Halk oylamaları ile "halk", sadece iktidarın isteklerini onay anlamında oydan öte olmayana indirgenirken, bunun kendi içinde kimin başkan olacağının ötesine geçemeyerek halk alanını boş bırakan  ve yeni olduğu iddiası ile tabanından kopan CHP kadrolarınca kolaylaştırıldığını görmek ve çare aramak zorundayız.

Hep başkan değişince her şey değişecek mantığı ile "değişim" yolu ile tasfiyenin aracısı olduğunu görmemekte direnen bir yapı ile hem kendi kör hem de toplumu körelten bir açmazdan nasıl çıkılacağı konusu, kendini başkan koltuğuna taşımak isteyenlerin hepsince öncelenmedikçe her döngüsünde daha kısırlaşan, sığlaşan ve kendisine koşulsuz bağlı olanları bile iten, dolmak, doldurmak yerine, boşalan, boşaltan bir işleyişe teslim olmak, akıl alır gibi değil.

Sorunun adı kimin başkan olacağı olarak konulduğu ve farklı kesitleri çekecek (!) diye düşünülerek içine yerleştirilen aykırı seslerle başkalaştığı sürece umudun değil, umutsuzluğun adresi olmaya aday bir yapıya kilitleniyor CHP. Ve bu yapı ile eritilerek, ülkenin/devletin/milletin/rejimin temel değerlerinin çözülmesinin önleyicisi olan bir muhalefet yapmak ve sorunları işaretlemek yerine, kendisi bir sorun odağı olarak işaretleniyor.

İşte şimdi, şu an, sorunun zaten başkan olmak ve başkanın etrafında toplanmak, parti ve ilkeleri uğruna mücadele etmek yerine, başkana yaranarak yerini kollamak ya da bir yer edinmek hastalığını yenmek için bir fırsat.
Parti, kurucu felsefesi ve ilkeleri, kişinin kendisinden ve yerinden öncelikli olmalı. Aksi durum, yandaş medyanın pazarladığı ve şişirdiği aykırı seslerin başkanlık yarışında ipi göğüsleyeceği bir yapıyı ortaya çıkarabilecektir.

Her türlü olasılığı dikkate alan beyin fırtınası ile bu başıbozuk görüntüden çıkılmalıdır. Ülke konjonktürünün dayattığı başlıkları konuşmaya toplanmak yerine, kendisine yönelik psikolojik baskı ve operasyonları konuşmanın ötesine taşıyarak bertaraf edecek çözümler getiren, parti içi muhalefeti partinin içinde çözecek bir mekanizmayı, "üyelikten atarım" tehdidinin dışında üretebilecek bir beyin fırtınası; çok mu zor?!... Yüzde 49'a kilitlenmek yerine; yüzde 49 artı (% 49 +......); küçümsenmeyecek bir kitlenin neye karşı olduğu ve ne istediği üzerine düşünmekten söz ediyorum. Kitleyi, oy (sayı) olarak kendisinin gücü olarak göstermeye çalışan bir iktidar anlayışının, gösterdiği sonuç üzerinden değil, toplumu ve gerçek iradesini okumayı hedefleyen bir muhalefet anlayışının bir kişide değil, partinin kuruluş hedef ve ilkeleri etrafında sıkıca örgütlenmesinden!...
 
Sorun başkanın değişmesine indirgenirse, değişimin gelecek olan kişiden beklentilere indirgeneceğini; oysa şu anki temel sorunun, CHP'nin tabanından koparak değişmiş/değiştirilmiş olması, Cumhuriyet'in temel felsefesinden koptuğu algısının giderek yerleşmesi olduğunu söylüyorum. Parti içi mücadele ve kişilerin konuşulduğu bir yapı, örgütü geriye iter. Güç, kitledir, örgüttür. Örgüt, kişi ile toplanırsa, kişi ile dağılır/dağıtılır.

Partinin ilkelerini giyinmiş partililer, bir şekilde partiye sızmış partidekilerin çizdiği tabloya bakınca rahatsızlık duyuyorlar.
Parti içine çekilerek yeniden fotoğraf vermeli; yeni değil yeniden!... Özüne dönmeli.
Partinin ve devletin kurucusu Atatürk'e ve Atatürk üzerinden rejime meydan okumaların artışını kendi gücü üzerinden de test etmeli. Kişileri hırpalamak, rejimi hırpalamaktır. İtibarsızlaştırmanın kendi tarihi kişilikleri ve tarihin tahrifi üzerinden yürütüldüğü zemin, hiç kimseye itibar kazandırmadığı gibi, devleti daha güçlü kılmaz. Atatürk üzerinden yürütülen çirkin karalamalar, sistem içindeki boşlukların, açılan gediklerin işaretidir ve Cumhuriyet'in kemirilmesinin yolunun nasıl açıldığı, CHP'nin dönüşümü sorgulamasından bağımsız değildir.  

