Gezi olayları sırasında Charles de Gaulle'nin kendi ülkesindeki sorunlar sırasındaki tavrı ve sonrasında toplumun her kesiminde saygı duyulan bir lider olması sebebiyle sıkça adı anıldı. Fransa'da ineceğimiz havalimanına isminin verilmesi ilgimi daha da çekti. İşin trajik yanı İzmir'den yolculuğa başladığımız Adnan Menderes Havalimanı'nın ismini merak eden bir yabancının buldukları sonrası ne hissedebileceği çelişkisi.

De Gaulle Fransa'nın Almanya'ya yenilmesi ve çok ağır şartları kabul ederek savaştan çekilmesinin ardından Londra'ya giderek Alman işgaline karşı direnen Özgür Fransa kuvvetleri hareketini başlattı. 1940-1944 yıllarında Özgür Fransa Kuvvetleri'nin önderliğini, 1944 yılında Fransa'nın Alman işgalinden kurtulmasının ardından ise Fransız hükümetinin başkanlığını yaptı. 1946 yılında kurulan Dördüncü Cumhuriyet anayasasının devlet başkanına yeterli yetkileri vermediğini söyleyerek görevinden istifa etti ve 1958 yılına kadar yönetimden uzak kaldı. Bu özelliği nedense bana merhum Başbakan Bülent Ecevit'i hatırlattı. O da 12 Eylül'de yaşadığı hayal kırıklığı sonrası uzun yıllar siyasi gücü bir kenara itip kendi doğruları ile mücadele etmişti.

Cezayir Bağımsızlık Savaşı ve Birinci Çinhindi Savaşı'ndaki başarısızlıkların Fransa'da yarattığı bunalımların ardından 1958 yılında siyasete döndü. Kurulmasını sağladığı Beşinci Fransa Cumhuriyeti'nin ilk başkanlığını yaptı. Bülent Ecevit'in de siyasette yukselişi ülkenin terör konusunda çözümsüzlük yaşaması ve terör örgütünün başının yakalanması ile gerçekleşmişti.

Bütün başarılarına rağmen de Gaulle, Fransa içinde ağır eleştirilere maruz kalıyordu. Bu eleştiriler, yönetimin fazla sert ve tutucu olduğu yönündeydi. Serbest seçimler ve basın özgürlüğü olsa da devlet televizyon ve radyo yayınlarındaki tekelini sürdürüyordu. Hükümet bu yayınların düzenlenmesine karışıyor ve hükümet yanlı yayınlar yapılmasını sağlıyordu. Toplum, özellikle kadının toplumdaki yeri konusunda tutucu davranmaya teşvik ediliyordu. Bu gibi durumlar özellikle üniversiteli gençler arasında hoşnutsuzluğa ve Mayıs 1968 olaylarına yol açtı.

Gezi olaylarında yaşanılanlara benzer şekilde 1968'de gerçekleşen büyük gösteri ve grevler de Gaulle iktidarına meydan okuma niteliğindeydi. Üniversite ve lise öğrencileri ile işçiler polisle çatıştı, birçok kişi yaralandı. De Gaulle Almanya'ya giderek Almanya'daki Fransız birliklerinin komutanı General Massu ile olaylara askerin müdahele etmesi olasılığını görüştü. Daha sonra parlamentoyu feshetti ve yeni seçimler yapıldı. Bütün muhalefete rağmen de Gaulle'ün partisi UDP ve müttefikleri parlamentodaki 487 koltuktan 358'ini elde etti.

1969'da Fransız senatosunun yetkilerini sınırlandırıp yerel meclislere daha çok yetki vermek isteyen değişikliğin referandumda reddedilmesinden sonra devlet başkanlığından istifa etti. Birçok kişi, bu referandumun 1968 olaylarından sonra istifa etmek isteyen de Gaulle'ün bilinçli politik intiharı olduğunu düşünmektedir.

Bir kez daha evine çekilen de Gaulle, 1970'te, 80. yaş gününden kısa bir süre önce evinde iskambil falı açarken öldü. Bülent Ecevit yakın yaşlarda vefat ederken vefatının en büyük sebebi Cumhuriyet değerlerine sahip çıktığını tüm halka gösterebilmek için tüm risklere ve uyarılara rağmen Danıştay saldırısı sonrası yapılan cenaze töreninde saatlerce günes altında kalmasıydı.

Birçok politikacının aksine öldüğünde de Gaulle yoksul sayılabilecek durumdaydı ve ölümünden sonra ailesi evini satmak zorunda kaldı. Ev, bir vakıf tarafından müzeye çevrildi. Bizde ise yırtık ayakkabı ile siyasete girdiğini söyleyen politikacıların çocuklarının trilyonlarca servetinin olması dürüstlüğe, ahlaka değer veren takipçilerinin nedense dikkatini çekmez.