 36. dakikasında serbest vuruştan Serkan Akın'ın direkt vuruşuyla olduğunu paragraf paragraf yorumlayabilirdim. Bunları yapmamak bazılarını bu yazıyla ilgili hayal kırıklığına uğratabilir ve bu nasıl bir maç yazısıdır diye eleştirilerini yöneltebilirler ama artık Altay'ın bu durumunda bunları yorumlamanın kazanıp kaybetmenin anlamsız ve çözüme yönelik olmadığını düşünüyorum.
Eğer ortada kesilen bir ceza varsa, bunu oluşturan suçu hepimiz paylaşmalıyız. Büyük Altay'ı oluşturduğunu zannettiğimiz küçük kişileri ayırt edip bundan sonra yolumuza ona göre devam etmeliyiz. Tribünden geldi diye Altay'ı çok sevdiğine inanmak istediğimiz kişilerin Altay'a en büyük zarar veren kişiler olduğunu gördüğümüzde artık onların yönetimle vedalaşmalarını kolaylaştırmalıyız. Dostumuz kabul ediyorsak bu kişilere yönetim içinde olsun ya da olmasın Altay'a zarar verdiklerini haykırmalıyız. Birçok kişi Psikiyatri Doktoru olarak bana soruyor. Altay'ın psikolojik sorunu var mı diye. Altay'ın en büyük sorunu kulüpteki personelinden, tribündeki taraftarına, yıllarını Altay'a vermiş kişilerden futbolculara hiç kimsenin mevcut yönetime güven duymamasıdır. Bu ortam içindeki genç oyuncular ileri doğru gidecekken her gün biraz daha geriye ivme yitiriyorlar. Bundan birkaç yıl önce milli takımlara gidecek diye tanıttığımız genç oyuncu kardeşlerimiz sıradan ilçe takımları karşısında bile varlık gösteremez hale geliyorlar.

Son olarak son iki yıldır Altay kültürüne yönelik tek gerçek duruş gösteren kaptan Erdal Güneş'e yer vermek istiyorum. Kendisine yönelik büyük haksızlığa Altay kültürüne uygun şekilde yanıt vermesini takdirle karşılıyorum. Hele büyük kaptan Tahir, Orhan, Zagor'a atıf yapmasını bu kulübün ekmeğini boş yere yemediğinin kanıtı olarak görüyorum. Erdal illa Altaylı olmanın tribünden gelmek olmadığını, doğuştan Altaylı doğmak olmadığını göstermiş oldu. Altaylı kabul ettiklerimizin de artık Altaylılıklarını gösterme zamanı ve bizi bu cezadan kurtarma zamanı gelmedi mi?