"Her sandık sonrasında, sandığı öncesi ve sonrası ile kuşatan zinciri konuşmak yerine neden CHP ve sorunlarını konuşur oluyoruz?!" sorgusu yerine, kendi içini dışına taşıyan bir görünüme itiliyor olması, başkan değişince çözülecek gibi değil. Öyleyse; öncelikler konusu örgütün temel sorunudur.

Sol ilkelerden söz ederek partide kendisine yer açanların, Cumhuriyet ve değerlerini önemsemez tavırlarının, hatta Cumhuriyet ve devletin temel dayanağı olan laiklik ilkesini ağızlarına almadan sol (!) söylemlerinin, partinin ekseninin kaymasında etkisi yadsınamaz.

Din ve etnik temelli kuşatmanın, bu ikisini kuşanarak aşılacağını düşünen ve sol göstererek sağ vuran sığ liberallerin sayısının çoğaltılması ile dağıtılamayacağını; tam tersine, bu düşüncelerin sahiplerinin bu kuşatmayı kolaylaştırıcı bir misyonları olduğunu görmek gerekir. Burada isimlere girmeyeceğim ama dikkatli partililer bu teşhisi kolaylıkla yapabilmekteler.

Ayrıştırıcı değil, birleştirici değerler üzerinden inşa edilen birliktelikle oluşturduğumuz millet; biziz, hepimiz.
Sosyal demokrasi, yurttaşların bir kısmı değil, hepsi için çözüm üreten, din, dil, ırk, cinsiyet ve sosyal statü ayrımı gözetmeksizin tüm yurttaşları kucaklayan bir felsefe olması gerekirken, partiye sızan/sızdırılan misyonerlerin söylemleri ile ayrılıkçı söylemlerin yanında durmanın adı gibi yansıtılarak ve nokta atışı yapılan söylemler öne çıkarılarak da parti yıpratılmakta.

CHP konuşulduğu sürece, iktidarın sorgulanma alanı daraltılarak da muhalefet kısıtlanmış oluyor. Partinin bir an önce kendi kimliğine, özüne dönerek, bu süreci sonlandırması ve muhalefet cephesinin taleplerini, başkan yarışının ötesine taşıyacak bir çözüm alanı açmak için, örgütün karşısına tüm başkan adayları ile eski/yeni kurmayları toplayarak çıkmalıdır. Kurultay öncesinde yapılacak birkaç günlük özeleştiri ve medyanın başkan adayı olarak pazarladığı kişilere geçit vermeyecek bir manifestoya ihtiyaç var. Diğer kurultaylardan farklı bir kurultay süreci için, partinin özüne döneceğinin işareti olan bir büyük ön toplantıdan söz ediyorum. Başkanlığa aday olanların başkancı bir yönetimin dışına çıkma konusunu ne derece önceleyecekleri ve projelerinin ne olduğunu anlatacakları, örgüt/ilke/kurum/partililik temelli, öze dönüşün konuşulduğu bir silkelenme!...

Parti içi çekişmelerin son bulması önceki süreçlere göre daha zor. Kurumsal kimliğin aşındırılması sürecine son verilerek kurumsal kimliğe geri dönüş kararlılığı bu zorluğu aşacaktır. Çok sesliliğe evet ama partinin ve devletin kuruluş ilke ve değerleri etrafında. Tepedekiler bile tepeden hoşnut değil, tepe kadrolarda çatlak var görüntüsü, misyonu olanların değil, vizyonu olan partililerin sayısı çoğaltıldıkça ortadan kalkacaktır.

Ben başkan olacağım diyenler yerine, partinin temel felsefesi diyenlerin ve bu uğurda çaba gösterenlerin çoğaltıldığı bir CHP umudu için örgütün bu kararlılığı daha fazla gecikmeden göstermesi gerekiyor. % 49'un dillere yerleşerek pekiştirilmek yerine, daha fazlası olduğunu görüp/gösterebilen bir silkelenme için herkesin gözü CHP'de!...

Kıstırıldığı yerde debelenmek yerine, kıskacın dışına çıkarak rehberlik edecek kadroları oluşturmak istenirse hiç zor değil!...
Sadece CHP'lilerin değil, toplumun büyük çoğunluğu nefesini tutmuş CHP ayağa kalksın diye beklerken, % 49 kilidini ayağına vurup, 2019'a işaret eden bir söyleme tutunan anlayış, muhalefetin değil, iktidarın sesi olmaktır.

Eline tutuşturulanla oturduğu yere mıhlanan olmak istemiyorsa, kendisini var eden değer ve kişilere tutunarak ayağa kalkmakta daha fazla gecikmemeli; Atatürk'ün vizyonu yeniden var edilmeli.

Bunun için, gerekirse kendi koltuğundan olacak önemli bir tarihi kararlara imza atacak iradeler gerekiyor; partili olmak, kurumu ve örgütü kendisinden önce görmek demektir.

Komutan olmak isteyenlerin değil, neferlerin sayısını çoğaltmalı CHP!...
Neferler azalıyorsa hezimet kaçınılmazdır; komutan olmak isteyenlere duyurulur.